20 Nisan 2024, Cumartesi
15.10.2021 04:30

Bu filmin sonunu çok iyi biliyoruz

Yılın ilk yarısında yüzde 14.3 büyüdük. Para arzı artışı geçen yıla göre düşük. Bütçe açığı da iyileşiyor. Bunlar güçlü yanlarımız. Ancak son yönetim değişiklikleri ile gevşek para politikalarının sürmesi olasılığının kuvvetlenmesi TL’nin daha da zayıflamasına yol açabilir

Enflasyon Eylül ayında yüzde 19.58’e yükselirken, Ekim’de daha da yükselmesi kesin gibi görünüyor. TCMB, “Manşete değil çekirdek enflasyona bakın” iletişimi yaparken, politika faizi Eylül’deki sürpriz indirimle, gerçekleşen enflasyona göre iyice negatife düştü.  Bu durum dolar kurunun 9 TL seviyesinin üzerine çıkması sonucunu doğurdu. Birbirinden ayırmak çok anlamlı olmasa da; enflasyonun temel belirleyicileri olan talep, maliyet ve beklenti unsurlarının son durumuna bakmak istedim. Bu yazıda Twitter’da 87 bin gibi çok sayıda takipçisi olan ve paylaşımlarını çok faydalı bulduğum Para ve Finans hesabının (@VeFinans) bazı içeriklerinden esinlendiğimi de baştan belirtmeliyim. Gayri safi yurt içi hasıla (milli gelir) ilk yarı yıl büyümesi yüzde 14.3 seviyesinde gerçekleşirken, üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergeler iktisadi faaliyetin yine güçlü olduğunu ortaya koyuyor. İmalat sanayi kapasite kullanım oranı, Türkiye PMI endeksi ve MB Reel Kesim Güven Endeksi üçüncü çeyrekte önceki çeyrek ortalamasının üzerinde oluşurken, sanayi üretimi Temmuz-Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9 yükseldi. İktisadi faaliyete ilişkin göstergeler ekonominin hızlı büyüdüğünü ve fiyatlar üzerinde talep baskısının olduğuna işaret ediyor sonucuna varılabilir. Parasal göstergelere bakıldığında geniş tanımlı para arzının (M3) yıllık artış oranının Eylül sonu itibarıyla yüzde 21.4, kur etkisinden arındırıldığında yüzde 14.8 olduğu ve artışın önceki yıla göre hız kestiği görülüyor.  Para arzının en önemli karşılık kalemi olan kredilerin Eylül sonu itibarıyla yıllık büyümesine bakıldığında toplam kredilerin yıllık artışı yüzde 14 olsa da, sabit kur ile sadece yüzde 8.1 artış gösterdiği hesaplanıyor.  Parasal büyümenin bir başka kaynağı olan bütçe açığı ise bu yıl Ağustos ayında 99 milyar TL’ye, bütçe açığının GSYH’ye oranı ise yüzde 3.4’ten yüzde 1.7’ye gerilemiş durumda. Dolayısıyla hem kredi artışındaki yavaşlama hem de bütçe dengesindeki iyileşme para arzındaki artışı sınırlıyor. Para arzındaki artış hız kesmekle birlikte enflasyonun yüksek seyretmesi paranın dolaşım hızının artmış olabileceğini akla getiriyor. Yüksek enflasyon dönemlerinde fiyatların daha da artacağı beklentisiyle mala talep artarken ve paranın dolaşım hızı da yükseliyor. Enflasyonun bir başka belirleyici unsuru olan maliyetlere bakıldığında da karşımıza iç açıcı bir tablo çıkmıyor. Yurt içi üretici fiyat endeksinin yıllık artış oranı Eylül ayında hafif gerilese de yüzde 44 seviyesinde bulunurken, özellikle döviz kuru ve emtia fiyatları bu yükselişte etkili oluyor. Enerji fiyatlarındaki artış hem cari açık hem de enflasyon açısından olumsuz bir gelişme iken, tedarik zincirindeki sorunlara bağlı olarak navlun fiyatları ve küresel gıda fiyatları da yükselişte. Küresel emtia fiyatlarının bu kadar yükseldiği bir ortamda döviz kuru artışı en istenilmeyen gelişmedir. Döviz kurları üzerinde yurt içi ve yurt dışı yerleşiklerin yatırımcı tercihleri ve cari açık etkili oluyor. Revizyonların da yardımıyla son 12 aylık birikimli cari açığın Ağustos ayında 23 milyar ABD doları ve milli gelirin yüzde 3’üne gerilemesinin normalde döviz kuru üzerindeki baskıyı azaltması beklense de, Türkiye’nin risk priminin (CDS) aynı dönemde 430 baz puana yükselmesi bu etkiyi nötralize etti. Aslında sadece cari işlemler dengesi değil, açığın finansman tarafını şekillendiren portföy ve diğer yatırımlar da döviz arz ve talebini şekillendiriyor. Banka ve diğer sektörlerin dış borç çevirme oranlarında bir sorun yaşanmasa da, yabancıların Türk lirası menkul kıymet (hisse senedi, devlet ve özel sektör tahvili) girişleri yılbaşından bu yana sadece 600 milyon dolar seviyesinde kaldı. Son iki haftada ise 600 milyon dolar çıkış görüldü. Yabancıların swap pozisyonlarından çıkışı ise yılbaşından bu yana 11 milyar ABD dolarına ulaştı. Son üç haftadaki çıkış da 3.9 milyar dolar seviyesinde. 

TCMB aşırı iyimser

Ayrıca, ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin yüzde 1.6’yı aşması gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahını azaltıyor. Bu ortamda cari işlemler açığı gerilese bile döviz kuru üzerindeki yukarı yönlü baskının azalacağını söylemek zordur. Hatta şu an için olasılığı düşük görünse de gelişmiş ülkelerde enflasyonun geçici olmayacağının düşünülmesi ve beklentilerin bozulması gelişmiş ülke merkez bankalarının daha sert hareket etmesine de neden olabilir. TCMB’nin ise son faiz kararında küresel gelişmelere karşı ihtiyatlı davranmayıp aşırı iyimser pozisyon alması da dikkat çekiyor.  Beklentiler kanalında da belirgin kötüleşme gözlenmektedir. Hem anket hem de piyasa bazlı göstergeler enflasyon beklentilerinin bozulduğunu ve hedeften uzak seyrettiğini göstermektedir. Enflasyon beklentilerinin bozulması tek seferlik geçici şokların sürekli fiyat artışlarına dönüşmesine yol açabilir.

Sırada neler olabilir?

Yukarıda bahsettiğim gelişmelerle TCMB’nin kurumsal bağımsızlığı ve güvenilirliği zayıflarken, seçimler yaklaşırken faiz düşüşüne yönelik siyasi baskıların artacağı düşünülmektedir.  Bankanın karar alma süreçlerinde kurum içi muhalefetin arttığı ve TCMB Başkanı’nın Beştepe nezdinde güven erozyonuna uğradığı yönünde teyit edilmeyen haberler medyada yayılmaktadır. Bu ortamda piyasa koşulları faiz artışını bile zorlarken, tüm olumsuz beklentileri haklı çıkarırcasına, TCMB son toplantıda faiz indirim kararı almıştır. TBMM’de bu hafta sunum yapan Başkan Kavcıoğlu, faiz indiriminin piyasa için sürpriz olmadığını ve kur artışının faiz indirimiyle ilgisinin bulunmadığını ileri sürerek faiz indirimlerinin devam edeceği algısını güçlendirmiştir. Para politikasındaki gevşeme TCMB’nin enflasyonla mücadeleyi önceliklendirmeyip sıkı duramayacağının bir kez daha kanıtı olmuştur. Önümüzdeki dönemde faiz indirimlerinin devam edip Türkiye’nin ve diğer benzer gelişmekte olan ülkelerin uyguladığı reel faiz arasındaki farkı, Türkiye ile EM ortalama risk primi (CDS) arasındaki farkın altına geriletmesi durumunda Türk lirasındaki değer kaybı daha da hızlanabilecektir. Oysa ki, döviz kuru artışıyla ihracatın artması hedefleniyorsa bunun sonunun kur enflasyon sarmalı olduğu defalarca tecrübe edilmiştir. Bakalım önümüzdeki günler bu filmin bilinen sonunu ne ölçüde değiştirecek gelişmelere sahne olacak?

Son dakika notu

Gazetemiz baskıya hazırlanırken Merkez Bankası’nda başkan yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş’ın görevden alındığı, Başkan Yardımcılığı’na Taha Çakmak, PPK Üyeliğine ise Prof. Dr. Yusuf Tuna’nın atandığı açıklandı. Görevden alınan isimlerden Yavaş’ın son PPK toplantısına katılmadığı, diğer iki ismin ise karara muhalefet ettiği ve son yatırımcı toplantısına da katılmadığı yönünde haberler çıkmıştı.  Dolayısıyla, bu değişimler sonrası Kavcıoğlu’nun Erdoğan nezdinde güven tazelediği söylenebilirken, para politikasındaki mevcut riskli yönelimin süreceği sonucuna varılabilir.