22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
19.02.2021 06:00

Pandeminin sosyal faydaları

Post-korona dönemde küreselleşme bitecek saçmalıklarına boşverin. İnsanlık asıl şimdi gerçek küresel kuralların ne olması gerektiğini, küresel bir zihni dönüşümün hangi ilkeler üzerinden yürütülmesi gerektiğini tartışacak

Bireysel ve toplumsal psikolojide pandeminin ürettiği kaygı ve endişe duygusu tüm yoğunluğuyla sürüyor. Neredeyse her beş haneden birinde vaka görülmüş durumda. Bu nedenle de bu psikolojinin nedeni anlaşılabilir. Göremediğimiz, dokunamadığımız bir tehlikenin ürettiği kaygı halinin yönetilmesi korkudan daha zor.  Doğal olarak bu kaygı hali bireysel hayatımıza dair beklentilerimizi de belirliyor. Ülkeye dair beklentilerde ise kaygı kadar meselenin yönetilip yönetilemediğine dair değerlendirme ve algılarımız da devreye giriyor. Ne yazık ki kamu otoritesinin toplumu doğru bilgilendirmediğine dair algı güçleniyor. Türkiye’de vaka tespit edildiğine dair resmi açıklamadan bir hafta önce topluma doğru bilgi verilmediğine dair algı yüzde 45 oranındaydı. Muhtemelen bu algıda yaşanan siyasi kutuplaşmanın, iktidara güvenin de payı vardı ve yüzde 55 insan verilen bilgilerin doğru olduğunu düşünüyordu. O günden bu yana Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilerde ne değişiklikler olduğunu, iki aydır başka bir tanımlamayla da daha yüksek vaka ve vefat sayıları içeren veriler açıklandığını gördük. Yaşanan ile açıklanan arasındaki farkın ürettiği güvensizlik hali yapılan ölçümlerde aydan aya yükselmeye devam etti. Bugün Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilere güvenmeyenlerin oranı yüzde 60.  Bu güvensizlik hali doğal olarak beklentileri de olumsuz yönde etkiliyor, normale dönme beklentisine dair süre uzuyor. Evlere kapanıp kısıntılı ritme döndükten sonraki ilk ölçümde yüzde 15’lik kesim 1-2 haftaya, yüzde 26 ise 1-2 aya normale döneceğimizi umuyordu. Altı ay sonra diyenler yüzde 27, bir yıl sonra diyenler de yüzde 31 oranındaydı. Bu beklenti aydan aya karamsarlığa dönüştü.  Ocakta ise normale dönme süresini 1 yıl olarak düşünenlerin oranı yüzde 64’e yükselmiş durumda.  Bu olumsuz beklenti diğer konulardaki beklentilerimizi ve umutlarımızı da doğal olarak endişeye çeviriyor. Toplum büzüldü bir bakıma, gerek duygusal olarak gerekse de ekonomik olarak. Çünkü pandemiye eşlik eden ekonomik buhran, işsizlik ve enflasyon gibi maddi sorunlar da umutları törpülüyor. Fakat bu yazıdaki amacım karamsarlığı tespit etmek değil. Sürece başka bir açıdan da bakmak, pandeminin ürettiği kaygı ve endişenin yanı sıra geleceğe dair umutlarımızı yeşertecek başka unsurların da olduğunun farkına varmak gerek. Çünkü bu unsurlar toplumsal deneyimin ve belleğin içinden yarına dair önemli ipuçları da veriyor. 

Özeni keşfettik 

Her şeyden önce kendi bedenimize ve ailemize özen göstermeyi öğreniyoruz. Özellikle metropollerde yaşayan ve çalışanlarda gündelik hayat ritmi içindeki telaş nedeniyle ıskaladığımız bedenimizi, sağlığımızı dikkate almayı  öğrendik. Bu özen duygusu elbette aile hayatımız için de geçerli. Ailemizi, sevdiğimizi hatta evimizi, eşyalarımızı keşfettik bir kez daha.  Giderek işimize, iş arkadaşlarımıza özen göstermeyi öğrendik. İhmal ettiğimiz önceki yılların okul, iş arkadaşlarımızı, az görüştüğümüz akrabaları hatırladık.  Bu özen duygusu empatiyi tetikledi. Uzun süredir unuttuğumuz, içinde yaşadığımız sokağın, sitenin, apartmanların içinde yan yana ama ilişkisiz ve özensiz yaşadığımız diğerlerinin önce sağlık riskini sonra da dertlerini, sorunlarını düşünmeye başladık.  Hepimizin aynı ve gerçek bir sağlık riskiyle karşı karşıya olduğumuz zaman aralığında selam mesafesinde olup da selamlaşmadıklarımızın sağlık derdi kadar ekonomik risk ve dertlerinin de farkına vardık.  Uzun süre sonra belki ilk kez komşuları, sokağı, mahalleyi, sokaktaki ağaçları, hayvanları farketmeye başladık.  Bu duygular dayanışma duygusunu tetikledi. Kimimiz yaş kısıtından dolayı alışverişe gidemeyen komşuyu, kimimiz yoksulları düşündü. Mahallenin gençlerinin kurduğu Whatsapp grupları yaşlıların ilaç ve gıda alışverişini yaptı. Kimi gruplar bilgisayarı olmadığı için uzaktan eğitime erişemeyen çocuklar için kampanyalar düzenledi. Kimi sokak hayvanlarına mama tedarik zincirleri kurdu. Kimileri de askıda fatura uygulamaları sayesinde ödenememiş su, doğalgaz faturaları ödeyerek belki de ilk kez dayanışmayı keşfetti. Yoksullukla mücadele ağları, çevre-doğa için savunu ağları gelişti. Bu yeni, formal yapılanmaları, hiyerarşik düzenleri olmayan ağ örgütlenmeleri dağlardaki çoban ateşleri gibi bugün uzaklarda ve küçük sanılabilir. Ama sivil toplumun değişen dinamikleri içinde ağların yarınlarda neleri değiştirmeye muktedir olacağını göreceğiz. Asıl önemlisi de, bireysel dünyamızdaki özen ve empati duygularının ortak hayata da özen göstermeyi tetiklemekte olduğunu görecek olmamız. Özen, empati, dayanışma duyguları bir başka farkındalık ve değişim daha üretiyor. Pandeminin ürettiği can kaygısı, pandemiye eşlik eden ekonomik buhranın geçim ve işsizlik kaygısıyla birleşince kimliklerin, kutuplaşmaların ürettiği zihni ve ruhi esaretler gevşiyor. Çünkü gerçek sorunların harareti kutuplaşmaların, ötekileştirmelerin ürettiği ayrımcı ve nefret dilini, duygularını eritiyor. 

Sosyal medya örneği

Görünürde, hele sosyal medyada nefret dilinin ve ötekileştirmenin hararetinin yüksek olduğuna bakmayın siz. Sosyal medyada aktif olan kötücül örgütlü söylem yalnızca kuru gürültüden ibaret. Gerçekte, sade bireylerde empati hoşgörüyü üretiyor ve toplumsal barışa daha yatkın geniş bir zihni değişim gözleniyor. Geçen sonbahardan bu yana yürüttüğümüz özel bir araştırmalar dizisi içindeki tüm bulgularımız toplumsal hoşgörünün yükseldiğini gösteriyor. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin direnişi etrafındaki tartışmalarda da sıkça başvurulan nefret söyleminin ne denli geçersiz ve toplumda karşılığı olmadığını gösteren bir bulgu paylaşayım.  “Devlet, tüm özgürlükler ve başörtüsü, cinsel yönelim gibi her türlü kişisel tercihler karşısında, bu tercihler ne olursa olsun tarafsız kalmalıdır” fikrine destek verenlerin oranı Eylül 2012’deki yüzde 69’dan Kasım 2020’de yüzde 77’ye yükselmiş. Özel bir proje olduğu için detaylarına giremesem de şunu söylemeliyim ki özgürlüklere dair hemen tüm konularda benzer bir zihni dönüşüm var. Tüm bu bireysel duygu ve zihni değişimlerin tetiklendiği pandemi süreci evrensel ölçekte birçok tartışmanın ve zihni dönüşümün de zemini olacak. Gerek içeride gerekse de evrensel ölçekte sosyal politikalar ve sosyal devlet kavramı daha güçlü biçimde tartışılmaya başlanacak. Çünkü yoksulluğun ve adaletsizliğin her ölçekte kalıcılaşmakta oluşu pandemi sürecinde daha güçlü biçimde yaşandı ve hissedildi. Temiz içme suyu bile bulamayan coğrafyalara, kümelere şimdi aşı hiç ulaştırılamayacak muhtemelen. Hem Türkiye de hem dünya da örneğin “temel gelir uygulaması” ya da onurlu bir yaşamı asgari temin edecek ücretin hak olarak kabul edilmesi gibi zihni ve politik dönüşümler gündeme gelecek. Sosyal devlet kavramının yalnızca yardım meselesi olmadığı, insan hakları kavramının içeriği daha da genişleyecek muhtemelen. Bu tartışmaların başlaması elbette politikaya yansıyacak. Pandemi süreci çözümsüzlüğün ürettiği popülist hareketlerin, liderlerin bizatihi kendilerinin de yeni sorunların kaynağı olduklarının anlaşılmasını sağladı. Yalnızca pandemi sürecindeki sağlık riskinin ve can derdinin bile bu türden popülist liderlerle yaşandığı ülkelerdeki vaka ve ölüm sayıları bile kendi başına ve güncel bir alarm oldu dünya için.  Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü gibi bir örgütlenmenin pandemiyi yönetmeye yetmediği anlaşıldı. Ulus devletlerin ve popülist hareketlerin güçlendiği bir dönemimin sonunda aslında porblemlerimizin ne denli küresel olduğu, küresel problemlerin de çözümlerinin, kurum ve kurallarının küresel olması gerektiğini anladı insanlık.  Post-korona dönemde küreselleşme bitecek saçmalıklarına boşverin. Kendiliğinden ve hoyratça gelişen küreselleşme yerine insanlık şimdi gerçek küresel kurumların, kuralların ne olması gerektiğini, küresel bir zihni dönüşümün hangi ilkeler ve hedefleri esas alarak yaşanması gerektiğini tartışacak bilim insanları ve siyasetçileri, yöneticileri.

Yeni sıçrama kapıda

Bakın, bir şirket ya da laboratuvarın yürüteceği yeni ilaç, aşı çalışmalarının gerektirdiği aşamalar ve zorunlu süreçler pandemi dönemindeki evrensel işbirliği ve bilgi paylaşımı sayesinde bir yıla sıkıştırılabildi. Şimdi evrensel arayışlar, tartışmalar, işbirlikleri ve çözümler sayesinde insanlık daha hızlı bir değişim sürecine girecek. Tıpkı 2. Dünya Savaşı sonrasındaki arayış ve ekonomik, siyasi, sosyal sıçrama gibi yeni bir sıçramanın eşiğindeyiz. Bugünün kaygı ve endişelerine takılı kalmadan yarına odaklanma zamanıdır. İster bireysel hayatlarımız için, ister ülkenin geleceği için isterseniz de insanlığın geleceği için ya da yönettiğiniz iş veya marka için.