Göksel online seyirciler için geçen hafta bir konser verdi. 6 bin kişilik salonda tek izleyici bendim. Sahneye çıktığı anda “Alkışlasam” diye düşündüm, ekibin sessizce durduğunu fark edince vazgeçtim
Tüm İstanbul’un karantinada olduğu bir cumartesi akşamı, bomboş sokaklarda Volkswagen Arena’ya doğru ilerliyorum. Tam bir yıl sonra, ilk defa konser izlemeye gittiğim bu anda hislerim karışık. Malum, uzun süredir yasaklar var. Bazı siyasi parti kongreleri kısıtlamalara rağmen hıncahınç dolu olsa da ülkenin konser endüstrisi çökmenin eşiğinde. Maslak’a doğru yaklaşırken bu yol üzerinden ulaştığım sayısız konseri hatırlıyorum. Parkorman’da, İTÜ’de, Maslak Venue’de, Kilyos’ta geçirdiğimiz, Morrissey’den Roger Waters’a her tür efsane ismin sahnesine günaşırı tanıklık ettiğimiz o günler, şimdi uzak bir rüya gibi geliyor. Yoldayken başlardı heyecan. Yandaki arabada çalan şarkıdan, dolmuşta gözünüze takılan tişörtten, yolculuğunuzun kimlerle aynı sahnenin önünde biteceğini bilirdiniz. Konser alanını uzaktan gördüğünüz o ilk ansa hep çok heyecan vericiydi. Rengarenk insanlarla aynı sırada beklemenin, sizden önce gelen arkadaşlarınızla içeride buluşacağınız dakikayı iple çekmenin kıymeti bambaşkaydı.
Gişe kapalı, salon bomboş
Volkswagen Arena’ya vardığımda ne sıra, ne de insan var. Gişeler de, ön kapılar da kapalı. Hiçbir yerden müzik sesi gelmiyor. İşin aslı, etraftan çıt çıkmıyor. Şehrin kendisi gibi, Arena da terk edilmiş sanki. Fuaye bomboş. Barlarda kadeh de kuyruk da yok. Böyle olacağını biliyordum ama insan yine de tuhaf hissediyor. Zira, Göksel’in +1 FEST’in ‘online’ izleyicileri için vereceği bu geceki konserini, bu koca salonda tek başıma izleyeceğim. Bir yıl sonra gerçekleştireceği ilk konser bu. En son 8 Mart 2020’de Dünya Kadınlar Günü’nde sahnedeymiş. Göksel’i kuliste, sanki binlerce kişiye konser verecekmiş gibi hazırlanırken buluyorum. Kostümün, makyajın, ayakkabıların, her şeyin üzerinden özenle geçiliyor. Öyle ya, aslında onu dijital ortamda çok kişi izleyecek. Orkestrasıyla da uzun zaman sonra ilk defa bir araya gelmiş. Yüzünde heyecanlı bir tebessüm var. “Bir yıl sonra topuklu ayakkabı da giydim” diyor. Pandemi sonrası yerleştiği Göcek’te, pastoral bir hayat sürüyor Göksel. Çoban bir komşusu bile varmış. Horoz sesleriyle uyanıp sobasının ateşini tutuşturduğu sabahlarda topukluya elbette ihtiyaç duymamış.
250 bin seyirciden 1 kişiye
Az ötede Volkswagen Arena yöneticileri Esra Tezel ve Ceyla Kurdoğlu var. Senede 250’ye yakın etkinlikten sıfıra inmişler. Konser başlamadan önce +1 FEST’in prodüksiyonunu yapan Freebird’den Onur Sabuncu ile de konuşuyorum. Düzenledikleri 50-60 etkinliğe her sene yaklaşık 300 bine yakın seyirci katılıyormuş. Kendileri üzerinden dolaylı olarak yüzlerce, hatta bin kişinin geçindiği bir ekonomiden bahsediyor. Son bir yılda hepsi buhar olmuş. Yüze yakın kişinin çalıştığı bu konser serisinden mutlu. Lafımızın ortasında Göksel sessizce sahneye çıkıyor. Her sene gerçekleştirdiği yaklaşık 60 konsere, toplamda 250 bine yakın seyirci katılım gösteriyormuş. Şimdiyse, tek seyircisi benim. Hani o müzisyenin sahneye çıktığı ilk anda seyirci gök gibi gürler ya… Burada herkes sus pus… “Ben mi alkışlasam” diye düşünüyorum. Canlı yayına ses gitmesin diye ekibin sessizce durduğunu fark edince vazgeçiyorum.
Seyirciler ekranda
Konserin ilerleyen anlarında, özellikle “Sabır”da prodüksiyon ekibinin de şarkıya çaktırmadan eşlik ettiğini fark ediyorum. Göksel bir yandan önündeki monitörden konserin yayımlandığı Instagram’daki yorumlara bakıyor. “Bu şarkıyı seyirci ile söylemeyi çok severim” dediği bir anda, boş konser alanına bakıyor. “Sen Orda Yoksun”u söylemeye başlıyor. “Sen orda yoksun, çağırdığımda”, “Koşsam, sarılsam, tutunsam yoksun”.Sağıma, soluma bakıyorum. Doğru, yoklar. Seyirci yok. Garip, tuhaf bir hüzün çöküyor içime. Hemen dağıtıyor Göksel’in sesi bu sıkıntıyı. Bir yıl sonra izlediğim bu ilk konserde, buruk bir şekilde mutluyum. İçimden “Sabır, sabır, ya sabır” diyorum. Her şey yoluna girecektir.
“Yeni jenerasyon tıklanma peşinde”
Bir yıl sonraki ilk konserinizdi bu. Nasıl hissediyorsunuz? 8 Mart 2020’de Dünya Kadınlar Günü’nde son konserimi verdim. Türkiye’de ilk vaka açıklanınca Göcek’e gittim. Orkestra arkadaşlarımdan, İstanbul’dan uzaklaştım. Bugün önemli bir gün. Seyircisizlik farklı elbette. Sahnede önün karanlık olur. Alkış sesi gelseydi, kendimi kalabalık bir konserde gibi hissederdim. Tam ekip buradayız. O konser gününü yaşadım. Kostüm, prova, kulis… Çok özlemişim. Köyde olduğum için aradaki farkı düşün. Bir yıldır topuklu ayakkabı bile giymedim. Odun taşıyıp soba yakıyoruz. İki hayat arasında dünya fark var. “Benim gerçek hayatım buydu” dedim bugün. 25 yıllık kariyerinizde ilk defa bu kadar uzun süreliğine sahneden indiniz… Evet, ilk defa. Bir ay boşluk olduğunda bile kötü hissederim. Şarkı söylemekten aldığım büyük bir haz var. Doğayı çok sevdiğim için köy beni dengeledi. Göcek dışında üç ayı da Kayaköy’de geçirdim. Büyüleyici, ama terk edilmiş evleriyle ürpertici de bir yer. Kışın kalmaya cesaret edemedim. Evimiz tam dağdaydı. En yakın komşumuz bir çobandı. Bir rüya gibi yaşadım orayı. Şimdi Göcek, İnlice’deyim. Tam köy hayatı. Harika komşularımız var. Bu köy hayatı neler öğretti size? Çocukluğum 1970’lerin sonlarında Suadiye’de, Bostancı’da geçti. Mahalle hayatının aktif olduğu o dönemleri anımsadım köydeyken. Biri fırınından ekmek, diğeri bahçesinden meyve getirir. Bu gönül zenginliği o kadar güzel bir şey ki… İstanbul’da biz benmerkezci olmuşuz. Hayatım eskisi gibi olmayacak. Ben normalde yumuşak ve sevgi dolu biriyim. Ama mesleğimin getirdiği bazı sertleşmeler olduğunu fark ettim. Özüme doğru döndüğümü ve yumuşadığımı görüyorum. Kişisel hırsların ne kadar anlamsız olduğunu da anladım. Müziğe bakışınızı nasıl değiştirdi bu süreç? Kalbin ne kadar yumuşak ve esnek olursa o kadar güzel şarkı söylersin. Şehrin içinde çok fazla düşünce ve hesap içerisine giriyoruz. Benim ayarlarım eski haline döndü. Yeni şarkılarım yine şehirli geliyor bana. Fakat fark etmesem de içinden geçtiğim sürecin etkisi vardır. Albüm çıkana kadar neyi, neden yazdığımı bilmem. Sonradan fark ederim. Yaptığım albümler bana kendimi anlatır. Nasıl şarkılar gelecek önümüzdeki dönemde? Köyde dışarıdan ses gelmesin diye üstüme perde çekip söylediğim bir şarkım var. İlk onu yayımlayacağız. Aslında aynı anda birçok şarkıyla uğraşıyorum. Ama albüm döneminde değiliz artık. Sektör öyle değil. Nasıl değişti sektör sizce? İlk başladığımda kaset vardı. Ajda Pekkan’ı düşünüyorum arada. Plaklardan başlamışlar. Çok şey değişti. Müzikte bir ruh kaybı görüyorum. Bu yaşam şekillerimizde de var. Herkes işin pazarlamasıyla ilgileniyor. İnsanlar fotoğraf çekip Instagram’a koymanın, Spotify’da, YouTube’da daha fazla tıklanmanın derdinde. Biz bunlarla hiç ilgilenmez, müziğimizi yapardık. Yeni jenerasyon zamanının büyük kısmını müzikten çok buna harcıyor. Bu çok büyük bir kayıp bence. Benim sevdiğim bir iş hiç değil. En çok bu konuda zorlandım. Özlediğiniz bir dönem var mı? İstanbul’un enerjisi 2000’lerin ortasında iyiydi. Özgürlük ve sanat açısından zenginlik vardı. Dünya için önemli bir yerdi. Çok fazla insan gelip gidiyordu. Etraftaki üretim ve rahatlık yaratıcılığı da etkiliyor. O sıralar sosyal medya da bu kadar aktif değildi. Müziğe daha fazla konsantre oluyorduk. Güzel bir dönem olarak hatırlıyorum.