İzmir’in sokaklarında başlayıp Boston’da devam eden, Atlanta’ya uzanıp Unkapanı’nda renklenen bir hikayesi var Lil Zey’in. Müziğin peşinden koştuğu bu hayat, doğup büyüdüğü İzmir’de kurduğu hayallerini gerçekleştirmek için onu önce Boston’a, Berklee College Of Music’e götürmüş. Buradaki “Müzik Yönetimi ve Söz Yazarlığı” eğitiminin ardından Atlanta’da, Rihanna, Sting ve Justin Bieber için de yapımcılık yapan RedZone Entertainment’ta çalışmış. Yaşıtları aksi istikamette ilerleme derdindeyken Zeynep Tanyalçın, nam-ı diğer Lil Zey, ABD’den Unkapanı’na dönmüş. Bu dönüşün ardından, özellikle son bir yılda ‘trap’ alanında ürettiği şarkılar onu hızla ciddi bir popülariteye taşıdı. Sadece Spotify’da onu her ay iki milyonun üzerinde kullanıcı dinliyor. Lil Zey, geçtiğimiz günlerde Mozambik asıllı Alman rapçi Luciano düeti “Elmas”la karşımıza çıkmıştı. 26 yaşındaki müzisyen bu hafta ise ilk albümü Kara Tiyatro’yu yayınlıyor. İzmir’de büyümüşsünüz, nasıl bir hayatınız vardı orada? İzmir insanı kendini ve çevresini sorgular, yaratıcıdır, yenilikçidir, savaşçıdır. Göç etmek zorunda kalan İtalyan, Fransız, Rum ailelerin bıraktığı kültürün gölgesinde büyüyorsunuz bu şehirde. Yapıtaşımı oluşturan değerleri, özgür düşünceye, sanata, insanlara saygıyı İzmir’de geçen çocukluğuma borçluyum. Doğayla iç içe olması da etkiledi beni. O zamanlarda farkında olmadan kurduğum, gerçekleşen tüm hayallerimi, ‘fuarda’, İzmir’in sahillerinde yaptığım uzun yürüyüşlere borçluyum. Sizi müziğe yönelten şey neydi? Okul dönemimde caz, R&B ve Motown’la ilgiliydim. Bu tarz müzik gruplarında şarkı söylüyordum. Hip-hop şarkılarındaki soul müzik çıkışlı akorları fark ettikçe bu müziğe takıntım hızla arttı. Türkiye’ye döndüğümde bir süre Unkapanı’nda çalıştım. Müzik sektörünü yakından tanıdım. Trap müzikte kadın vokalin azlığının yanı sıra, sevdiğim tarzda şarkıların da olmadığını fark ettim. Beni müzik yapmaya iten şey, aklımdakini benden başka yapacak birinin olmayışıydı. Kafanızın içinde net bir resim görüyorsanız, bunun sizin gördüğünüz gibi resmedilmesini başkasından beklemek, ona bencillik, kendinize de haksızlıktır bence. Berklee College Of Music’deki eğitiminiz size neler öğretti? Müzik eğitimim bana müzikteki kuralları kasten çiğneyebilme olanağını sağladı. Okulda çalışılan çeşitli müzikler sayesinde farklı kültür ve tarzları harmanlamanın ilk adımlarını atabildim. Teorik ve kulak gelişimine katkı sağlayan dersler, müziği iyi analiz edebilme olanağı sağlıyor. Kulağın gelişmesi daha iyi duymak anlamına geliyor. Teorik bilgi istediğin hissiyatı oluşturabilmene yardımcı oluyor. Yaratmaya başladığın noktada ise öğrendiğin şeylerin ne kadar ilerisine geçtiğin önemli. Boston’da okurken ve Atlanta’da müzik endüstrisinde çalışırken geçirdiğiniz zaman sizi nasıl şekillendirdi? Boston ve Atlanta çok farklı şehirler. Biri öğrenci, diğeri hip-hop şehri. Boston’da farklılıkları sevmeyi, farklı fikir ve zevklere saygı duymayı, araştırmayı, öğrenmeyi öğrendim. Atlanta’da ise sevdiğim sanatçıların çalıştığı stüdyoları, gece hayatını, kısacası bu yaşam tarzının ruhunu gördüm. Atlanta’da müzik yapan genç sanatçılardan, başarmak için inanmanın yanı sıra istikrarın da gerektiğini öğrendim. Dinleyiciyi ikna etmeye çalışmadan önce, sunduğun şeye kendini ikna etmen gerekiyor. Türkiye’ye dönen ve burada müzik üreten bir genç olarak geleceği nasıl görüyorsunuz? Bir genç olarak kaygılanmamak elde değil. Geleceği çok karanlık, Türkiye’de yaşayan gençleri de çaresiz görüyorum. Pırıl pırıl gençlere hoyrat davranıldı. Tünelin sonunda ışık göremediğimde bile karamsarlığa kapılmamaya çalışıyorum. Bilinçlenmek, duyarlı, vicdanlı, şuurlu olmak gerekiyor. Kötüyü vurgulamak yerine, ileriye dönük hayallerimizi nasıl gerçekleştireceğimiz üzerine odaklanmak gerektiğini düşünüyorum. Erkeklerin egemen olduğu rap ve trap alanında, Türkiye’de bir kadın olarak müzik üretmek nasıl bir deneyim? Türkiye’de bir kadın olarak yaşamayı Şükran Moral’ın deyimiyle tabutunu yanında taşımaya benzetiyorum. Bu ülkede her alanda kadın olmak zor. Görebildiğimiz her yerde erkekler egemen. Erkekler güçlerini koz olarak kullanıyorlar. Kadınlar hak ettikleri değeri görmüyorlar. Bunu değiştirecek özgüven ve birikime sahip kadınlar sahaları devraldıkça bu gidişat her an değişebilir. Müzik ya da sanatın herhangi bir dalında uğraş veren, sesini duyurmaya çalışan her kadına saygım sonsuz. Bu hepimiz için yıpratıcı bir savaş. Ama o tutku ve umut, her şeye değiyor. Söz yazarken “Kadınlara ne söyleyebilirim, bunu düşünüyorum” demişsiniz. Ne söylemek istiyorsunuz? Yaşadığımız coğrafyada nefes aldığımız sürece tehlike altındayız. Kendi doğrularımızı korkmadan yaymamız, çekinmeden eleştirebilmemiz, öfkelendiğimizde bunu saklamadan yaşayabilmemiz artık zor. Ben şarkılarımda kim hak etmişse onu tokatlamaktan çekinmiyorum. Kadınların da kendi doğrularını konuşmaları için cesaretlenmeleri gerek. En başta kendimizle yüzleşebilmemiz gerek. Kadınların aynadaki akisleriyle değil, kendileriyle kafayı bozmalarını istiyorum. Parçası olduğunuz müzik akımının Türkiye’deki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Trap artık en çok dinlenilen listelerin başını çekiyor, her yerde karşımıza çıkıyor. Kitleleri etkisi altına alabilecek bir potansiyele sahip. Dünyada bugün hip-hop hüküm sürüyor. Türkiye de bundan etkilendi. Talep ve arz arttıkça daha çok sanatçı türemeye başladı. Üretimin ve genç sanatçıların artması, müziğin tekelleşmesinden çok daha iyi. İlk albümünüz Kara Tiyatro’yu yaratırken aklınızda neler vardı? Sürecin başında hiçbir plan ve düşünce yoktu. “Zor” ve “1 gr eksik”i yaptığımızda, onların önceki parçalarımdan farklı olduğunu fark ettim. Albümün bu parçaların devamı niteliğinde olmasını istedim. Kendimizi tekrar etmeden, yaratıcılığımızı koruyarak bir atmosfer yaratmaya çalıştık. Genç yaşına rağmen albümün yapımcılığını üstlenen Muerte sayesinde ve “Avaz Avaz”, “Kara Tiyatro”, “Vuslat” gibi parçalarda Erdem’in (EEI) gitarıyla yarattığı eşsiz melodilerle, amacımıza ulaştığımızı düşünüyorum. Hangi temalardan oluşuyor Kara Tiyatro? Albüm içerisindeki bazı parçalar benim kendi içimde bulunduğum durumu anlatırken, bazılarıysa başkalarının penceresinden bakıyor. “Avaz Avaz” kendime bir mektupken, “Piç Ettim” benimle tüm şansını harcamış birinin gözünden anlatılıyor. “Baltalı Hano” müzik piyasasındaki şarlatanlara bir ithaf, “Vuslat” ise benim gözümden aşkın tanımını aktarıyor. “Olamam İflah” ise risk alarak yanıldığını fark ettiğinde gelen pişmanlık üzerine...
28.05.2021 06:00
İzmir’den Boston’a Atlanta’dan Unkapanı’na Lil Zey
Berklee’deki eğitimi onu caz ve hip-hop’la kaynaştırdı. Türkiye’ye döndükten sonra ‘trap’ müziğin en popüler temsilcilerinden biri oldu. İlk albümü Kara Tiyatro’yu bu hafta yayınladı
“Yaşamı anlamlandırmak için müzik yapıyorum”
22 Kasım 2024
Kanadalı eski modelin İstanbul konseri
15 Kasım 2024
Ardında büyük bir kültürel miras bıraktı
08 Kasım 2024
James Walsh: Müzik dayanışmadır
01 Kasım 2024
“Gençlere, eğitime ve sanata yatırım yapıyoruz”
Tüm Yazıları
25 Ekim 2024