22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
03.03.2023 04:30

Çadır kentlerde kız kardeşleriniz desteğinizi bekliyor

Deprem bölgesinde ve özellikle Adıyaman’da hepimize ihtiyaç var. Kim “Gitme, çok zor” derse dinlemeyin. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. İşte bu günü ve sonrasında her günü onurlandırmak için gidin kız kardeşlerinize yardımcı olun. Onlarla muhabbet edin, gülün, güldürün

Bir yerden sonra zaman kavramını kaybettiğimi söylemeliyim. Belki çok az uyuduğumdan, belki çok insanla konuştuğumdan, belki çok sık yer değiştirdiğimden. Adıyaman’a girdiğimde de sanırım saat 15.00 civarıydı. Yine ilk girdiğim yer bir benzin istasyonu oldu. Tuvalet ihtiyacınızı giderebileceğiniz yegane yerler benzin istasyonları, bunu artık öğrenmiştim. Bir de tabii kahve makineleri var diye umut ediyordum. Ama hiçbir şey yoktu. Buna rağmen çalışanlar bana kendi imkanlarıyla neskafe yapıp bir de sigara verdiler. Oturduk, dertleştik.

Fotoğraf: Can Özer

Benden bir gün önce Tayyip Erdoğan şehre gidip helallik istemişti. “Tepemizde dün yedi helikopter dolaştı Erdoğan burada diye, depremin ilk günü o helikopterler neredeydi” diye sordu İbrahim Bey. Benim de ilk günden beri sorum bu. Sanki ağız birliği etmiş gibi, ki etmiş olamazlar, hepsinin söylediği şey aynı: “İlk üç gün bizi unuttular, Adıyaman’ı unuttular.” Ki sanıyorum Hatay’dan sonra en büyük yıkım burada. Bir distopya, ayakta kalmış pek bir şey yok. Yine nereye gittiğimi bilmeden çadır kentlerden birinde buluyorum kendimi. Dolanıyorum, çocuklarla oynuyorum.

Çadırlarda ev düzeni oluşmuş

Sonra bir çadır dikkatimi çekiyor. Pek derli toplu, pek hoş. İçinde çamaşırlar asılmış, yerde serili battaniyeler mum gibi. Derya “Gel gel bacım” diyor, “Neye bakıyorsun?” “Valla çadır mum gibi helal olsun” diyorum, “Eeee insanın evi nasıl olursa burada da öyle oluyor” diyor. Aslen beş kardeşler. Gel gör ki iki kardeşlerini, analarını babalarını, iki de yeğenlerini kaybetmişler. Bunları hemen öyle söylemiyorlar. Önce beni oraya oturtup tabii ki çay ikram ediyorlar. Top kekler, çubuk krakerler geliyor. Ve işte orada ahretlik bir arkadaşlık başlıyor. 

Cemevinin taziye evindeyiz. Öfke büyük. Cemevi başkanı Özgür Arslan “insanı aç bırakırsan yalvarır, cahil bırakırsan bağlanır” diyor.

Geriye kalan üç kız kardeşin zehir gibi zekası ve onların kızlarınınki tüm ülkeye yeter.  Deprem anından, enkazlardan, gidenlerden bahsediyoruz bahsetmesine ama daha çok Müge Anlı’nın programına çıkma potansiyeli olan akrabalardan, kocalardan, “işe yaramaz erkeklerden” falan bahsediyoruz. İçlerinden birini boşanmaya ikna etmiş olabilirim yanlışlıkla.

“Zamanında gelselerdi yüzde 80’i kurtulurdu”

Öyle gülüyoruz öyle gülüyoruz ki ve o kadar umursamıyoruz ki kim ne diyecek bulaşıyor, yan çadırlardan gelip laf atanlar oluyor. Saatler sonra “Ben gidip dolanayım” dediğimde Derya benden söz alıyor, akşam gidip orada yatacağım. Yine öyle geziniyorum etrafta ve cemevi levhasını görüyorum. Sokağa girip ilerliyorum. Tuhaf bir his, sanki o sokağın sonunda deniz çıkacak karşıma. Ama o kadar terk edilmiş o kadar boş ki  tedirgin de oluyorum. Derken bir çadır, küçük bir konteyner ve ayakta kalmış bir bina. Binanın ön kısmında Taziye Evi yazıyor. Aydın Belediyesi aşevi kurmuş, harika bir nohut bulgur.

Derya (çadır kapısının önünde) ve ablasının çok kayıpları var. Kah onlardan konuşuyoruz kah Müge Anlı’dan.

Yine ortada yanan bir odun sobasının etrafına insanlar toplanmış. Hemen yemek teklif ediyorlar, çay ikram ediyorlar. Başlıyoruz koyu bir muhabbete. Yoğun bir öfke var. Aynı laflar. “Bizi unuttular” Eğer diyorlar, zamanında gelselerdi yüzde seksen insanımız kurtulurdu. Cemevinin başkanı Özgür Arslan “Bir psikologdan duymuştum” diyor, “İnsanı aç bırakırsan yalvarır, cahil bırakırsan bağlanırmış.”

“Zengin fakir aynı durumdayız, hiçbir şeyimiz yok bizim”

Bu yüzden yüzlerini geleceğe dönmüşler. Eğitim diyorlar, başka bir şey demiyorlar. Aslında Adıyaman’da imar izninin dört kata kadar olduğunu ancak sonradan eklenen kaçak katlarla şehrin gitgide yükseldiğini ve imar affının da buna çanak tuttuğunu öğreniyorum. Sonradan daha bir dikkatle bakmaya başlıyorum, gerçekten de ayakta kalan binaların hepsi dört katlı. Ama Fatma Teyze’nin söyledikleri aklıma geliyor: “Yetinmedik. Daha büyük olsun dedik, daha çok olsun dedik, evimizi doldurduk. Şimdi zengin fakir hepimiz aynı durumdayız, hiçbir şeyimiz yok.” 

Çadırda gece misafirliği

Tilkinin dönüp dolaşıp gideceği yer kürkçü dükkanı. Gecenin kör bir saatinde Derya’nın çadırına gidiyorum. Ama biliyorum ki çadır kentlerde kimse uyumuyor. En azından geç saatlere kadar. Komün yaşamı. Derya’ya göre böylesi daha iyi. “Eve girsek tek başımıza delirirdik zaten, burada birlik var” diyor. Ancak daha önce Özgür Bey’in dediği gibi ağlayamıyorlar. Çünkü herkesin derdi aynı,  kim hangisine neye ağlasın. Herkesin acısı kendine.

Ancak yabancı bir yüz gördüklerinde dert yanabiliyorlar. Derya depremden az önce vefat eden kardeşiyle çocukluklarındaki köyde çadır kurdukları günleri hatırladıklarını, ne güzeldi o günler, keşke gene yapsak dediklerini anlatıyor ve sonra yine mizah: “Çadır kuralım dediysek bunu kastetmedik.” Deprem bölgesinde hepimize çok ihtiyaç var. Kim derse ki gitme, tehlikeli, çok zor sakın dinlemeyin. Gidebiliyorsanız gidin. Muhabbet edin, gülün, güldürün bir omuz olun. Annelere çocuk bakımında destek olun, yüklerini azaltın. Hani 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü geliyor ya, işte bu günü ve sonrasında her günü onurlandırmak için gidin kız kardeşlerinize yardımcı olun. Bir kuaföre götürün, saçları yıkansın, bir omuz olun ağlasın, beraber biber kızartın, anlatsın. Uyumadan önce iyi uykular deyin. Gidin, birine kız kardeş olun, gidin birine ağabey olun. 

Deprem bölgesine gitmek isteyenlere öneriler

Nihat Özdal
  • Nasıl gidilir? Bölgedeki herhangi bir şehre uçakla gidin ve sonra araba kiralayın. Unutmayın araba hem size ev olabilir hem de birilerinin getir götür işlerini yapabilirsiniz. Çevre şehirlerden gidip market alışverişleri yapabilirsiniz.  Tehlikeli mi? Hayır.  Ne giyilir? Muhakkak, rahat bir eşofman . Nerede yatacağınız belli değil, o yüzden kot tavsiye etmem. Bol tişört ve üzerine birkaç kat alternatif polar. Yanınızda ıslak mendil ve kolonya olsun. Hangi yardım dernekleriyle çalışabiliriz? Türk Gençlik Birliği, AFAD, Diyanet Vakfı, T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı.
  • Daha önce başka dayanışmalardan tanıdığım Nihat Özdal’ı Adıyman’ın Kahta ilçesinde görmek beni tabii ki şaşırtmadı. Orada bir Çadır Kütüphane ile Kültür Sanat Atölyeleri kurmuş. Çok yakında Türkiye’nin önemli sanatçıları bölgeye giderek orada atölyeler yapacak.

İlk günden beri depremzedelerin saçlarını yıkıyor

Asya Kuaför’ün sahibi Suna Hanım ve çok kayıp veren Gülsüm (oturan) Suna Hanım ilk günden beri depremzedelere hizmet veriyor. Aklınıza fön çektirmek gelmesin, kadınların başka ihtiyaçları da var.

Çadır kent hayatında kadınların aslında büyük dertleri var. Öz bakım gibi, beden sağlıkları gibi. Kahta’da fazla yıkım olmadığını, orada kişisel bakımını yaptırabileceği kuaför olabileceğini düşünüyoruz. Meğer günlerdir gitmek istermiş ama götüren yok. Hadi diyorum gidelim. Biniyoruz arabaya, doğru kuaföre. Sorup soruşturup bulduğumuz yerin sahibini arıyoruz, kadıncağız koştura koştura geliyor. Zaten ilk günden beri depremzedelerin saçlarını yıkıyor, ihtiyaçlarını gideriyormuş. Derya daha önce anlatmıştı, vefat eden kız kardeşiyle her sabah muhakkak kahve içerler, işlerine öyle dağılırlarmış. Çadır kentte Türk kahvesi yok. Kuaförde diyorum ki Suna Hanımın yardımcısına, “Bize kahve yapar mısın?” “Yaparım tabii” diyor. Derya’yla kahvelerimizi içiyoruz. Benim bir kız kardeşim yok, ama bundan sonra çadır kentteki bütün kadınlar dünya ahret bacımdır.