23 yaşındaki Aslı Altınok, öğrencisi olmamasına rağmen Boğaziçililere destek olmak için Kadıköy’de sokağa indi. 23 kişiyle birlikte gözaltına alındı, şimdi ise ayağındaki elektronik kelepçeyle evinde gün sayıyor
Aslı Altınok, 9 Şubat Salı günü Kadıköy’de PTT’nin önünde eylemdeydi. Bir gün öncesinde de olduğu gibi. O zaman şansı yaver gitmişti, gözaltına alınan 159 kişiden biri olmamıştı. Ancak polis bazı arkadaşlarını (tanıdıkları ya da değil fark etmez) tartaklamaya başlayınca onlar da hamle edip eylemcileri polisin elinden kurtarmaya çalıştılar. O anda etraflarında bir daire oluştu ve polis yaklaşık kırk elli kişiyi araçlara koyup götürdü. Kendisi olay gününü şöyle anlatıyor: “Aynı gün Kadıköy’de toplam 94 kişi gözaltına alındı. ‘Emniyette ifade verirseniz sizi bırakacağız’ dendi. İfadeden çıktık, bulunduğumuz araca değil, sağlık kontrolüne gitmek için başka bir araca bindirileceğimiz söylendi. 23 kişi bindik. Bizim otobüse dediler ki, savcılık ek gözaltı kararı çıkarttı. Bir gün daha kalacaksınız. Bu 23 kişi neye göre seçildi bilmiyoruz. Önce Gayrettepe’ye gittik, sonra Vatan’daki emniyete. Salı alınmıştık, perşembe günü de Kartal adliyesinde nezarete konulduk. Orada savcı 13 kişiye adli kontrol verdi. 10 kişi de tutuklanmaya sevk edildi. Bu ayrım neye göre yapıldı bilmiyorum. Hakkımızda hangi suçlamalar var bunu da bilmiyorduk o anda. Bize hiçbir soru sorulmadı. Savcı bizi görmedi, hakim bizi görmedi.”
Hangi suçu işlediler?
Sonrasında suçlarını öğrendiler. 2911 sayılı kanuna muhalefet. Yeri gelmişken kısaca bu kanuna değinelim. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 3. maddesi “herkesin önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu” hükmünü içermektedir. Ancak yasanın altıncı bölümünün 21. Maddesi ve devamında, 2911 sayılı kanuna muhalefet suçunu oluşturabilecek fiiller bulunmaktadır. Kısacası bu fiillerden bazını gerçekleştirmişlerdi. Ama hangilerini? Bu 23 genç bir otobüsün içine konuldu. Aracın ön taraflarında da arka taraflarında da polis kalabalığı otururken gençler ortada dip dibe ayakta yolculuk ediyorlardı. Maskesi olan vardı, düşen vardı. Onlara yenisi temin edilmedi. Girdikleri yerlerde herhangi bir dezenfektan da verilmemişti. Biz HES olmadan vapura binemezken onların böyle karga tulumba götürülmesi ve sağlıklarının riske edilmesi bana soracak olursanız sorgulanması gereken bir konu, ama bunun hesabı hangi kanundan sorulacak onu bilemiyorum. Eylem yapan koronaya da katlanır diye cevap verildiğini duyar gibi oluyorum ama mesele insan hayatı olunca böyle söylenmeyeceğini umut ediyorum.
Sınırı modem belirliyor
En nihayet elektronik kelepçeyi taktılar Aslı Altınok’un ayak bileğine ve eve kapattılar. Evin içinde bir modem var, bileklik o modemden uzaklaştığı anda sinyal veriyor. Ev hapsi böyle bir şey. Ben hayatımda ilk kez gördüm. İşin enteresan yanı, Aslı Boğaziçi öğrencisi değil. O İstanbul Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik son sınıf öğrencisi. İlk tercihi değilmiş bu bölüm. Esas isteği hukukmuş. Ancak puanı buna yetmeyince başka bir üniversiteye gitmeyi düşünmeyip şimdi çok memnun olduğu psikolojik danışmanlığı okumaya başlamış. Ama o konu kendisiyle ilgisi olmadığında sırtını döneceklerden değil, “Birlikte ses çıkardığımızda sonuç alabildiğimizi görüyoruz” diyor.
"Hep mücadele ettim"
Aslı kişiliğini şöyle açıklıyor. “Ben kendimi bildim bileli, etrafımda ne olup bittiğini fark edeli beri bir şeyler için mücadele ediyorum. Sokaktan geçerken gördüğünüz bir evsiz bile ona bir ev sağlayabilmek adına harekete geçmenizi sağlıyor. Kendi hayatımla kendi yaşantımla siyaseti, mücadeleyi birbirinden ayrı görmüyorum. Bence yaşamak demek, insan olmak demek mücadele ediyor olmak demek.” Bu genç kadınla konuşurken beni en çok şaşırtan şey ne oldu biliyor musunuz? Çok açık olması. Şeffaf olması. Her şeyi korkusuz anlatması. Ve beyler bayanlar, şunu çok iyi biliyorum ki korkusu olmayan insan özgürdür. Paulo Coelho’nun da dediği gibi, “Cesaret korkusuz olmak demek değildir, cesaret korkuya rağmen devam etmektir."
"Biz 3 yıl eylem yaptık pek destek göremedik"
Eminim başka eylemlere de katılacaksın ileride. Polisle karşılaşmak seni korkutacak mı? Korkusuzum diyemem. Beden bütünlüğüme zarar gelmesinden korkuyorum. Kolumun bacağımın kopmasını istemem. Özgürlüğüm kısıtlanabilir, bu da korkulacak bir şey. Ama mesele korkusuz olmak değil. Mesele bununla baş edebilmek. Bu korku mu ağır basıyor? Bunun yüzünden kendimden ödün mü vereceğim? Parazit gibi birilerine yaslanıp kendi düşüncelerimden vazgeçip mi yaşayacağım yoksa bununla baş edip insan olarak bir şeyle mücadele mi edeceğim? İnsanların yeteri kadar hassas davranmaması, harekete geçmemeleri seni sinirlendiriyor mu? Bu insan yapısıyla ilgili. Bir de sorunlar insanların hayatına ne kadar temas ediyor onunla ilgili. Mesela biz İstanbul Üniversitesi’nde üç sene önce eylem yaparken Boğaziçi Üniversiteliler pek bize destek olmamışlardı. Ama seneye bir şey olsa en önde bu sefer onlar olacak eminim. Problemler insan hayatına dokunmadan insanlar harekete geçmiyor. Ama bu insan yapısının bir sonucu.Yüksek lisansını hukuk üzerine yapmak istemez misin? Hukuk okursam avukat olursam insanların hak mücadelesine katkıda bulunabilirim diye düşünüyordum, ama psikoloji okuduktan sonra hukuk yapamayacağımı anlıyorum, çünkü hukuk bir uygulama alanı. Düzenin içinden çıkamıyorsun. Psikoloji bilim. Yeni araştırmalar var. Bir üretim ortaya koyabiliyorsun. İyi ki psikoloji okuyorum.