22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
23.07.2021 04:30

Kimseyi koyamadık yerine yeniden

Yeni BBC belgeseli ile iyice anlıyoruz ki, büyük yıldızın son günlerindeki kötü halinden herkes sorumlu: Ailesi, basın, seyirci, onu uyurken uçağa bindirip konsere çıkaran sektör

Ne yazık ki, müzik dünyası anımsayabileceğiniz birçok trajik ölümle dolu. Sanki bir müzisyenin yıldızı ne kadar büyükse ölümü de, hani bir süpernova gibi, o kadar yıkıcı şekilde gerçekleşiyor.  23 Temmuz, Amy Winehouse’un 2011’deki ölümünün onuncu yıl dönümü. Bu on yılda Prince’den Leonard Cohen’e, David Bowie’den Aretha Franklin’e birçok efsane de yaşama gözlerini yumdu. Fakat Amy Winehouse’un hikayesinde, (tıpkı Cobain, Joplin, Hendrix ve Morrison gibi) 27 yaşında oluşunun getirdiği farklı bir trajedi vardı.

Ah basın!

Hiçbir yerde peşini bırakmayan, hatta yeri geldiğinde Winehouse’un markete içki almaya gönderdiği basına sorarsanız, bu ölüm aslında sürpriz değildi. Anlatılana göre Winehouse uzun süredir kendini yıkıma götürecek bir yolculuk içerisindeydi. Eroinle, kokainle sıklıkla içli dışlıydı. Arı kovanı modeli saçlarının arasında bile uyuşturucu saklıyordu. Rehabilitasyon merkezlerine, bir türlü onu temize çıkartamayan ve sonu gelmeyen ziyaretler yapıyordu. Çaresini alkolde aradığı, çözülemeyen akıl sağlığı problemleri vardı. Bulimiası sağlığını kötüye sürüklüyordu. Sorunlu, onu ağır uyuşturucularla da tanıştıran bir romantik ilişki hayatını şekillendiriyordu. Kendine fiziksel olarak zarar vermekten kaçınmıyordu. Tüm bunlar da elbette magazin basını tarafından acımasızca malzeme ediliyordu. İşin aslı, belki de seyircileri de ona çok yardımcı olmuyordu. Hayattaki son günlerinde Londra’daki evinden uyurken alınıp, bir jete bindirilip, Belgrad’daki konseri için üzerine ‘atıldığı’ sahnede gözlerini açtığı anda, şarkı söyleyemeyecek derecede kendinden geçmiş oluşu seyircinin acımasız tepkisine sebep olmuştu. Ayakta duramadığı, kendi şarkılarının sözlerini hatırlamadığı bu konserin hemen ardından İstanbul’a da bir performans için gelmişti. Winehouse’un buradaki konseri de gerçekleşemeden iptal olmuş, son konserlerinde sahnede kaybolan bu büyük yetenek Londra’ya dönüşünden bir ay sonra da hayatını kaybetmişti. Tüm bunlar olup biterken ilgisizlikle suçlanan babası, yeni BBC belgeseli Reclaiming Amy’de basının tavrını eleştiriyor. Amy Winehouse’u keş, ayyaş, bağımlı diye yerden yere vuran medyanın, artık akıl sağlığı konusunda bilinçlenmenin oluşmasıyla, yakasını bugün öyle pek de kolay kurtaramayacağını anlatıyor.

Son 25 yılın albümü

Winehouse, nihai yıkıma ulaşana kadar dünyada geçirdiği bu kısa sürede, dönemini aşan, zamansız bir müzik yeteneği olduğunu da elbette ispatlıyor. Öyle ki Adele’den Lady Gaga’ya, Lana Del Rey’den Billie Eilish’e günümüzün birçok büyük müzisyeni, Winehouse’un açtığı yolun kariyerlerini kolaylaştırdığı anlatıyor. Geçen zaman gösteriyor ki, Back To Black ardında barındırdığı tüm acıya ve hüzne rağmen, kendi türünde son yirmi beş yılın en güçlü albümlerinden biri. Fakat yine de bu albümü ve Winehouse’un sesini her dinleyişte onun trajedisini hatırlamamak oldukça zor. Winehouse’un ailesi bu hafta BBC’de yayınlanacak olan yeni belgeselde kızlarının mezarının başına geldiklerinde ağlamamanın mümkün olmadığını söylüyorlar. Zamanında çok eleştirilmiş olsalar da, mümkün olsa her kuruşlarını onu geri getirmek için vereceklerini anlatıyorlar. Ama bu hüzne rağmen onu anarken neşeli olmak istiyorlar. Hatta annesi tam da Winehouse’un o karanlığına yakışan bir espri yapıyor; “Artık onu aramama gerek yok, nerede olduğunu hep biliyorum.” Annesi başka bir yeri kastetse de, işin aslı, artık herkesin kalbinde Amy.

Sadece iki albüm çıkardı

• Taksi şoförü bir babanın, eczacı bir annenin çocuğu olarak, Londra’nın banliyölerinde büyüdü.  • İlham kaynakları Sarah Vaughan, Dinah Washington ve Ella Fitzgerald.  • Yıllar sonra hayatını kaybedeceği Camden’ın sokaklarında rock’n’roll’la, blues’la, soul’la beslendi.  • Tutkulu ama yıkıcı bir ilişki yaşayacağı eşi Blake Fielder-Civil’le de Camden’de tanıştı. • Yaşadığı süre boyunca sadece iki albümü yayınladı: Frank (2003) ve Back To Black (2006).
Alper Bahçekapılı
Alper Bahçekapılı
[email protected]