17 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
30.04.2021 06:00

"Pandemi dönemi hepimizi en kırılgan yerlerimizden vurdu"

Dansa ve psikolojiye merakı küçük yaşlarda başlıyor. Yüksek lisansını Boston Lesley Üniversitesi’nde Dışavurumcu Sanat Terapileri üzerine yaptıktan sonra, New York Long Island Üniversitesi’nde klinik psikoloji üzerine doktorasını yapıyor. Yıllar sonra bu iki tutkusunu birleştiriyor ve Bilgi Üniversitesi’nde Dans Terapisi ve Yaratıcı Hareket Programını başlatıyor. 2018’de New York’a dönüp, kliniğinde bu terapileri danışanlarına uygulamaya başlıyor. Çocuğundan yaşlısına her yaştan insana bedenimizle kendimizi ifade etmeyi, bedenle zihin bütünlüğünü sağlamayı, kendi deyimiyle ‘içsel aynamıza bakmayı’ öğretiyor. Bu hafta New York’dayız. Konuğumuz klinik psikolog, hareket ve dans terapisti Zeynep Çatay. Çatay’la dans ve hareket terapisinin nasıl iyileştirdiğini, evlerimize kapandığımız şu günlerde dengemizi nasıl bulabileceğimizi, ergen çocuklarımıza nasıl yaklaşmamız gerektiğini konuştuk
Psikolog olmaya nasıl karar verdiniz? Küçüklüğümde, çok anlamasam da annemin çocuk psikolojisi üzerine kitaplarını karıştırırdım. 12 yaşında psikolog olmaya karar verdim; içgüdüsel bir seçim. Dansa ne zaman başladınız? O da çocukluktan beri tutkum. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne girdikten sonra modern dansa ve doğaçlamaya dayalı yöntemlere ilgi duymaya başladım.  Bu iki tutku; dans ve terapi ne zaman birleşti? Emprovizasyon yaparken kendime dair birçok şey keşfettim. Anda olmaya, anı anlamaya yönelik çok önemli bir deneyimdi. Varlığımı hissediyordum. Aynı zamanda bir etkileşim imkanı da vardı. Başka biriyle ilişki içinde dansetmek, etkiye dürtüsel tepki vermek, o anın şekillenmesine tanık olmak bana çok heyecan verici geldi. Ancak ikisinin birleşebileceğini bile bilmiyordum. Ta ki bir arkadaşım dans terapisi diye bir şeyin varlığından bahsedene kadar. Amerika’ya göç etmeniz de bu şekilde oldu değil mi? Evet. 95 yılıydı. O zaman internet pek yok. Zorlu araştırmalarla Lesley Üniversitesi Dışavurumcu Sanat Terapileri yüksek lisans programından haberdar oldum ve Boğaziçi’ni bitirir bitirmez Boston’a geldim. Bu okul hala dans terapisi üzerine eğitim veren nadir okullardan biri. Burada beden ve zihin bağlantısıyla tedavi üzerine yöntem ve yaklaşımları öğrendim ama klinik ve teorik donanımım yeterli değildi. Mezun olduktan sonra, klinik psikoloji üzerine New York Lond Island Üniversitesi’nde doktoraya başladım. Eğitimimde artık bedene dair hiçbir şey yoktu. Master ve doktoramda öğrendiklerimi, yani hareket terapisi ve klinik psikolojiyi birleştirmem uzun yıllarımı aldı.
Klinik psikolog Zeynep Çatay, “Pandemi döneminde insanlarda kaygı, belirsizlik, sıkışma hissi çok yoğun. İkili ilişkilerimizde yıllardır biriken yükler ve stres ortaya çıkmaya başladı” diyor.
Klinik psikolog Zeynep Çatay, “Pandemi döneminde insanlarda kaygı, belirsizlik, sıkışma hissi çok yoğun. İkili ilişkilerimizde yıllardır biriken yükler ve stres ortaya çıkmaya başladı” diyor.
Nasıl birleştirdiniz? Öğretim üyesi olduğum Bilgi Üniversitesi’nde Dans Terapisi ve Yaratıcı Hareket Programı’nı başlattım. Önce okulda “Sanat Terapilerine Giriş” isimli seçmeli bir stüdyo dersi açtım. Sözel terapi eğitimi alan öğrencilere ilginç geldi, yeni bir iletişim dili kazandılar, kendi bedenlerine dair farkındalıkları arttı, spontan ve oyuncu olmayı öğrendiler. Kendi kliniğimde de ufak ufak dans/hareket terapisiyle tedavi çalışmalarına başlamıştım. Sahneye çıkmaya utananlar olmadı mı? Oldu tabii. Hem öğrenciler, hem danışanlar müthiş bir kaygıyla geliyor. Beden bize dair çok şey ifade eden çok özel ve kırılgan bir alan. Hem görülmek, hem saklanmak istiyoruz. Modern dünyada bedene dair çok norm var; bedenimizi sürekli disipline etmeye çalışıyor ve kendimizi sürekli yetersiz hissediyoruz. Beden ve zihin bütünlüğü sağlamak inanılmaz iyileştirici oluyor. Kendi kendimizi yargılayan tavırlarımızı ve performans kaygımızı yıkmaya çalışıyoruz.  Gözümüzün önünde bir seans canlandırır mısınız?  Bir dans terapisi stüdyosunda olmaması gereken tek şey var o da ayna. İçsel aynamızı geliştirmeye çalışıyoruz. Ben bir hareketi yaparken nasıl hissediyorum, diğerinin hareketi bende nasıl bir etki yaratıyor, bu bağlantıları keşfetmeye çalışıyoruz. Aslında günlük hayatta yaptığımız hareketler de kendimizi nasıl ifade ettiğimize, diğerleriyle nasıl ilişkilendirdiğimize dair ipuçları sağlıyor ama dinlemeyi bilmiyoruz. Dans terapisinde yargısız bir şekilde bunları dinlemeyi ve anlam dünyamızda nereye oturduğunu anlamaya çalışıyoruz. 

Travma bedende yüklü

Ama nasıl? Seans terapisti, ısınma egzersizleriyle bedeni aktive edip, duygu ifadesinin kanallarını açar. Sonra grup üyelerinde uyanan hareket dürtülerini, dans formunda yapılandırarak ortak bir ifade dili kurmaya çalışır. Grup üyeleri bu ortak hareket dilini bedenlerine geçirerek birbirleriyle ilişkilendirmeye başlar. Bu sırada terapist hareketin uyandırdığı duygu ve düşünceleri sorabilir; “Şu anda ne hissediyorsun? Bu hareketin çağrışımı ne?” gibi... Kişide metaforlar ve imgeler harekete geçmeye başlar. O metaforları açmaya çalışırız. Bu bazen ortaya travmatik anıları çıkartabilir. Günümüzde travmanın bedende ne kadar yüklü olduğunu biliyoruz. Bu şekilde sözel ve sözel olmayan arasında gidip gelerek kişiyi tedavi edecek yapıyı kuruyoruz.  Bir örnek verebilir misiniz? Somatik hastalıkları olan kişilerin şikayetleri önemli ölçüde azalıyor. Misal cildiyle ilgili yıllardır çözülemeyen problem yaşayanlar, gece diş sıkanlar gibi... Bir katılımcı dans terapisi sırasında çocukken geçirdiği yoğun astım ataklarını ve nefes alamama deneyimini hatırlamıştı. Bedeninde o dönem hissettiği kasılmalar, panik ve çaresizlik hissi yeniden canlanmıştı. Ancak bu sefer donma tepkisi vermek yerine köklenme hissini uyandırabildi ve harekete devam ederek bu halden çıkmanın yolunu bulabildi.  Katılımcılar kimler? Bireysel ve grup seansı olarak, çocuklardan yaşlılara, günlük hayat sorunlarından ağır psikyatrik hastalıklara kadar çok çeşitli. Her duruma göre odak ve yöntem değişiyor. Tek bir şablon yapı yok.   Covid döneminde çalışmalar nasıl devam ediyor? Sözel tedavi devam ediyor. Beden her zaman benim için tedavide çok önemli bir katman. Zoom üstünden terapide bile sürekli hareket eden bir beden var karşımda; hareketin ritmi, ağırlığı, vurgusu, cümlelerin ağızdan nasıl çıktığı... Tüm bu kanallara dikkatimi vererek tedaviyi sürdürüyorum. Bir de Covid başladığından beri Brooklyn’de parkta dans terapisi yapmaya başladık. Bu stüdyo dışında yaptığımız ilk terapiydi. Kendimizle ve birbirimizle olan ilişkinin içine doğayı ve zaman ilişkisini de eklemiş olduk. Kaygı hissi yaşayan birçok insana iyi geldi. Karda bile devam ettik, doğanın ve mevsimlerin dönüşümünü izlemiş olduk. Şu anda insanlar size en çok hangi şikayetlerle geliyor? Ortak bir dil var mı? Kaygı, belirsizlik, sıkışma hissi çok yoğun. Pandemi dönemi hepimizi en kırılgan yerlerimizden vurdu. Zaten hissettiğimiz kırılganlıkları daha zor yönetmeye başladık. İkili ilişkilerimizde yıllardır biriken yükler ve stresler ortaya çıkmaya başladı. Hayatımızı olumlu yönde de değiştirdi. Daha aileye odaklı, daha kendimizi merkeze koyduğumuz, daha az yoğun bir düzene geçme arayışımız var. 

Gençler okula gitmeli

Şu anda evlerinde karantinada olanlara tavsiyeniz nedir? Dayanıklılığın sınırlarını zorlayan bir durum var. İnsanların kaldırma kapasitesi ve adapte olma becerisi sonsuz. Bu bir hediye mi, ceza mı tartışılır. En önemlisi kendimizi dengeleyecek bir pratik bulup, bunu hayatımızın içine sokmak; nefes egzersizi, evde müzik açıp dansetmek, koşmak, yürümek, yemek yapmak, resim yapmak, yazmak, meditasyon... Kime ne iyi geliyorsa o. Elle ve hareket ederek yapılan her şey çok iyileştirici. Diğer insanlarla ilişkide kalabilmek, sosyal etkileşim şart. Bunu karantinada görüntülü aplikasyonlar üzerinden yapabiliriz. Ekran zamanını da dengelemeliyiz. Evden çalışma ve evden eğitimle birlikte zaman ve mekan ayrımları kaybolmaya başladı. Bir de kendimize çok yüklenmemeli ve şefkat göstermeliyiz. Çocuk ve ergen psikoloğusunuz aynı zamanda. Covid en çok da gençlerin özgürlüklerini elinden aldı. Gözlemleriniz? Gençlerin okula gitmeye ihtiyaçları var. Sistemde bunun öncelik yapılması şart. Ergenler fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan çok belirgin gelişim ve değişim sürecinden geçiyor. Ekran zamanları çok artmış durumda. Dikkat sorunları keza öyle. İçe kapanma, biriken stresle baş edememe, kendine zarar verme oranları yükseldi. Boşaltım kanallarından mahrumlar. Spor, sanat yapamıyorlar, günlük sıradan etkileşimleri bile azalmış durumda. Özgüven ve kaygı bunalımı yaşıyorlar. Kendi bedenleri, zihinsel kapasiteleri, duygu ve anlam dünyaları  değişirken, dünyanın da değişmesi ayaklarını bastıkları zemini sağlam hissetmemelerine neden oluyor. “Ben ne olacağım, nasıl bir dünyada yaşayacağım?” büyük bir soru işareti haline geliyor. Bu dönemde ebeveynlere ne tavsiye edersiniz? Ergenler ebeveynleriyle paylaşımcı olmayabiliyor. Eğer onları destekleyen bir arkadaşları da yoksa, sorunlarını kendi başlarına çözmeleri çok zor. Güvende olma hissini pekiştiren ve kaygıyı azaltan en önemli etken insanlarla temasta olmak. Bir arkadaşla dahi olsa, açık havada güvenli şekilde görüşmeleri ideal olanı. Ebeveynler yine çocukların açık hava egzersizlerinde ısrarcı olmalı. Birbirimize ve çocuklarımıza karşı anlayışlı olmalıyız, konuşmak için fırsatlar yaratmalıyız. Aile olarak birlikte olabileceğimiz yemek zamanı gibi rutinler yaratmak, onlar için orada olduğumuzu bilmelerini sağlamak önemli. Aynı evin içinde olmak, birlikte olmak anlamına gelmiyor. Bütün dünyanın içinden geçtiği çok zor bir dönem olduğu gerçeğini tanımak ve dile getirmek gerek. Dış dünya güvensiz hale gelse de, evin içinde güven hissi çok önemli.