Türk Bestecileri Serisi ile, ülkemiz müzik tarihi için muazzam bir seçkiyi toparlıyor Fazıl Say. 2021 içerisinde altı bestecinin; İlhan Usmanbaş, Muammer Sun, Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, İlhan Baran ve Turgay Erdener’in toplamda 106 eserini kaydeden Say, bu seçkiyi altı farklı albüm halinde yayınlandı. “Bu bir kültür projesi” diye anlattığı dev çalışmasıyla, Türkiye’nin saygın bestecilerinin dünyaca tanınmasına katkı sağlamayı ve hak ettikleri gerçek ilgiyi görmelerini amaçlıyor. Geçtiğimiz yüzyılda bu bestecilerimizin tanıtılmasında eksik olan ne varsa, onu tamamlamayı kendine hedef koyuyor. Fazıl Say’la bu projenin, eserlerin ve elbette yaratıcılarının önemini konuştuk. Türk Bestecileri projesinden genel hatlarıyla biraz bahseder misiniz? En büyük hayallerimden biri; Türk bestecilerinin gün yüzüne çıkmamış, çıksa da insanlara yeteri kadar ulaşamamış önemli eserlerini kaydetmek ve onları daha çok tanıtmaktı. Pandeminin yarattığı zaman vesilesiyle bunu gerçekleştirdim. Aslında proje 2015 yılında Çocuklar İçin albümü ile başladı. Benim çalmadığım ama prodüktörlüğünü üstlendiğim, İstanbul Wind Ensemble’ın kaydettiği albümle devam etti. 2021 yılında yoğun bir çalışmayla İlhan Usmanbaş, Muammer Sun, Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, İlhan Baran ve Turgay Erdener eserlerini kaydettim. Bu eserlerin arasında salt piyano eserleri değil aynı zamanda piyano ve ses için olan eserler de görüyoruz. Eser seçimlerinde neye dikkat ettiniz? Tüm albümlerde uzun piyano eserleri aralarına; şarkılar, aryalar veya bestecilerin halk türküsü uyarlamalarını da ekleyerek, dinleyenler için değişik bir tat yaratmak istedim. Hem sözleri hem müzikleri ile Türk halkının yakınlık hissedeceği eserler bunlar. Mesela Muammer Sun; Aziz Nesin’in, Ömer Hayyam’ın şiirlerini bestelemiş. Ulvi Cemal Erkin, halk türküleri derlemiş. Ahmet Adnan Saygun’un da aynı şekilde; sözleri Pîr Sultan Abdal’a ait olan “Bozlak” gibi ilginç halk türküsü derlemeleri var. Yunus Emre Oratoryosu’ndan da bir bölüm kullandık. Piyano ve ses için olan eserlerde bariton Atilla Gündoğdu ve mezzosoprano Senem Demircioğlu ile birlikte çalıştınız. Onlardan bahseder misiniz? Bariton Atilla Gündoğdu, edebiyata ve tiyatroya oldukça ilgili, araştıran biri. Usmanbaş albümündeki “Bakışsız Bir Kedi Kara” eserinde, Atilla bu eseri çok iyi anladı, çok iyi analiz etti. Çok güzel bir performans sergiledi. Mezzosoprano Senem Demircioğlu ile uzun yıllardır tanışıyoruz. Hem yurt içinde hem yurt dışında, birçok konserde birlikte sahne aldık. Fevkalade yeteneklidir. O da Muammer Sun albümünde, Sun’un parçalarını çok iyi seslendirdi. İlk olarak İlhan Usmanbaş eserlerini yayınlamanızın özel bir sebebi var mıydı? Bu sene 100 yaşına giren İlhan Usmanbaş diğer Türk bestecilerine nazaran daha soyut bir besteci... İlhan Usmanbaş, 1950’lerden günümüze kadar gelen süreçte Türkiye’deki çağdaş müziği tüm dünyada temsil etti. Diğer bestecilerimizde olduğu gibi Türk motiflerinden, türkülerden, Mevlevî müziklerinden, horonlardan, halaylardan, zeybeklerden yola çıkan bir besteci değildir. Dünyada ve Türkiye’de yapılmış müziklerden haberdar olmak önemli diye düşünüyorum. Bu deneysel müziklerin müptelası olmak da olmamak da mümkün. Dediğim gibi bence en doğrusu bunlardan haberdar olmaktır. “Bakışsız Bir Kedi Kara”, “Soruşturma” ve “Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” eserlerini kaydettim. Ciddi bir ilgi gördü. İlhan Usmanbaş şu an 100 yaşında. Kayıtları dinleyebilmesini çok istiyordum. Kendisini Darüşşafaka’da eşiyle birlikte ziyaret ettim. Sağlığı da gayet yerinde. Bu yılın başında kaybettiğimiz Muammer Sun’un size ithaf ettiği “Hüzün” eserini de görüyoruz albümde. Sun, nasıl bir değerdi sizce? Muammer Sun, son derece dürüst ve haksızlıkların karşısında duran biriydi. 2014 yılında, CSO’nun programında benim “İstanbul Senfonisi” adlı eserim vardı. Eser sebepsizce programdan kaldırıldı ve yerine Sun’un bir orkestra eseri kondu. Net bir sansürdü bu. Muammer Hoca eserini çaldırtmadı. “Sansür olan yerde, benim eserim çalınamaz” diye itiraz etti. Bu unutamayacağım bir destektir. Albümde onun “Yurt Renkleri” piyano eserinden 17 parça kaydettim. Ayrıca ses ve piyano için yazdığı “Sevdikçe Yaşıyorum”, “Çek Şarabı” ve “Seni Sevdim Diye” adında üç şarkısı var. Kayıtları yaparken bir cumartesi günü önüme notaları yığdım. Bana yazdığı bir ithaf sayfası olan “Hüzün” eserinin el yazması da vardı. Esere göz gezdirdim. Muhtemelen sonrasında arayacaktım. Mutlu olacağını düşünüyordum eserleri kaydedeceğim için. Ama o gün, çok kısa bir süre sonra, Muammer Sun’un vefat ettiğine dair bir mesaj geldi telefonuma. Hayatımdaki en tuhaf anlardan biriydi. Kayıtlarda yer verdiğiniz bir diğer besteci Adnan Saygun. Diğer bestecilere oranla dünyada daha çok tanınan bir isim Saygun. Bunun sebebi nedir sizce? Saygun’un dünyada tanınmasının nedenlerinden ilki; eserlerini yurt dışında basan bir yayınevinin olması. Bir bestecinin notalarının basılması, bir yayınevinin olması; yurt dışında tanınmasında çok önemlidir. İkincisi ise eser sayısının fazla olması. Diğer bestecilere oranla, Saygun için Türkiye’de çok fazla araştırma yapıldı, kitaplar yazıldı. Ancak bu ilgi tüm besteciler için eşit oranda olsa, daha mutlu olacağımı söyleyebilirim. Çünkü hepsi çok kıymetli. “Aksak Tartılar Üzerine Etütler”, “İnci’nin Kitabı”, “Sonatin”, “Yunus Emre Oratoryosu” alto arya, “Eski Üslupta Kantat” soprano arya, “Bozlak” ile “Ağıt” türkü uyarlamalarını kaydettim. Ulvi Cemal Erkin’i çok sevdiğinizi biliyoruz. Erkin’i diğerlerine oranla sizin için farklı kılan nedir? Ulvi Cemal Erkin, Cumhuriyet döneminin ilk bestecileri arasında bana göre en doğal yeteneklisidir. Bunun sebebi; bestelerinde müziği kendi akışına bırakmasıdır. Bu anlamda enteresandır. Sanki bir konserde çalıyormuşçasına müziğini bestelemiştir. Tamamen dinletmeye yönelik eserler yazmıştır. Yazdığı piyano müzikleri, Türkiye’de yazılan ve benim de kaydettiğim müzikler arasında en piyanistlik olandır. “6 Prelüd”, “Beş Damla”, “Duyuşlar” eseri var albümde, “Çamdan Sakız Akıyor” ve “Divan” adındaki türkü uyarlamalarını da kaydettim. Türk Bestecileri kaydındaki bir diğer isim de İlhan Baran. Aynı zamanda kompozisyon hocanız da olan Baran’ın eserlerini kaydetmek size ne hissettirdi? İlhan Baran benim kompozisyon, bestecilik ve teori hocamdı. Çok okuyan, çok araştıran, evinde teknolojik alet barındırmayan, müziği Alman Kültür’de Fransız Kültür’de dinleyen, uzaya, bilime çok meraklı, kendine has bir dünyası olan, nevi şahsına münhasır biriydi. 1980’li yılların sonundan, hayatını kaybettiği 2016 yılına kadar, neredeyse ömrünün 35 yılı hiç beste yapmadı. Bunun soru işareti yaratan bazı sebepleri var. Bence verdiği bu karar, bir küskünlüktür. Bu albümde, ona bir saygı ve vefa borcu niteliğinde, onun sadece piyano eserini kaydettim: “Mavi Anadolu”nun ikinci bölümü olan İlahi, “Üç Bagetel”, “Üç Soyut Dans” eserinden Horon bölümü, “Çocuklar için Dokuz Parça” ve “Siyah Beyaz”… Son yayınladığınız isim ise günümüz bestecilerinden Turgay Erdener. Onun bestecilik yanından ve kaydettiğiniz Erdener parçalarından bahseder misiniz? Turgay Erdener’i ilk kez, konservatuvar sınavına girdiğimde, yani 11 yaşımdayken tanıdım. Erdener benim imtihanıma girmişti ve bir kulak sınavı yapmıştı. Orta ikinci sınıfların solfej hocasıydı. Daha sonraki yıllarda, özel statülü öğrenci durumuna geçmeden önce, ben de onun öğrencisi olmuştum. Çok tatlı, anlayışlı, pedagojik yaklaşımı olan genç bir hocaydı. Sonrasında da dostluğumuz hep sürmüştür. Fevkalade melodilerle ve kendi deyimiyle ‘yalın müzik’ yazan bir bestecidir. Albümde onun çok sevilen parçalarından biri olan “Sen Sen Sen” yer yer alıyor. Kayıtta yer alan bir diğer Erdener bestesi ise “Yerçekimli Karanfil”. Bir de uyarlamasını yaptığı bir türkü olan “Sabahın Seherinde” var. Bu eserleri salt müzik olarak değil video olarak da yayınladınız. İzleyenlerin ilgisi nasıl oldu? Sadece piyanonun yer aldığı bir video görseline; balenin, koreografinin ifade katkısının büyük olabileceğini düşündüm. Balerin İlke Kodal da balesiyle bu videolarda yer aldı. Özgür Masur’un özel kostümleriyle Arter’de ve Süreyya Operası’nda gerçekleştirdik çekimleri. Eserlerin hepsi hem salt müzik olarak hem bu video çekimleriyle birlikte sosyal medyada ve YouTube kanalımda mevcut. Bu eserleri bilmeyen kuşaklara, genç nesle, bestecileri tanıtmak büyük bir önem taşıyordu. Katıldığım televizyon programlarında da elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Düşününce; İlhan Usmanbaş’ın sabah programında dinlenmesi ya da Adnan Saygun’un bir aryasının bir akşam programında yer alması önemli gelişmelerdir. Tüm bu eserlerin, pandemi döneminde toplumun ilgisini böylesine çekmesi bizim için gururdur. İlerleyen yıllarda bu kayıtlar devam edecek mi? Gelecekte hangi temalarda eserlere yönelmek istiyorsunuz? Projeye önümüzdeki yıllarda kendi kuşağımın bestecileri ve bizden sonraki genç kuşak besteciler ile devam edeceğim. Bu bir kültür projesidir. Yirminci yüzyıl bestecilerinin tanıtılmasında eksik olan her ne ise onu 21. yüzyılda tamamlamaya çalışmak önemli bir katkıdır. Türkiye’nin medarıiftiharı olan bestecilerimizi dünyaya tanıtmak konusunda, önümüzdeki yıllarda bu eserleri konserlerde çalarak, röportajlar vererek bir yol daha kat edeceğim. Bu proje dünyaya açılacaktır. Bundan sonrası dinleyenlere kalıyor. Bu eserleri tanımak, dinlemek veya insanlarla paylaşmak... Dinleyicilerin daha paylaşımcı olması ve desteği buna büyük bir katkı sağlayacaktır.
11.06.2021 04:30
"Bu eserleri tanıtmak boynumun borcuydu"
Fazıl Say, Türk müziğinin en önemli isimlerinin 106 eserine, altı albümde yeniden hayat verdi. Bir kültür projesi yürüttüğünü söyleyen Say “Bu eserleri bilmeyen kuşaklara, genç nesle tanıtmak büyük bir önem taşıyordu” dedi
2024'e damga vuran 20 yabancı albüm
20 Aralık 2024
Sürgündeki Ezhel’in derdi nedir
13 Aralık 2024
İyiliğin kazandığını hiç görmedik
06 Aralık 2024
Sezen Aksu'yla tanışmak isterim
29 Kasım 2024
Yaşamı anlamlandırmak için müzik yapıyorum
Tüm Yazıları
22 Kasım 2024