26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
26.03.2021 06:00

Bitkiniz sizi duyamaz ama sert müziği sever

Bitkiler elbette iletişim kuruyorlar ama bizimle değil; diğer bitkiler ve mantar gibi canlılarla. Yani onlarla tatlı tatlı konuşmanız bir işe yaramaz fakat en sert metal müzikleri dinletirseniz, yayılan titreşim büyümesine yardımcı olacaktır!

İnsanlar olarak dünyayı kendi algılarımızla değerlendirmeye meyilliyiz. Aslında sadece meyilli değiliz, buna mahkumuz; çünkü bırakın başka bir türün zihnine girip evreni onlar gibi deneyimlemeyi, bir başka insanın zihninden geçenleri bile deneyimleyebilmemiz imkansızdır. Bizler, kendi beyinlerimize hapsolmuş hayaletler gibiyiz. Bu zihin hapishanesinden canlılığa baktığımızda, bize en çok benzeyen canlıların hayvanlar olduğunu görüyoruz. Bir şempanzenin gözlerinin içine bakıp da, onun kişilik sahibi bir karakter olduğunu hissetmemek imkansızdır. Bir köpeğin, filin veya balinanın gözlerine bakın ve göreceğiniz şey, o gözlerin bağlandığı beyinde birçok düşüncenin geçtiği bir zihin olacaktır. Bu zihin bizimkinden farklıdır, çok daha kısıtlıdır; ama oradadır.

Güzel sözler nafile

Peki ya bitkiler? Gün boyu karbondioksiti oksijene çeviren, doğdukları yerden pek uzağa gidemeyen, bizim gibi bir beyni, gözleri, sinir sistemi olmayan bitkilerin de bir zihni var mı? Bir bitki olmak, nasıl hissettirirdi? Bunu muhtemelen asla öğrenemeyeceğiz (bir diğer insan olmanın nasıl hissettirdiğini çözebilirsek şanslıyız).  Ancak bu, bitkilerin etraflarına nasıl tepkiler verdiklerini araştırmamızın önünde engel değil. Bugüne kadar birçok araştırmacı, bitkiler aleminde iletişim ve çevre duyarlılığı konularıyla ilgilendi ve bu çalışmalardan oldukça ilginç bilgiler edinmeyi başardık. Örneğin bitkilerin bizim söylediklerimizi hiçbir şekilde anlamadığını biliyoruz. Bazı insanlar bitkileriyle konuşmaya meyillidir ve onlarla güzel güzel konuştuğunuzda “daha iyi” veya “daha sağlıklı” büyüdüklerine yemin edebilirler.  Ne yazık ki bitkilerinizin daha iyi veya sağlıklı büyümesini istiyorsanız, onlara güzel sözler söylemeye çalışmak yerine, bulabildiğiniz en sert metal müziği dinletmeyi deneyebilirsiniz. Bilirsiniz, boğazı yırtılırcasına böğüren bir death metal müzik dinletmekten söz ediyorum. Çünkü bitkilerin büyümesine yardımcı olan şey, sizin sözleriniz değil, onlarla konuşurken ağzınızdan çıkan karbondioksit ve ses tellerinizin yaydığı titreşimlerdir.  Aslında kapalı bir kap içerisindeki bir bitkiyle konuşmuyorsanız, karbondioksitin de pek bir etkisi yoktur; çünkü ağzınızdan çıkan gazlar hızlıca etrafa karışacak ve etkisini yitirecektir. Ancak kapalı bir kap içerisinde karbondioksit derişimini arttırmak, bitkinin fotosentezine yardımcı olarak onların büyümesine katkı sağlayabilir. Ses titreşimlerinin, özellikle de metal müzik gibi yüksek frekanslı titreşimlerin faydası ise bitkilerin iletim demetlerini titreştirerek, sıvı ve mineral iletimini kolaylaştırması olduğu düşünülmektedir.  Bu dediğim, deneysel olarak da test edilmiş ve doğrulanmıştır: Mythbusters ekibi 7 ayrı serada 2 grup bitkiye küfürler ve hakaret, 2 grup bitkiye sevgi ve aşk sözcükleri, 1 gruba klasik müzik, 1 grubaysa black/death metal dinletmişlerdir. Son grup ise kontrol grubu olarak bırakılmıştır. En hızlı büyüyen grup, metal müzik dinletilenler olmuştur. Bir diğer çalışmada, 70 desibellik ses şiddetinde bitkilerin ışığa duyarlı rbcS ve Ald genlerinin aktive olduğu görülmüştür. Bu genler, büyümeyi hızlandırmaktadır. Bitkilerinizin sizi anlamıyor olması, onların iletişim kurmadığı anlamına gelmiyor. Elbette iletişim kuruyorlar, ama sizinle değil; diğer bitkilerle ve mantarlar gibi canlılarla! 

Savunma sistemi

Örneğin ormanlar, devasa bir iletişim ve iş birliği ağından ibarettir: Kağıt huşu ağacı ve Douglas göknarı dahil olmak üzere dünya üzerindeki bütün ağaçlar, yer altında bulunan mantarlarla simbiyotik bir işbirliği içinde yaşarlar. Bu işbirliği sayesinde, fotosentez yapamayan mantarlar, toprağı adeta “araştırırlar”. Temel olarak, mantar yer altı boyunca miselyum (mantar lifi) gönderir ve özellikle de fosfor ve azot gibi besinleri ve suyu alıp bitkiye geri getirir. Bunun karşılığında, bitkinin fotosentezle ürettiği besinlerin bir kısmını kendine alır. Bu ağ, karbon ve suyun, ağaçlar arasında iletilebilmesini sağlayan bir çeşit yeraltı boru tesisatı gibidir! Benzer şekilde, bir ağaç hasar gördüğünde, diğer ağaçlara tehlike sinyalleri de gönderir: Douglas göknar ağaçlarına zarar verecek olursanız, bu ağaçlar savunma enzimleri üretirler. Bu enzimler, sözünü ettiğimiz iletişim ağı boyunca taşınarak, diğer bitkilerin de savunma sistemlerini devreye sokmasına neden olur. Örneğin eğer topraktaki miselyum ağını kesecek olursanız, sinyal iletimi de kesilecektir. Bunun gibi çok sayıda deney, bitkilerin çevrelerine karşı belirli bir hassasiyetleri ve tepkileri olduğunu göstermektedir. Eh, acı meyvelerden zehirli yapraklara kadar birçok bitkinin çeşitli savunma tepkileri olduğunu düşünecek olursak, bitkilerin çevrelerinden o kadar da bihaber olmadıklarını görebiliriz. Fakat evrimsel süreçte ortaya çıkan bu adaptasyonların, bizimkisi gibi (veya genel olarak hayvanlarınki gibi) bir bilince ihtiyaç duymadığını hatırlamakta fayda var.  Evrim; bilinçle, zekayla, istekle, arzuyla yaşanan bir değişim değil. Popülasyon içindeki çeşitliliğin durmaksızın belli yönlerde seçilmesi ve o çevre için en faydalı özelliklere sahip bireylerin daha çok üremesiyle, türlerin o yönde değişmesiyle sonuçlanan bir süreç.  Bunun için zeki olmanıza gerek yok. Yeterince güçlü bir hayatta kalma ve üreme baskısı yeterli.