Soru: Sevgili kitap terapisti, pandemi boyunca iki çocuk ve eşimle evdeydim. Erkek düşmanı oldum, okumaya da vaktim yok ama bir cümle olsun bir teselli. Rumuz: Erkek Düşmanı. Sevgili Erkek Düşmanı, Şimdi size buradan bir kadın olarak destek olup verip veriştiririm ama önce konuya biraz daha yakından bakıp analiz etmeye çalışalım. Ki haklıyken haksız duruma düşmeyelim, değil mi? Biraz alâkasız görünen bir yerden başlayacağım: Okul denen şey neden var? Eğitimin günümüzdeki halini almasının tek bir sebebi yok ama en önemli sebeplerinden biri Sanayi Devrimi. 1760’larda başlayıp 1800 ortalarında biten Sanayi Devrimi’yle birlikte kadınların da iş gücüne katılması aslında okulların önem kazanmasının öncelikli bir sebebi. En basit haliyle söyleyecek olursam: Toplumun yarısını oluşturan kadınlar da iş gücüne katılsın. Katılsın da evde çocuklar varken bu iş nasıl olsun? Hmm... Çocukları bir yerde toplayalım, hem ayak bağı olmasınlar hem de bir şeyler öğrensinler ki Sanayi Devrimi’nin yeniliklerinde faydalı olsunlar. Şimdi bundan ortalama 200 yıl önce kurulmuş bir sistem birdenbire, hiç beklemediğimiz bir anda pat diye bitiverdi. Hakkında konuşuldu mu? Instagram’da, twitter’da espriler dışında pek değil. Oysa olan şu: Kadınlar iş gücünün artık çok önemli bir parçası ancak geçtiğimiz bir yıl içinde de evde, hayat denen şeyi ayakta tutmaya çalışıyor. Evin düzenini koruyor, çocuklarını derslere sokuyor, aileyi besliyor, bir yandan da hâlâ eve para getiriyor. Bu arada erkeklerin büyük çoğunluğunun para kazanma kisvesi altında aslında boş beleş yaşadıkları, evin başka hiçbir işinin ucundan tutmadıkları anlaşıldı. Yani şu an bizler Dördüncü Sanayi Devrimi’ni yaşarken kendimizi gittik, 1760’larda bulduk. Üstelik erkek eve para getirsin, biz gene çoluk çocuk bakalım evresini de çoktan geçmiş, hatta buna göre evrimleşmiştik. Evde en temel aile hayatını yaşayan kadınlara dönüştük, bizden beklenenin “her şey” olduğunu anladık ve aklımızı oynatma raddesine geldik. Bu olay bittikten sonra toplu halde terapiye gönderilsek ve ben ev şiddeti mağduruyum desek yeridir. Üstelik bir de bunları dürüstçe söylemek kendi çocuklarından şikâyet etmek olunca üzerimize farklı bir yük de bindirdik. Zaten BM çalışmaları da pandemi esnasında kadınların son 25 yılda kazandıkları bütün eşitlikleri geri verdiklerini söylüyor. Demek ki benim de derdim varmış, lafı uzattım. Gelelim ne okuyabiliriz konusuna. Madem yaşantı olarak iki asır öncesine gittik, okumaya da oradan başlayalım, ne dersiniz? Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, bir 18. yüzyıl düşünürü olan Mary Wollstonecraft tarafından yazılmış. Kısacık ömründen bu kitabı çıkartmış olan Wollstonecraft kendinden sonra gelen bütün feminist yazarlara da ilham kaynağı olmuştur. Yine bir başka feminist kitap elbette Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sı. Bir kadının erkek egemen yaşantıya rağmen nasıl var olabileceğini anlatıyor. Madem diyorum erkeklerden nefret edeceğiz, bari bilip de nefret edelim, Simon De Beauvoir’ın İkinci Cinsiyet’ini de okuyalım. İki ciltlik eserde Beauvoir kadın doğulmayacağını, kadın olunacağını ama -benim yorumumla- zorla kadın yapılacağını anlatıyor. Bir kitap daha var aklımda. Yalan yok, okumadım, ama sizinle birlikte okumaya varım. Mutluluğun Ötesinde: Kadınlar, İş Hayatı ve İyi Hissetmek. Bir yerden iyileşmeye başlayacaksak biz yine kitaplardan başlayalım. Sevgiyle kalın. Reçete: 1. Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi/ Mary WallstoneCraft/ İş Bankası Kültür Yayınları 2. Mutluluğun Ötesinde: Kadınlar, İş Hayatı ve İyi Hissetmek/Beth Cabrera/ Nemesis 3. İkinci Cinsiyet (İki Cilt)/ Simone De Beauvoir/ Koç Üniversitesi Yayınları