22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
03.12.2021 04:30

Yaptığım bazı şeyler şaşırtıcı derecede güzel

Türkiye’deki kutuplaşmanın yaratımı etkilediğini anlatan Bülent Ortaçgil; “Herkes kendi yazarını, müzisyenini okur oldu” diyor. Kariyerinin 50’nci yılını kutlayan sanatçı, yeni albümünün arifesinde Oksijen’e konuştu

Türkiye’nin en kıymetli söz yazarı ve bestecilerinden biri Bülent Ortaçgil. İlk teklisinin 1971’de yayınlanmasının üzerinden tam elli sene yıl. Sanatçıyla Kadıköy’de uzun aradan sonra verdiği konserinde, ardından da Kanlıca’daki evinde buluştuk. Kadıköy konserinizden başlayalım. Sahnelere döndünüz. Nasıl hissediyorsunuz? Yılda 50 konser verirdik pandemiden önce. Sahnede olmak, hele ki kendi bestelerini çalmak her zaman çok güzel. Ben müzisyen olmaya geç yaşta karar verdim. O zamanlar kafamda; “Acaba beğenecekler mi?” kaygısı vardı. Şimdi her şey daha farklı. Kadıköy’ün seyircisi de her zaman çok güzel. Kadıköy’ün sizde hatırası da farklı, Maarif Koleji’nde okudunuz. Mazhar Alanson da sizle aynı yılda okuldaymış. Nasıl etkiledi sizi orası? Müzikle, sanatla çok güçlü bir ilişkisi vardı. Okulda geçirilen vakitte spora, sanata gerçekten odaklanılırdı. Mazhar Alanson ve benim dışımda da müzikle uğraşan çok insanı yetiştirdi. Önder Focan, Hasan Uçarsu da var mesela. Bize öğrettikleri yüzünden okulun yeri bende farklıdır. 50 yıl önce yayınladığınız ilk teklinizin temeli de o dönemde atılıyor. Nasıl bir dönemin ürünü Benimle Oynar mısın?

“Müzikseverler benden hep Benimle Oynar mısın? albümünü beklediler. Bense her yeni albümün değişik bir şey getirmesini istedim.”
“Müzikseverler benden hep Benimle Oynar mısın? albümünü beklediler. Bense her yeni albümün değişik bir şey getirmesini istedim.”
Şanslı bir dönemin çocuklarıydık. İlgilendiğimiz müziğin popülerleşmesi gözümüzün önünde oldu. Kurulu düzene karşı itiraz vardı. Şimdi her şey karman çorman. Düzenin ezdiği, ister istemez suskunlaşmış bir kitle var. Açıkçası Türkiye’deki entelektüel seviye her yerde, siyasette de daha yüksekti. Keskin değildi hiçbir şey bu kadar. Şimdi bir karpuz gibi ikiye bölündük. Kültürel üretimlere de yansıyor bu. Herkes kendi tarafının yazarını okur, müzisyenini dinler oldu. Gelinen bu nokta sizi nasıl etkiliyor? Bu beni kısırlaştırıyor. Yaşlanınca insanın dünyayı değiştirme isteği de azalıyor. Biz politikayı küçümseyen bir nesildeniz. Tamam, siyaset çok şeyi değiştirebilir. Ama politika dışında edebiyat, sinema, hep hayatımızdaydı. Şimdi politika her şeyin önüne geçiyor. Sonrasında ait olduğun o politik jargonun icap ettiği gazeteyi, müziği tüketmen bekleniyor. Tuhaf geliyor bu bana. Kariyerinize baktığınızda ne hissediyorsunuz? Ben kendimi pek methetmem. Şarkılarımı dinlemem de. Çünkü bir şarkı üzerinde o kadar uzun süre çalışıyorsunuz ki, bittiği zaman sıkılmış oluyorsunuz. Ama şimdi geriye dönüp bakınca yaptığım bazı şeylerin şaşırtıcı derecede güzel olduğunu fark ediyorum. Gençken daha az ama daha dolu şeyler söylemişim.  Bir önceki albümünüz Sen bir hayatla barışma albümüydü. Yaşla beraber hayata bakışınız nasıl değişti? Daha kabullenici, uzlaşmacı oldum. Eski keskinliklerim törpülendi. Artık o kadar sivri olamıyorum. Yıllar içerisinde insan dünyayı daha iyi kavrıyor. Savunulacak şeyler bulanıklaşıyor. Böyle olunca insanın aklında hep bir “Acaba?” sorusu oluyor. Bahsettiğiniz “Acaba?” sizi aslında müzisyenliğe de ulaştırıyor. Mühendislikten kaçıp, geç bir yaşta tamamen müziğe yöneliyorsunuz… Hayatta zevk alarak yapacağım şeyin şarkı yazmak olduğuna geç karar verdim. Bu internet çağında gençler cesur davranıp erken karar verebiliyorlar. Bizim dönemin orta sınıf insanının tek sermayesi okumak. Tüccar bir aileden de gelmiyorum.  Doğru dürüst bir enstrümanım da yoktu. Şimdi değişti şartlar. Mutlu olmaya önem veriyorum. Bazen öyle bir şarkı söylersin ki, o şarkı seni ezer. O şarkıda söylediğini yaşamazsan üzüntüye sürüklenirsin. Ben de müzik peşinde koşan, o büyük sözleri eden biri olarak nasıl mühendis olacaktım ki? Bu elli yıllık kariyerde sizi en mutlu eden an nedir? Şarkıyı yazma süreci hep zorludur. Ama “Bitti” dediğin anlar gerçekten çok güzel. 50 yıl için çok verimli bir adam değilim belki de… Müzikseverler benden hep Benimle Oynar mısın? albümünü beklediler. Bense her yeni albümün değişik bir şey getirmesini istedim. Benim 110-120 şarkım var. Bir tanesi için bile “Neden bunu yaptım” demedim. Hepsiyle övünüyorum.  Geleceğe dair ne hissediyorsunuz?  Fazla bir şey beklemiyorum. Türkiye’nin bu durumuna üzülüyorum. İşler kötüye gidiyor. Gençler için hayat çok daha zor oluyor. Belki ben de o kadar genç olsaydım buradan gitmeyi düşünürdüm. Çünkü herkesin yaşayacağı tek bir hayat var. O hayatı politik kavgayla geçirmek isteyenlerin çok olduğunu düşünmüyorum. Politika hayatımızı belirliyor ama buradaki keskinlik hiç hoş değil. İsterdim ki sağcı, solcu müzik yazarları dost olsun. İnsanlar konuşabilsin, tartışabilsin. Daha iyi bir Türkiye bırakmak isterdik. Fakat, bizim nesil pek bir şey beceremedi anlaşılan.

“Yeni albüm 4-5 şarkıdan oluşacak”

Şarkılarınızı üzerinde uzun zaman geçirerek yazanlardan mısınız? Değirmenler 10 dakikada, Eylül Akşamı iki yılda yazıldı. Bir bardak su gibi, zamanla doluyorsun. O son noktaya yakınsan hemen taşıp doğuyor şarkı. Tek bir formül yok. Mesela yeni yayınlayacağımız albümümüzde Elli diye bir şarkı olacak. Bir türlü bitirememiştim. En sonunda fikri yakaladım ve 10 dakikada yazdım sözleri.  Bu yeni albüme gidişte neler vardı aklınızda? Farklı müzikleri, enstrümanını çok yetkin kullanan insanları dinlemeye yöneldim. Bir beste yaparken ihtiyacın olan enstrüman kapasitesi çok yüksek değil. Mesela Mazhar Alanson birkaç akorla Türkiye’nin en güzel şarkılarını yazdı. Ölçüt enstrüman bilgisi değil yani. Ama ben biraz bunu düşünmeye başladım. Müzik dilimi geliştirdim. Misal, altı kelimeyle de, iki bin kelimeyle de şiir yazabilirsin. İşin o tarafını geliştirmeye başladım. Nasıl bir albüm bekleyecek bizi? Dördü yeni, beş şarkılık bir albüm olacak. Birbirileriyle bağlantılı değiller ama kariyerimin ellinci yılına odaklanıyorlar. Batılı grupların sıfırdan, “Haydi albüm yapalım” ruhuna özeniyorum. Elde bir şey yokken kapanıyorlar bir dağ evine, beste yapmaya başlıyorlar. Ama çıkanı beğenmem diye korktum. Canlı çalınmış bir albüm yapmaya karar verdim. Eski Defterler albümümüz öyleydi. Bu sefer melodik açıdan daha komplike bir çalışma olacak.
Alper Bahçekapılı
Alper Bahçekapılı
[email protected]