İddiam şu: Wimbledon tenisin ta kendisidir. Doğru, kâğıt üzerinde tenis evreninin ayrıcalıklı dört Grand Slam turnuvasından biri kendisi. Ama havalı deyimle primus inter pares, yani eşitler arasında birincidir.
Dört Grand Slam içinde sadece Wimbledon’ın çim kortta oynanması veya en eski tenis turnuvası olma özelliği değildir onu tek başına eşsiz kılan. Havası, aurası, ambiyansı bile başkadır. Sanki tüm dünya iki haftalığına İngiliz Kraliyet Ailesi’nin konuğu olur All England Lawn Tenis Kulübü’nde. Tribünler elegan giyimli seyircilerle dolarken beyazlar içinde süzülür tenisçiler. Mecburiyettir bu beyaz meselesi. Neymiş, renkli giyince ter gözüküyormuş. Bir nevi adabımuaşeret. Sırf bu nedenle 1880’lerden beri devam eder bu kural. 1990’ların efsanesi Andre Agassi’nin 18’lik toy bir delikanlıyken bu yüzden turnuvayı boykot etmişliği vardır. 2013’te Roger Federer’in ayakkabısındaki turuncu şeride takıp değiştirdikleri de dün gibi aklımızda. Artistiktir Wimbledon. Spor gibi değil de cemiyet hayatının gövde gösterisidir. Çileği kreması da eksik olmaz, ünlüsü de.
Yazının tamamını görebilmek için lütfen abone olun. ABONE OL
Aboneyseniz
üye
girişi
yapınız.
Oksijen'e e-gazete aboneliği ile edineceğiniz avantajlar; Oksijen yazarlarının tüm yazılarına erişim Gazeteoksijen.com üzerinden 7/24 güncel haber erişimi Her gün e-posta kutunuza gelen Oksijen bülteni Gazete Oksijen, O2 ve özel yayın arşivine erişim