22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
21.05.2021 06:00

Gençlik bayramında gençlerimiz

Gençlerin eğilimini belirleyecek ana unsur “mış gibi” yapılan samimiyetsizlikler, sosyal medyada onları hedeflediği sanılan sahici olmayan videolar olmayacak. Gençleri gerçekten dinlemeye ve anlamaya çabalayan, gençlere güvenen ve inanan dil, söylem, politikalar belirleyici olacak

Gençlere adanmış bir bayramımız var. Bir ulusun kendi kaderini belirlemeyebilmesi için başlayan bir yolculuğun ve sürecin başlangıç günü gençlere ithaf edilmiş bir bayram.  102 yıl sonra o ulusun siyasetçileri gençleri anlamak için projeler yapmaya çalışıyor. Komik ama gerçek, gençleri anlamak için aileleriyle görüşmeyi hedefleyen proje bile var. Siyasetçiler, şirketler, partiler gençlerin peşinde. Onları ikna etmeye çalışan, onları kendisine taraftar kılmaya çalışan, onların oyunu almaya çalışan herkes gençlik projeleri, araştırmaları tasarlıyor.  Gençleri anlamaya çalışan herkes kolay, spektaküler, bir kelimelik açıklama peşinde. Batıdan ithal, batının tarihsel ve sosyolojik dönemselliklerine bağlı modeller, harflerle adlandırılan kuşak açıklamaları da pek bir moda. Benim anlayamadığım neden kimsenin önce gençlerin temel demografik özelliklerine bakmadığı. Daha da anlamlandıramadığım, neden kimse gençleri dinlemeye çalışmıyor? 

15-30 yaş arası 19.2 milyon

19 Mayıs bayramı vesilesiyle KONDA Veri Ambarı’nda bulunan birçok araştırmanın bulgularından yararlanarak gençlere dair genel bir fotoğraf vermeye çalışayım. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 2020 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin toplam nüfusu 83 milyon 614 bin 362 kişi. Eğer genç tanımını 15-24 yaş olarak alırsak genç nüfus 12.9 milyon, 15-30 yaş olarak alırsak genç nüfus 19.2 milyon kişi.  ADNKS sonuçlarına göre hesaplarsak önümüzdeki seçimlerde seçmen sayımız 62 milyon dolayında olacak, bunların 18 milyonu aşkın kısmı 30 yaş altı seçmen olacak ve 4.5 milyon genç ilk kez oy kullanıyor olacak.  Öncelikle gençler, ‘‘gençlik’’ tanımını bizler gibi yaştan daha çok düşünsel ve davranışsal özelliklere göre yapıyorlar. Gençlik, onlara göre ‘‘aktif’’, ‘‘heyecanlı’’, ‘‘sosyal’’, ‘‘öğrenmeye açık’’, ‘‘hayalleri olan’’ gibi ruhsal özelliklerle bağdaştırılıyor. Bununla birlikte “gençlik” kişinin kendini tanımaya, bireysel kimliğini oluşturmaya ve kendi ayakları üzerinde durmaya başladığı dönem olarak da nitelendiriliyor. Gençler, ‘‘gençliğin’’ bitiş zamanını ise yine yaştan bağımsız olmak üzere iki farklı şekilde yorumluyor. İlk grup gençliğin bitişini “heyecan”, “üretkenlik” gibi gençliğe atfedilen özelliklerin kaybedildiği dönem olarak tanımlarken, ikinci grup için gençlik ‘‘evlenmek’’, ‘‘askere gitmek’’, ‘‘anne-baba olmak’’ gibi sorumlulukların artmasıyla sona eriyor.  Öte yandan, demografik olarak ‘‘genç’’ statüsüne sahip gençlerin yalnızca yüzde 25’inin kendini genç olarak tanımlamadığı görülüyor. Bu durum yaşam şartları, hayallerin gerçekleşememesi ve alınan sorumluluklar gibi çeşitli sebeplerden dolayı yaşanıyor. Ekonomik sıkıntıların yaşattığı zorlukları aşamayan gençler, gençliklerini yaşayamadıklarını belirtiyor.

Erken yaşta ‘büyüyorlar’

“Yaşı kemale ermek” diye bir kavram var, yaşın bir olgunluğa gelme, biraz daha durulma anlamına gelen. Gençlerin kendi tanımlarında da şunu görüyoruz: Bu yaşam evresi değişikliği artık çok erken yaşta gerçekleşiyor. Yaşamın meşakkati gençlerin tutum ve davranışlarını çok hızlı törpülüyor.  Bu genel saptama nedeniyle gençler derken önce öğrenci, çalışan ve bu iki gruba da dahil olamayan gençler olarak ayırmakta yarar var. Yaşama katılış biçimlerini ifade eden bu üç grubun her konuda duyguları, umutları, beklentileri ve hayatla ilişkileri de farklı. Çalışma hayatına dahil olabilenler yüzde 32, öğrenciler yüzde 41 ve işe-okula dahil olmayan gençler de yüzde 27. 19 milyon gencin üçte ikisi hala anne-baba harçlığına bağımlı yaşıyor.  

Nerede yaşadıkları önemli

Yine bu analizlere başlarken tümüyle farklılaşan bir gruplamanın da yaşamın sürdürüldüğü mekana çok bağlı olduğunu da belirteyim. Gençlerin nüfusu 2.000’in altındaki kır diye tanımlanan yerlerde mi yoksa geleneksel hayatın ağırlıklı olduğu il ve ilçelerde mi ya da metropollerde mi yaşıyor olmaları arasında gündelik pratikler bakımından da değerler, beklentiler, umutlar, dertler bakımından da oldukça büyük farklılaşmalar gözleniyor. Hele çocukluğunun, 7 yaşına kadar yaşadığı, hayata dair iyi-doğru-güzel tanımlarını öğrendiği, kişiliğinin geliştiği yerin neresi olduğu da gençleri anlamak için çok açıklayıcı bir ipucu taşıyor. Monolitik kültürün ve yaşam pratiklerinin olduğu ilçelerde, illerde büyüyen gençlerle metropollerde büyüyen gençler arasında tüm değer ve pratiklerde büyük farklar gözleniyor.  Dolayısıyla gençler derken siyasetçilerin ve iş yönetenlerin gözden kaçırmaması gereken “gençler diye monolitik bir kümenin olmadığı, farklı birçok altkümenin olduğudur”. Hele gençleri yalnızca doğum tarihleri üzerinden tanımlamak daha baştan yanlış.  

Gençler mutsuz, hem de çok

Her şeyden önce gençler mutsuz. Her bir alt gruba göre farklılık gösterse de bugün yalnızca yüzde 42’si kendisini mutlu olarak tanımlıyor ki bu oran 2017’de yüzde 53 idi. Bugün yüzde 18’i mutsuz olduğunu söylerken, yüzde 40’ı ise kendisini ne mutlu ne mutsuz diye tanımlayamıyor. Daha da anlamlı olan bulgu gençlerin yalnızca yüzde 36’sı bugünkü yaşamından memnun. Bu mutsuzluk ve memnuniyetsizlik halinin gençlerin daha iyi hayat gayretlerine enerji üreteceği varsayılabilirdi. Eğer ülkenin gidişatına dair umutlu bir bakışları olsaydı ve olumlu beklentilere, kendi hayatları için umuda sahip olsalardı. Ne yazık ki böyle değil.  Ülkenin genel olarak iyiye gittiğini, sorunların azaldığını düşünenler yalnızca yüzde 9 oranında. Bu karamsar bakışın pandemi nedeniyle arttığını düşünebiliriz elbette. Ama 2015 yılında da ancak her iki gençten birisi ülkenin sorunlarının azaldığını düşünüyordu.  Özellikle de eğitim seviyeleri yükseldikçe ya da metropolde doğan ve dahil olanların sayısı arttıkça hayat tarzları, değerleri ve pratikleri çoğulculaşıyor ve sekülerleşiyor. Ataerkil yüklemelerin; devletin, eğitim sisteminin, iş hayatının ya da toplumsal dokunun disipliner bakışının özellikle metropollü gençlerde bir karşılığı yok.

Kuşak çatışmasının nedeni

Gençler diğer kuşaklarla yaşadıkları çatışma sebebinin genç olmayanların söylem, tavır ve yaklaşımlarından kaynaklandığını düşünüyor. Genel kanı, genç olmayanların gençler ile ilişkisinin yeterince “iyi” ve “olumlu” olmadığı yönünde. Eleştirilerin ana konusu gençlerin özgüvenli, sosyalleşen, üretken, yeniliklere açık ve özgür birer birey olma çabalarının genç olmayanlar tarafından yeterince tanınmaması.  Gençlerin bireyselleşme yolculuğunda dikkat çeken unsur, kendi hayatları üzerinde söz sahibi olmadıkları ve ailelerinin ve kamunun kendileri hakkında aldığı kararlara yeterince katılamadıkları düşüncesinin yaygın oluşu. Gençler büyük oranda aile, devlet, okul ve/veya toplumun genelinden gelen baskılardan yakınıyor. Gençlerin şimdiki zamana ve geleceğe yönelik yaşadığı, kendini bulamamanın yarattığı yaygın “güvencesizlik” hissi altında, var olduğu düşündükleri adaletsizlik algısı yatıyor. Hayatlarının farklı yönleri hakkında sorulara verdikleri yanıtlardan, bölüşüm (ekonomik), tanınma (sosyal) ve katılım (siyasi) ile ilgili alanlarda adaletin hem Türkiye genelinde hem de gençler özelinde yeterince gerçekleşmediğini düşündükleri gözlemleniyor.

Siyasi liderlerini arıyorlar

Gençlerin yarısı ülkenin sorunlarının varolan siyasi aktörlerle çözülemeyeceğini düşünüyor, yarıya yakın genç de henüz siyasi tercihini belirlemiş değil. Yani önümüzdeki seçimlerde oy kullanacak 19 milyonu aşkın gencin 10 milyona yakınının tercihi henüz oluşmuş değil. 10 milyonluk genç küme seçmenin yüzde 17’si ki, bu kümenin eğilimi seçimin sonucunu belirleyecek.  Gençlerin eğilimini belirleyecek ana unsur “mış gibi” yapılan samimiyetsizlikler, sosyal medyada onları hedeflediği sanılan sahici olmayan videolar olmayacak. Gençleri gerçekten dinlemeye ve anlamaya çabalayan, gençlere güvenen ve inanan dil, söylem, politikalar belirleyici olacak.