23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
07.05.2021 06:00

Rock bizde elit kaldı, boşluğu rap doldurdu

Haluk Levent, rock müziğin Türkiye’de halka tam ulaşamadığını, muhalif tarafta oluşan bu boşluğu sokağa dokunmayı başaran rap’in doldurduğunu söylüyor

Haluk Levent özellikle son yıllarda karşımıza daha çok aktivist kimliği ve toplumsal alanda sağlamaya çalıştığı faydalarla çıkıyor. Kurucusu olduğu Ahbap Derneği’nin de aracılığıyla, vaktinin büyük çoğunluğunu yardımlar için harcıyor. 30 yıldır sürdürdüğü müzik kariyerini ise, elbette boşlamıyor. Onunla, annesini kaybetmesinin ardından kaydettiği türkü albümü Vasiyet’i, AHBAP platformu sayesinde öğrendiklerini, Türkiye’de neleri problem olarak gördüğünü ve rock müziğin muhalif ruhunu konuştuk. AHBAP aracılığıyla birçok toplumsal proje içinde yer alıyorsunuz. Nasıl bir dünya ve Türkiye hayaliniz var? Yaşanabilir bir Türkiye için, yaşanabilir bir dünya gerekiyor. Ülkemdeki refah seviyesi hayalimdeki boyutlara ulaşsa bile, yanı başımdaki komşumda sefalet, ölüm, savaş olmaya devam ederse, ben yine mutsuz olurum. Yaşadığımız ülke önce geliyor ama bütünü düşünmek zorundayız. Gittikçe birbirine kenetlenen, saniye içerisinde Peru’ya, Antarktika’ya ulaşabildiğimiz bir dünyadan bahsediyoruz. Birbirimize yakınlığımız, birbirimizin refahını daha fazla düşünmemizi sağlıyor. Belki ütopik olacak ama sağlık, eğitim dahil temel haklara herkesin eşitçe ulaşabildiği, dilediği biçimde yaşayabildiği, paranın peşinde koşulmayan, intiharların, kavgaların olmadığı bir dünya istiyorum. Sizdeki bu her şeyi doğru yapma arzusu ve mücadeleci ruh nereden geliyor?  Çocukluğumda da böyleydim. Güzel şeyler yapmaya, her şeyi pozitif görmeye çalışırdım. Mücadele benim hayatımın her tarafında vardı. İnsan dışarıda mücadele edebiliyor ama kendisiyle mücadele etmeyi unutuyor. Kendisiyle çeliştiği, değiştirmesi gereken şeyleri görmüyor. “Dünyayı değiştiririm” diyorsunuz ama kendinizi değiştirmeyi unutuyorsunuz. Bu yüzleşme insanın dünyasını ilk anda karartsa da, sonrası aydınlık. Ben her şeyle mücadele ederken kendimle de mücadele ettim. Çünkü bizler belirli kavramlara takılıyoruz. Bu kavramlar üzerinden kendimize kimlik oluşturuyoruz. Önemli olan bunların ötesine geçip kendi öz kimliğimizi yaratabilmek. Sizce müzik türlerinin, özellikle rock’ın muhalif bir misyonu var mı?   Önceleri rock müziğin kendisinde bir misyon var diye düşünürdüm. Şimdilerdeyse, hayatta zaten olan şeyleri rock’ın misyon edindiğini düşünüyorum. Bu mücadele arzusu, kendini, dünyayı, evreni değiştirme ruhu var diye rock bunları misyon ediniyor. Aksi takdirde “Rock bunu, pop şunu demeli” diye hareket ederseniz, samimiyeti kaybediyorsunuz. Yaptıklarım benim yaşam biçimimde var. Sadece bir türkü söyleyerek de mücadelemi yapabilirdim. Bunu yapanlar da var. Rock bir yaşam biçimiyse, bu biçim müzik aletleriyle sınırlanmadan, bağlama ile de sürdürülebilir. Elbette bu muhalif anlayışı herhangi bir müzik türüyle sınırlamamak gerekiyor ama son yıllarda bu eleştirel yaklaşımı neden rock’tan ziyade rap’te görmeye başladık?  Türkiye’de çok güzel rock müzisyenler çıktı. Hala da sever, dinlerim. Ama galiba rock müzik bizde biraz elit kaldı. Halka tam ulaştığını düşünmüyorum o güzel grupların. Bu müzik daha çok kıyafetlerle, müziğin tonuyla, görüntüyle verildi. Sert müzik yapıldı ama içinde hafif, aşka dair, belki de toplumun, sokağın beklentilerini karşılamayan şeyler sunuldu. Bir nevi suya, sabuna dokunmayan rock’çılar çıktı. Bu bir suç değil elbette. Her müziğin alıcısı var. Bu müzikler muhalif bir bakış açısıyla çıkmadı. Bu nedenle o boşluğu rap doldurdu. Rap sokağa, halka, esnafa, işçiye daha çok dokundu. Ben eskiden rap’in arabesk, rock’ın muhalif olduğunu düşünürdüm. Ama yıllar içerisinde durumun aksi şekilde olduğunu sezdim. Muhalif tarafta bir boşluk varmış ki bunu rap doldurdu. Türkiye’deki işçi hareketleri ve müzik birbirinden nasıl etkileniyor? Sizin müziğiniz de güç veriyor mu bu harekete? İşçi sınıfı her zaman örgütlenmeli ve dayanışma içerisinde olmalı. Bunu söylerken emeğin karşılığını bulması anlamında söylüyorum. “Benim şarkılarım işçi hareketini yönlendirir” diyemem. Kendimi o kadar muhalif göremiyorum. Fakat işçi hareketlerinin yanında bulunmaya çalışıyorum. Birçok greve destek oldum, şarkılar söyledim. Bu eylemlerle genç kuşağa bir mesaj da vermeye çalışıyorum. Giriyorsun Twitter’a, bir müzisyenin işçilerle halayda olduğunu görüyorsun. Nerede bir grev görürseniz, hangi fikirde olursanız olun, o işçilere bir selam verin. Benim derdim işçilere sahip çıkmak. Yoksa Haluk Levent ne işçi sınıfının, ne rock müziğin önderi değil. Böyle düşünmek onlarca şarkı, türkü yapmış ozanlara da haksızlık olur. Bunca alanda mücadele vermek üzerinizde bir yük oluşturuyor mu? Biz, sanatçılardan çok şey mi bekliyoruz? Bence çok şey bekliyoruz. Sanatçıları güzel şeyler yaptıkları için önce kahramanlaştırıyoruz. Sonra da o kahramandan beklentilerimize bakıyoruz. Bu beklentiler karşılanmayınca da eleştiri geliyor. Herkesi memnun etme şansınız yok. Muhakkak eleştirileceksiniz. Çok kolay gaza gelen, çok kolay eleştiri yapan bir halkız. Hedef gösterilebiliyorsunuz. Bu çok ağır ve üzücü bir durum. Gökyüzünden bütün evreni kurtaracak biri düşse, iki dakika sonra Twitter’da “Bugüne kadar neredeydin?” diye küfrü yer. Bu durum herkes için geçerli. Hiçbir şeye güvenin olmadığı bu ortamda, en güvenilir insan seçilmeniz neyin göstergesi? Ben dünyada eşi benzeri olmayan bir platform yapılanmasına girdim. AHBAP platformu insanlarla hep saygı, sevgi ilişkisi içerisinde oldu. Bunu dört senedir yaptığımız için en güvenilir insan da olduk. Benim yaptığım çalışmaların bir sonucu bu. Fakat her olayda senden bir şey bekleniyor. Filistin, Doğu Türkistan, atanamayan öğretmenler, Boğaziçi Üniversitesi olayları için de senden bir şey bekleniyor. Birine yetişemesen “Neden sustun!” deniyor. Hiç kimse dört dörtlük değil. Fakat insanlar karşısındakinin eksiğini bularak, kendi eksiğini kapatma çabasında. Dernek size Türkiye’ye dair neyi öğretti? Bizler konuşuyoruz ama eyleme geçmiyoruz. Türkiye’de ciddi çevre faciaları var. Şirketler kendilerini -bir yerlerden aldıkları güçle- yasaların üzerinde görüyorlar. Saros Körfezi’nde bir çevre mücadelesine girişiyoruz. Yürütmeyi durdurma kararına seviniyoruz. Ama bakıyoruz ki, şirket çalışmaya devam ediyor. Bunu şu sıralar Rize’de, İkizdere’de de görüyoruz. Bize “Hukuka gidin” diyorlar. Gidiyoruz, ama karara rağmen şirket ormana kamyonla giriyor? Ne yapacağız? Bunun yanı sıra, Türkiye’de çok ciddi sayıda pedofili vakası var. Bunların önüne geçilmesi lazım. Sokak hayvanları gerçeği var. Çözüme ulaşmalı. Kadınlar için çok net yasaların da bir an önce çıkması gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’nde de kalınmalıydı. Bu hafta yayınlanan son albümünüz Vasiyet’te, 2019’da vefat eden annenizin sevdiği türküleri yorumluyorsunuz... Annemin benim üzerinde çok emeği, mücadelesi vardır. Hayırlı bir evlat olabildiğimi düşünmüyorum. Beni okutmak için harcadığı emeği, sabahlara kadar benim için manavda kalışını maalesef çok hor kullandım. Üniversitede okuldan atıldım. O yüzden ona karşı bir sorumluluk hissediyorum. Ben türküleri annemden dinlerdim. Çok güzel söylerdi. Onun sevdiği şarkılardan bir albüm (Annemin Türküleri, 2005) yapmıştım. Çok sevmişti, o türküleri benim sesimden dinlenmeyi. Onu kaybettikten sonra, anne sevgisini yaşatmak için bu yeni albümü de yaptım. Rock ve türkünün nasıl bir bağı var? Hayranlıkla baktığım gruplardan beslendim ben. Moğollar ve 3 Hürel bunların başında geliyor. Etnik sazlarla ve ritimlerle de rock yapılabiliyor. Ben rock müziğin eskiden bölgesel olduğunu düşünürdüm ama şimdi evrensel olduğunu anlıyorum. Biz onların gitarını alabiliyorsak, onlar da bizim sazımızı alabilir. Bu yüzden, bir Anadolu rock şarkısı da bana daha evrensel geliyor artık. Türküler, Anadolu rock’ı canlandırmak için muazzam bir hazine. Özünü koruduktan sonra, türkünün enstrüman tonları günümüze göre değişebilir. Albümde çalıştığınız isimlerin sizde yeri nedir? İnsan böyle işleri yaparken bir yerlerden destek almalı. Sevgili Oğuz Aksaç albümün koordinatörlüğünü yaptı. Murat Çorak iyi bir aranjör. Gitaristim Göktuğ Şenkal da destek oldu. Çalıştığımız isimler; Hayko Cepkin, Melek Mosso, Ceylan Ertem ve Cem Adrian benim severek dinlediğim arkadaşlar. Sevdiğim insanlarla türkü söylemekti amacım. Kariyerinize dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz? Yazık etmişim. Ben çok daha güzel şeyler üretebilirdim. Bu saatten sonra Haluk Levent’in müzikal yolculuğunun çok daha güzel geçeceğini düşünüyorum. Kendime ve müziğime daha çok zaman ayıracağım. Geçmişte başarılar oldu ama yine de “Yazık etmişim” diyorum. Ben artık yazmak, üretmek istiyorum. Ben bu dünyayı, bu ülkeyi yazmak istiyorum. Sıradaki albümüm böyle olacak. Adını da şimdiden koydum. “10’da 10 Haluk”. Tüm şarkılar bana ait olacak.

Alper Bahçekapılı
Alper Bahçekapılı
[email protected]