Karamsarlıkla iyimserlik, kaygılanmakla umutlanmak arasında gidip geliyor kamuoyu. İmamoğlu’na mahkumiyet kararı ve Saraçhane sürecindeki tartışmalar karamsarlığı, kaygıyı yükseltmişti. İktidarın yapmaya cüret edebilecekleri bir kez daha görülürken, muhalefetin bir savunma stratejisi olmadığı gibi birbirine düşüyor görüntüsü karamsarlığı ve kaygıyı besledi. Sonuçta muhalefetin toplumsal desteğinde hasar oluştu.
Peşinden önce Kılıçdaroğlu ve Akşener buluşması, ardından altılı masanın buluşması ve açıklamalarıyla hasarın kabullenildiği ve yeni bir hamleye hazırlanıldığı algısı iyimserliğe, umuda katkı verdi.
Derken iktidarın başörtüsü özgürlüğü sosuna bulanmış anayasa teklifi ve altılı masadakilerin bir kısmının bu değişikliğe evet deme eğilimi önümüze geldi. Ardından HDP’nin Hazine yardımına blokaj konma kararı ve altılı masanın bu adaletsizliğe sessizliğine tanıklık ettik. HDP’nin kendi adayını çıkarabileceği açıklaması karamsarlığa, kaygıya yeni bir katkı üretti.
Tam muhalefetin bir ortak stratejide birleşemeyecekleri algısı kuvvetlenirken şimdi de anayasa değişikliği tuzağına karşı bir ortak tutum alındığı görüldü. Umutlar yeniden dirildi.
Muhalif siyaset seçimler yaklaşırken yaşanan yıkıma ve bu yıkımın mimarı iktidara karşı hala bir büyük strateji üretebilmiş değil. Muhalefetin bir kanadı adaylık rekabetine, bir kanadı kendi aralarındaki oy rekabetine, bir kısmı sanki seçimin kazanılması garantiymiş gibi sonraki dönemin rol rekabetine sıkışmış durumda. Kamuoyuna yansıyan ise medya üzerinden birbirine mesaj vermeler, laf kalabalıkları. Öte yandan gerçek sorunlar arasında boğulan insanlar, ihtiyaçlar ve talepler var dipte, sokaklarda, gündelik hayatta.
Yayınlanan anketlere bakılırsa Ak Parti’nin oyu hala yükseliyormuş. Bakıyorum da bu durumu bile tartışan yok, aksine sessiz bir kabulleniş var. Bu sonuçlara bakarak yandaşlar iktidarın her şeyi doğru yaptığı kanaatlerini güçlendiriyorlar. Karşıtlar ise bu toplumun cahil ve gerici olduğu yargılarını…
Değişimi yalnızca gündelik siyaset ve siyasi çekişmeler üzerinden okumamak gerekiyor. Gündelik hayatın hem kimyası hem de ritmi değişiyor. Yani toplum değişiyor. Sorun, yaşanan değişimin yeni hukukunu, kurumlarını ve kurallarını üretmenin kaçınılmaz hale geldiği noktada çıkıyor. Çünkü bunları ancak siyaset eliyle gerçekleştirebiliriz ve siyaset zemininde sorunlarımız ve eksikliklerimiz var.
Öncelikle, ne yazık ki var olan siyasi aktörlerin yaşanan değişime uygun yeni hukuk ve kurumsal yapılanmaya dair okumaları ve anlamlandırmaları eksik ve sorunlu. Parlamenter sistem vaadi yetmiyor coşku ve heyecana. Maalesef bu siyasi aktörlerin geleceğe dair tahayyül ve iddiaları da eksik ve sorunlu.
Aralarında az veya çok sorunlu gibi ton farkları olsa da sonuç değişmiyor. Var olan siyasi aktörlerin siyasete bakışları, siyaset tarzları ve hele iktidar, muhalefet, sivil toplum gibi tanımları da eksikli ve sorunlu.
Son yüzyılda bu topraklarda yaşananların, kazanımların da kayıpların da ürettiği zihni yükler, duygusal birikimler ve travmalar, daha önemlisi ezberler ve ideolojik ön kabuller akılları da bağlıyor, siyasi tutumları da. Her birimizin ve her bir siyasi aktörün kimliğine, ideolojisine, siyasetine ve tutumlarına sinmiş o yükler ve hayaletler bizi sürekli geçmişte tutuyor, geleceğe doğru kararlı yürüyüşe izin vermiyor.
O nedenle bu topraklarda değişim kararsız ve ikircikli sürüyor. Geçmişle intikam için değil, geleceğe yürüyebilmek, geleceği hep beraber kurabilmek için yüzleşmek gerekiyor. Bugünün sorunlarını dünden değil gelecekten düşünmek, konuşmak, kurgulamak gerekiyor. Bu toprakların binlerce yıllık farklılıklarının, çeşitliliklerinin doğal ve vazgeçilmez olduğunu kabullenmek, içselleştirmek gerekiyor.
Seçimlerin ertesi sabahı tüm etnik ve inanç farklılıklarının, farklı siyasi tercihlerin, Erdoğan’a da muhalefetin adayına da oy verenlerin aynı kadere uyanacağını, yok olmayacaklarını, yeninin ancak hep beraber ve bir arada inşa edilebileceğini akıldan çıkarmamak gerekiyor. Ancak o kabullenme, yüzleşme, helalleşme sürecinde zihinlerimizdeki tıkaçlardan ve yüreklerimizdeki hayaletlerden kurtulmamızı sağlayabiliriz.
Bu süreci kurgulaması gereken de bugünün muhalif aktörleri, partileri. Ama onlar hala süreçle, yeni ile değil birbirleriyle hayaletlerini yarıştırıyorlar.
13.01.2023 04:30
Siyaset ‘sıfır toplamlı oyun’ değildir
Diplomaside, siyasette ve hayatın hemen her alanında hiçbir durumun “sıfır toplamlı olmadığını” biliyoruz. Sıfır toplamlı durum, birisinin kazancının toplamının diğerlerinin kaybettiklerinin toplamına denk olduğu durumlar demek
Kıvançta değil kaygıda ortaklaşmak
15 Kasım 2024
Açılıma tepkisizliğin ardında ne var?
08 Kasım 2024
Kısa vadede sonuç beklememek gerek
01 Kasım 2024
Toplumsal çöküş yaşıyoruz
25 Ekim 2024
Açılımın içeride ve dışarıdaki iki hedefi
Tüm Yazıları
18 Ekim 2024