27 Aralık 2024, Cuma Gazete Oksijen
08.10.2021 04:30

Meditasyon ya da ‘arapsaçını’ taramak

Meditasyon kelimesini okuyunca ‘Bana göre değil’ diyenler olacaktır. Ben de öyleyim. Ancak hücresel düzeyde neyi değiştirdiğini bilmek ve meditasyon halinin size kazandırabileceklerini öğrenmek konuya bakış açınızı değiştirebilir.  Katıldığım uluslararası ‘uzun yaşam‘ kongrelerinde, ‘meditasyonun iyileştirme etkisi’nin, sporun sağlığa etkisi kadar önemsenmeye başladığını görüyorum. O halde, meditasyon halindeyken vücudumuzda ne oluyor bir bakalım. İşe vücudun iki temel işleyiş sistemi ile başlamalıyız: Sempatik ve parasempatik sistem. Bu ikisi, sinir sistemimizin iki ayrı düğmesidir.  Sempatik sistem düğmesine basmak, vücudu hücresel düzeyde bir ‘savaş ya da kaç’ moduna sokar. Tüm hayatta kalma işlemlerinin maksimum aktif olduğu bir acil durum modudur. Normalde baş edilmesi gereken ‘gerçek’ bir sorun olduğunda kısa süreli devrede olması gereken sitemdir. Vücudun ‘günlük yaşam’ aklıdır. Parasempatik sistem ise tam tersidir. Ortada bir sorun olmadığı durumda devreye giren, onarma-iyileşme sistemidir. Vücudun gece uykudaki derin aklıdır. Sempatik sistemi tanımlarken acil durum modu dedim. Bu acil duruma psikolojik veya hastalık gibi bir stres varken gireriz.

Sempatik sistem aktifken beyinde ve hücrelerimizde neler oluyor?

 Sempatik moddayken beyindeki nöral elektrik iletileri ‘dağınık’ tır. Çok fazla düşünce, aynı anda çok iş yapmak, aynı anda pek çok zıt duygu hissetmek beyindeki elektrik akışını dağıtır. Bunu şöyle düşünelim: Beynimizin içindeki elektrik akışları saçlarımız olsun. Saçlarımızın hiç taranmamış, hepsi ayrı yöne gitmiş arapsaçı halini düşünelim. İşte bu beynin sempatik sistemdeki elektrik akışıdır. Dış uyaranları algılama şeklimizin yarattığı stres miktarına bağlı olarak, o saçlar daha da arapsaçı olur. Çok stres eşittir çok arapsaçı. Elektrik akışı odaklanmamış ve dağınıktır. Beyinde uyarıcı etki yapan kortizol, glutamat gibi kimyasallar devrededir. Basitçe tüm beyin ve hücreler bir tür ‘on’ modundadır. Ancak hücreler sürekli uyarılmış olmayı sevmezler. Homeostazis dediğimiz ‘iç denge’ için tekrar ‘off’ olmalıdırlar. Sempatik sitem aktifken bu mümkün olmaz. Parasempatik sistem ise o arapsaçının taranmış halidir. Beyindeki elektrik iletilerinin yönleri ‘aynı yönde’ olmalıdır. Biz buna coherence (koherens)  deriz. Koherens halindeki beyin, çok daha az enerji kullanır. Tamamen iyileşmeye, detoksa yönelir, tüm vücudu bir detektör gibi taramaya başlar.  Arapsaçı taranmadığı sürece, beyin ile vücudun diğer organları, diğer tüm hücreleri arasındaki haberleşme düşüktür. Oysa beynin vücuttaki hasta hücreleri tespit edebilmek için onlara ulaşabilmesi lazımdır. Sempatik aktivitedeyken bu olamaz. Çünkü bir ‘savaş ya da kaç’ modu olduğu için, beynin işi, kalp, kaslar, kollar bacaklar, akciğerlerle uğraşmaktır. Bunlar bir acil durumda bize en çok lazım olan organlardır. Ama mesela sindirim sisteminin savaş – kaç modundayken beyin için bir aciliyeti yoktur. Hele tamir olması gereken hücrelere sahip organlarınız varsa, mesela eklem iltihabınız ya da ciltte bir egzamanız gibi, bunları iyice erteler. Ancak sözde modern yaşantımız bizim için sürekli bir savaş-kaç durumu yaratır. Daha doğru söylemek gerekirse bizim seçimlerimiz, yaşam şeklimiz, olaylara verdiğimiz tepkiler ve en önemlisi düşüncelerimiz yaratır.

Arapsaçını nasıl tararız?

 Beynimiz, düşündüğümüzün gerçek mi hayal mi olduğunu ayırt edemez. Şaheser bir quantum bilgisayar olan üstün beynimizin böyle bir zavallılığı var. Düşündüklerinizin hepsini sizin gerçeğiniz olarak algılıyor. Yani beyin için, elmayı görmek ile elmayı düşünmek arasında fark yok. Bu zaafı bizim hem sorunumuzu oluşturuyor hem de çözüm orada yatıyor.  Gün boyunca binlerce düşünceyi kafamızdan geçiriyoruz. Bunların yüzde 90’ı bir gün önceki benzer düşünceler. Yıllarca bu şekilde devam edince bu düşüncelerimiz birer inanca dönüşüyor. Bu düşüncelerin çoğu da birbirine zıt. Sağlıklı uyumak istiyoruz ama yine de her gece geç yatacak bahanemiz oluyor. Sağlıklı yemek istiyoruz ama bunu erteleyecek bin gerekçemiz çıkıyor. İşte bu ‘zıt’ düşünceler, o arapsaçı karmaşıklığını yaratıyor. Beynin elektrik akışı bir o yöne bir bu yöne bir şu yöne gidiyor. Koherens yani uyum yok. Bu da kronik stres altında olmak demek. Sempatik aktivitedeyiz, hep ‘on’ modundayız.  Meditasyon işte burada devreye giriyor. Fişi çekmenizi, düşünmeyi durdurmanızı sağlıyor.  İnsanlar çok şeye bağımlı olabilir; sigara, alkol, ilaç, şeker vs. ama asıl ortak bağımlılığımız düşüncelerimiz. Herkes kendi arapsaçını oluşturuyor. Kafada bin düşünce ve hepsi farklı yönlerde. Meditasyon düşünmeyi bırakmamızı istiyor. Düşünmeye bağımlı bizler için daha zor bir talep olamaz. Çoğumuz yapamıyoruz. Ama meditasyon bunu kolaylaştırmak için ‘dış uyaranları sıfırlayalım’ istiyor. Yani karanlık, sessiz bir odada, gözler kapalı. Neden böyle? Çünkü gözümüz açıkken, ışığın yansıdığı her şeyi görüyoruz. Sesleri duyuyoruz. Dışarıda koca bir veriler datası var. Ve bu data akışını beyin sürekli algılıyor. Sessizlik ve karanlıkta hiç değilse dışarıdan gelen gereksiz veri akışını sınırlıyoruz. Yani arapsaçını azıcık taramış oluyoruz. Sessizce düşünceleri azaltarak bekledikçe başka bir şey yapmadan arapsaçı daha çok taranıyor. Koherens yakalıyoruz. Ve koherens varsa parasempatik sistem devreye girmiş demektir.  Parasempatik sistemin olduğu yerde tüm hücreler arası haberleşme maksimumdur. Bu haldeyken beyin, ayak parmağınıza kadar nerede ne olup bittiğinden haberdar olabilir. Gerekiyorsa yenileme ve iyileşmeyi başlatır. Meditasyon halindeyken azalan karışık ve birbirine zıt tonla düşünceyi, işimize yarayacak az sayıda odaklı düşünceye çevirebiliriz. Tıbbi açıdan parasempatik aktivitede olmak bir tür ‘reset’ düğmesidir. Gece uykuya yatma sebebimizdir. Tüm hücreler gece reset olur. Olmalıdır. Ancak yine modern yaşamda buna izin vermiyoruz. Şimdi nasıl reset olalım, nasıl daha parasempatik aktivitede kalalım, ona odaklanalım. İşin biyokimyası için, oturup sessizce beklemekten başka ne yapabiliriz bakalım: Uyku • Öncelikle uykudan başlamalıyız. İyi bir uyku gerçek bir resetlemedir. •Gece geç yememek gerekir. Aç yatarsak daha kolay resetleniriz. •Geç yatmamak gerekir. Saat 21’de melatonin tırmanmaya başlar, en geç 23’te yatmış olmalıyız. Melatonin sempatik sistemi kapatan hormondur.  •Parlak ışıklar melatonin düşmanıdır. Gece bilgisayar ve cep telefon ışıkları kortizolu artırır. Kortizol parasempatik sistemin en büyük düşmanıdır. Kotizol varken reset yoktur. •Yatak odası ısısının biraz düşük   ve tam karanlık olması gerekir. Beslenme •Tüm işlenmiş gıdalar hücresel stres sebebidir. Hücreler için çöptür. Çöple beslenen hücreler (beyin dahil) reset olamaz. Özellikle şeker beynin elektriğini bozar. İşlenmemiş bitkisel gıdalar, tohumlar, baharatlar, yağlı besinler elektriği düzenler. Gündüz beslenme halinde bunlara ağırlık verilmeli, gece açlık halinde kalınmalıdır. •Yeşil yapraklı sebzeler içlerinde magnezyum barındırır. Magnezyum ise en basit en kolay reset edicidir. Yatarken magnezyum almak gece boyu bizi daha kolay parasempatik moda sokar. Arapsaçı daha kolay taranır. Oksijen •İyi bir oksijen seviyemiz olmalı. Uyku apnesi, horlama, diş sıkma, burundan değil ağızdan nefes alma mikro düzeyde oksijensizlik sebebidir. Oksijene az ulaşan beyin yine reset olamaz. Acil durum modu savaş-kaç halinde kalır. Oksijensizlik, siz iyi şeyler düşünmeye çalışsanız bile o arapsaçını artırır. Egzersiz-masaj •Egzesizin yarattığı endorfinler ve dolaşan kanın her yere pompalanması,  egzersiz sonrası parasempatik aktiviteye geçmeyi kolaylaştırır. Ancak masaj yaptırmak egzersizle bu konuda yarışır. Çoğumuzun günlük rutininde masaj yoktur. Ama egzersiz kadar önemli. Doğa-hayvanlar •Ev hayvanı beslemek, çiçek yetiştirmek, bahçede çalışmak parasempatik aktiviteye yardımcıdır. •Özellikle doğada, çıplak ayakla topraklanarak, çıplak gözle ışığı alarak çok hızlı reset olabiliriz. Bilirsiniz 10 dakika çimlere yatsanız veya denize girip kumlara uzansanız düşünceleriniz azalır. Gevşeyip düşünmeye ‘üşenir’ hale gelirsiniz. Meditasyonu kendi okumalarıma göre anlatmaya çalıştım. Konunun özünü sempatik-parasempatik sistem arası geçişler oluşturuyor. Biz ne kadar parasempatik olursak o kadar olumlu-odaklı düşüncelerimiz oluyor. Olumlu-odaklı düşünceler, olumlu-odaklı hisler yaratıyor. Bu hisler giderek karakteriniz oluyor. Arapsaçımızı taradıkça daha iyi birer insan oluyoruz. En çok da hücrelerimiz için daha iyi şartlar sağlıyoruz. Tüm iyileşmeler başlıyor. Arapsaçınızı bir an önce taramaya başlamanız dileğiyle.