08 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
21.05.2021 06:00

Kafamıza uzay çöpü düşer mi?

Dünya’nın yörüngesini şimdiden irili ufaklı milyonlarca nesneyle doldurduk. Elbette uzayın büyüklüğü içinde bu önemsiz bir miktar. Fakat çöpler, yeni uzay görevleri için riskleri artırıyor. Yörüngedeki uydular açısından da tehdit yaratıyorlar

Geçtiğimiz haftanın “eğlence” konusu, yörüngeye kontrolsüz bir şekilde giren 22 tonluk Long March 5B roketiydi. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan dışlanan Çin’in kendi uzay istasyonunu 2022’ye kadar yörüngede inşa etme planının bir parçası olarak fırlatılan ve 10 gün boyunca kontrolsüz bir şekilde atmosfere yaklaşan roket, nihayet Türkiye saati ile 8 Mayıs sabahı Hint Okyanusu’na düştü.  Bu düşüşten birkaç gün önce çektiğim bir videoda şöyle demiştim: “Ama Dünya’nın yüzde 70’i sularla kaplı, karalarınsa çoğu boş olduğu için muhtemelen bir insanın üzerine düşmeyecek.” İşte istatistik, bu şekilde çalışır. Örneğin geçen sene yine bir Long March 5B roketi Dünya’ya kontrolsüz şekilde düşmüştü ve Fildişi Sahili’nde boş bir araziye çakılmıştı. Nisan 2018’de 8 tonluk bir diğer roket, Pasifik Okyanusu üzerinde yanarak yok olmuştu.  COVID-19 döneminde çok iyi bir şekilde öğrendiğimiz gibi, insanların istatistik ve olasılık algısı oldukça kısıtlı. Bir roketin kafalarına düşme ihtimalinin birkaç trilyonda bir civarında olduğunu anlıyorlar ve günlerce bu konu hakkında gülüp eğlenebiliyorlar; ancak tanı konması halinde ortalama yüzde 2 ihtimalle ölecekleri bir hastalığa karşı, sadece birkaç milyonda bir oranında yan etkiye sahip aşılardan kaçınıyorlar ve bir dolu palavra uyduruyorlar. Bunlarla ilgili gerekçeleri de tuhaf: “Vücuduma yabancı gen veya madde almam.” Hastalığa yakalandığınızda vücuda girecek SARS-CoV-2 isimli virüs “yabancı” bir madde değil ve genomunun tamamını enjekte etmeyecek herhalde? İnsanlar tuhaf... Her neyse, bir diğer istatistik şu: Bugüne kadar Çin’in bu roketinden daha iri olan sadece 3 adet roket Dünya’ya kontrolsüz bir şekilde düştü (STS-107 Columbia faciasını saymazsanız). 106 tonluk Skylab uzay istasyonu (ABD), 45 tonluk Saturn S-II-13 roketi (ABD) ve 39 ton olduğu tahmin edilen DOS-6 uzay istasyonunun TKS-M modülü (Sovyetler Birliği). Bunların üçü de ya okyanusa düştü ya da karalardaki boş arazilere...

Long March 5B dünyayı korkuttu.
Long March 5B dünyayı korkuttu.
Ancak istatistiklerle ilgili anlaması en zor şey, azınlıkta kalan oranları kavramak: Örneğin tespit edilen COVID-19 vakalarının yüzde 98 civarı hayatta kalma oranı olduğu için, geri kalan yüzde 2’yi küçümsemek çok kolay. Halbuki yüz milyonlarca pozitif vaka içinde yüzde 2... Eh, bildiğiniz gibi, neredeyse 3.5 milyon anne, baba, çocuk, evlat, eş, sevgili, hayat arkadaşı, dost veya birilerinin sevdiğinin sonsuza kadar yitip gitmesi demek oldu ve oluyor. Burnumuzun dibinde yaşanıyor; ama bunu bile göremiyoruz, idrak edemiyoruz.

Takip edilebilen 20 bin

Aynı şey, uzay çöpleri için de geçerli. Uzaya sürekli yeni parçalar gönderdikçe, bunların birbirleriyle çarpışma veya ömürlerini tamamlayıp Dünya’ya düşme riski de giderek artıyor. Ekim 2019 itibarıyla Dünya etrafında 20 bin civarında takip edilebilen yapay nesne dönüyor ve bunların 2 bin 218 kadarı çalışan uydular; geri kalanı “uzay çöpü” dediğimiz nesneler. Bunlar, sadece takip edilebilecek kadar iri olanlar; buna ek olarak Ocak 2019 itibarıyla 1 santimetreden küçük 128 milyon, 1-10 santimetre arasında 900 bin, 10 santimetreden iri 34 bin parçanın, kontrolsüz bir şekilde Dünya etrafında döndüğü tahmin ediliyor.  Elbette bu ufak olanlar, yeryüzüne ulaşabilecek parçalar değiller; çünkü atmosfere girdiklerinde bu kadar küçük parçaların sürtünme etkisiyle yok olmaya direnmeleri pek mümkün değil. Ancak bunların yarattığı tek problem de kendilerinin düşmesi değil. Uzay çöplerinin miktarı arttıkça, uzay görevlerindeki risk oranları kademeli olarak artmaya başlıyor. Ufacık bilyelerin nasıl bir tehdit olabileceğini ilk etapta anlamak zor gelebilir; ancak bunların bir kısmının saniyede 16 kilometre, yani saatte 57 bin 600 kilometre hızla gittiğini düşünürseniz, neden tehlikeli olduklarını daha iyi anlayabilirsiniz. İnsanlık tarafından ateşlenmiş en hızlı ticari mermi bile saniyede 1.4 kilometreyi aşamadı. Bundan 11.5 kat hızla dönen roket artıkları, bozuk uydu parçaları ve benzeri cisimlerden söz ediyorum. Bunların çalışan uydularımıza veya uzay istasyonlarımıza çarpması halinde kritik hasarlar verebildiklerini biliyoruz. Kimi zaman, koruyucu kalkanlar kullanılmasına rağmen bu kalkanı delip geçebilen veya çok ciddi hasarlar yaratabilen çarpışmaların kaydedildiğini de biliyoruz. Yani bu ufak çöplerin kendisi yeryüzündeki insanlara zarar veremeyebilir; fakat diğer uydularımızda ölümcül hasarlara neden olarak, belki hemen yarın değil ama uzun vadede yeryüzü için de problemler yaratabilir. 

Filmlerdeki abartı

Tabii ki uzay geniş bir yer. Dünya’nın yörüngesi devasa bir hacmi kaplıyor. Dolayısıyla tıpkı uzay filmlerinde asteroid kuşağının abartılı bir şekilde kalabalık kayalarla gösterilmesi gibi, uzay çöplerinin de Dünya etrafındaki yakın ve uzak yörüngeyi doldurma oranı çok çok küçük. Bu nedenle bir uzay çöpüne denk gelme ihtimaliniz de epey az. Ancak düşük bir olasılık, eğer yeterince tekrarlanacak olursa, bir noktada gerçekleşecektir (veya birden fazla denemede gerçekleşme ihtimali, tekil bir denemede gerçekleşme ihtimalinden çok daha yüksektir). Bu nedenle aşılar gibi ilaçların yan etkileri aşırı nadir olsa da geniş bir popülasyonda illâ bir miktar görülecektir. Önemli olan, o aşıların koruduğu hastalığın ana etkileri ve yan etkileri toplamından daha hafif ilaçlar üretebilmektir – ki günümüzde aşılar bu kriteri misliyle sağlamaktadır. Ve aynı şekilde, tam da bu nedenle uzay çöplerinin birikimini ve doğasını çok iyi anlamalıyız. Yeryüzündeki tekil bir kişinin kafasına tekil bir uzay çöpünün düşme ihtimali çok küçüktür; ancak uzay çöplerinin sayısı, yeryüzündeki insan sayısı (ve yaşanan alan miktarı) ve yeryüzüne düşen uzay çöpü miktarı arttıkça, istenmedik sonuçların sayısı da artacaktır. Daha da önemlisi, uzayı da okyanuslar gibi çöplüğe çevirmemiz halinde, sadece evimizi leş gibi kirletmekle kalmayıp, o evin bütün çıkış kapılarını da kilitlemiş olmaktayız. Ne muhteşem bir türüz!
Çağrı Mert Bakırcı
Çağrı Mert Bakırcı
[email protected]