26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
23.04.2021 06:00

İlk ‘insan-maymun’ melezi

Kaliforniya’da araştırmacılar makak embriyolarıyla insan kök hücrelerini birleştirip 19 gün yaşattı. Benzerleri tarihte defalarca denendi, henüz başarabilen olmadı. Ama genlere hükmedebilirsek, yeni melezler yaratabiliriz. Kilit soru şu: Yapmalı mıyız?

Işık girmeyen bir yer altı laboratuvarındasınız. 1. Dünya Savaşı yeni bitti ve bu tür bir savaşın yaraları daha yeni yeni sarılırken, ülkeler silah güçlerini artırma yarışına girdiler bile, çünkü yıkımdan en hızlı çıkanların, bir sonraki felakete en hazırlıklı olanlar olacağı biliniyor. Bu nedenle ülkelerde çok hızlı bir bilim ve teknoloji furyası başlıyor ve siz, insanların (daha doğrusu askerlerin) fiziksel gücünü artırabilecek yöntemleri araştıran bir grubun parçasısınız. Önünüzdeki mikroskoba eğiliyorsunuz ve ufacık bir spermin, bir yumurtayı dölleyişine tanıklık ediyorsunuz.  “Bunun insanları güçlendirmekle ne alakası var?” diye soruyor olabilirsiniz. Söyleyeyim: O üreme hücrelerinden birisi bir şempanzeye ait, diğeriyse bir insana! Amaç, bizden 6 kata kadar daha güçlü olan şempanzelerle, bizim zekamızı taşıyan insanları birleştirerek, ikisinden de üstün bir melez yaratmak! Sovyet bilim insanı Ilya Ivanovic Ivanov’un bu anlattığım hikayesi, bu alandaki tek hikâye değil. 1967 yılında Çin’de dişi bir primatın insan erkeği spermiyle döllendiği de anlatılagelir. Ancak Çin Kültürel Devrimi sonrasında profesörlerin bu araştırmayı yarıda kesmesi gerekmiş. 1970’lerde yaşayan Oliver isimli şempanzenin, daha doğrusu “insanze”nin, insansı görünümlü bir şempanze olduğu için, iki türün bir melezi olduğuna inanılıyordu. Şimdiyse Kaliforniya’dan bir araştırma ekibi, makak embriyoları içerisine insan kök hücreleri enjekte edip, en az 3 ayrı embriyonun döllenme sonrasında 19 gün boyunca gelişimini gözlediler. Aynı ekip, 2019 yılında bir test tüpü içinde, döllenmeden sonra 20 gün boyunca maymun embriyoları geliştirmeyi başarmışlardı. 2017 yılındaysa insan hücrelerinin enjekte edildiği domuz ve inek hücreleri üretmişlerdi. Ekibin amacı, kimera adı verilen insan-hayvan melezleri alanında devrim yaratmak. Bu yöntem sayesinde organ nakillerinde kullanılabilecek, verimli dokular ve sağlıklı organlar üretebilmeyi ümit ediyorlar. Fakat tahmin edebileceğiniz gibi bu konu, oldukça tartışmalı. Hem insanların “hayvanlar alemi” içerisinde kendilerinin “özel” olduklarına yönelik saplantılı inançlarının altını oyuyor hem de hayvan deneyleri konusunda oldukça endişe verici etik sorunları beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz hafta “Tavşan Ralph” videosuyla hayvan deneyleri yeniden gündeme geldi. Burada hayvan deneylerinin (ve etiğinin) tüm detaylarına girmem imkânsız; ancak genel olarak, insana daha yakın olan türler üzerinde deney yapmaya yönelik engeller; fare, inek, domuz veya tavşan gibi daha uzak akraba türlere göre çok ama çok daha katı. Ancak özel durumlarda, eğer deneylerin insanlığa dikkate değer bir katkı sağlayacağı düşünülüyorsa, üniversitelerin etik komiteleri daha sıra dışı hayvan deneylerine de izin verebiliyorlar.

Yakın akrabalar seçilir

Genel olarak kimera yaratımındaki kural, olabildiğince yakın akraba türleri birbiriyle çiftleştirmektir. Bu çiftleşme, organizma düzeyinde olmak zorunda değildir, test tüpünde bir türün spermleri ile diğer türün yumurtalarının veya bir türün embriyosu ile diğer türün kök hücrelerini birleştirmek şeklinde de olabilir. Yakın akraba türler kullanmak önemlidir, çünkü bu türler genetik ve fizyolojik olarak birbirleriyle daha uyumlu olacaklardır. Bu nedenle insan-sıçan melezlerinin uzun süre hayatta kalması beklenmez (genlerimiz %80 civarında benzerdir); ancak sağlıklı insan-şempanze melezleri yaratmak çok daha olasıdır (genlerimiz %98.77 aynıdır).  Başta anlattığım gibi bu tür bir melezlemenin tarih boyunca aralıklarla denendiği anlatılagelmiştir; fakat bu kimera yaratımında başarılı olunabileceğini kesin olarak gösteren (yani doğum evresine ve ötesine kadar hayatta kalabilen), saygın ve hakemli bir dergide yayınlanmış, genel geçer olarak kabul gören bir çalışma bulunmuyor. Son dönemde ise erken dönem gelişim konusunda bazı adımlar atıldı. Bu embriyolar, az önce sözünü ettiğim deneyde de olduğu gibi, doğum evresine kadar yaşatılmıyorlar ve birkaç gün gözlendikten sonra öldürülüyorlar.

Yol daha çok uzun

Yakın akraba türlerle melezler yaratmak konusunda bile gidecek çok yol var. Örneğin insan-makak melezlerinde (genlerimiz %93.54 benzerdir), deneylere 132 embriyoyla başladıktan sonra, ilk 11 gün boyunca 91 embriyo, 17’nci günde 12 embriyo, 19’uncu günde ise sadece 3 embriyo hayatta kalabildi. Araştırmayı yapan ekip bunu bir başarı olarak görse de çalışmaya katılmayan akademisyenler, deney sonuçlarının sahada büyük eksikler olduğunu gösterdiğini ve etik sorunlar dolayısıyla bu engellerin aşılmasının mümkün olmayabileceğini vurguluyorlar. Bu çalışmaların geleceği ne olacak, şu anda kestirmek zor. Fakat bildiğimiz bir şey var: CRISPR gibi araçlarla genlere daha iyi bir şekilde hükmetmeyi başarırsak, türler arası üreme bariyerlerini ortadan kaldıracak düzenlemeler yapabilir ve yepyeni melezlerin önünü açabiliriz. O noktada, soru bir anda boyut değiştirecek: Yapabiliriz; ama yapmalı mıyız? Böyle bir canlı, hayata bakış açımızda nasıl değişimler yaratırdı? Ya da yaratır mıydı? Ölümü ötelemeye ve hastalıkları tedavi etmeye vesile olacak olsa, bu melezleri üretmek etik olur muydu? Hayvan deneyleri, şu anki formlarında veya gelecekte evrimleşecekleri formlarda, bilimde ne şekilde yer almaya devam edecek? Devam etmeli mi? Zaman içinde bu soruları da siz değerli okurlarımla birlikte bu köşede irdelemeye devam edelim, ne dersiniz?