18 Şubat 2021’de Perseverance, Mars yüzeyine inen beşinci araç olmayı başardı. Üstelik bu defa hedef, kayaları, suyu, atmosferik şartları incelemek değil. Perseverance aracının görevi, doğrudan doğruya Mars’ta yaşamın izlerini aramak ve (varsa) bulmak. Birçoğumuz elbette bu harika gelişmeyi heyecanla karşıladık; ancak bir kısım insan bu görev için harcanan paranın boşa olduğunu, Dünya’nın dertlerinin bitmediğini, Dünya’yı kuruttuğumuzu ve sıranın Mars’a geldiğini, bu parayla ihtiyacı olan birçok kişiye yardım edilebileceğini söylüyor. Perseverance görevinin toplam bütçesinin (2.4 milyar dolar), ABD’nin gayrisafi milli hasılasının %0.01’i, küresel hasılanın %0.002’si olması bir yana, bu karşıt seslerin Mars görevi gibi görevlerin insanlığın ilerleyişi ve Dünya’daki problemlerimizin bir kısmının çözümü açısından önemini göremediklerini düşünüyorum. Mars Cemiyeti kurucularından uzay mühendisi Dr. Robert Zubrin’in yıllar önce NASA Ames Uzay Merkezi’nde yaptığı bir konuşmanın ana başlıkları üzerinden giderek, Mars görevlerine burun kıvıran bu kişilerin atladıkları önemli noktaları kısaca izah edeyim. Öncelikle, Mars’ta yaşam araştırmalarının her türlü sonucu, evrene yönelik bakış açımız için büyük öneme sahip; çünkü Mars, yüz milyonlarca yıl boyunca üzerinde sıvı su bulundurmuş, tıpkı Dünya gibi, Güneş’in yaşanabilir alanı içerisinde (şu anda sınırında) bulunan, diğer gök cisimlerine göre Dünya’ya çok daha yakın bir gezegen. Dünya üzerinde yaptığımız araştırmalar, belirli atmosferik, kimyasal ve jeolojik şartların oluşması halinde, yaşamın cansız moleküllerden, kimyasal evrim yoluyla kendiliğinden başlayabileceğini gösteriyor (buna Abiyogenez Teorisi diyoruz). Dünya’da yaşamın, 4.1 milyar yıl kadar önce, yani gezegenimizin oluşmasından sonraki 300-400 bin yıllık bir süre zarfı içerisinde (belki bundan bile hızlı) başladığını da biliyoruz. Eğer Abiyogenez Teorisi doğruysa, Mars’taki şartlar altında da yaşam başlamış olabilir! Bu yaşamın tamamı yok olduysa bile, bu yaşama ait fosilleri bulabiliriz ve Dünya dışı yaşamın mümkün olduğunu kesin olarak ilan edebiliriz. Bu bize, evrende yaşamın başlamasının o kadar da nadir ve Dünya’ya özel olmadığını ispatlayacaktır. Eğer Mars’ta yaşamın izlerini bulamazsak, Mars’taki şartlar altında neden yaşamın başlamadığını araştırabilir, belki de yaşamın o kadar da kolay evrimleşebilen bir süreç olmadığını anlayabiliriz. Her iki durumda da yaşamın kökenlerine yönelik algılarımız temelinden sarsılacaktır.
Şu anda bile yaşam olabilir
Üstelik Mars’taki yaşam yok olmamış bile olabilir! Mars’ta şu anda yüzeyin altında su bulunduğunu biliyoruz. Bu su içerisinde mikrobik yaşam, siz bu satırları okurken bile devam ediyor olabilir! Bunu bularak, sadece Dünya dışı yaşamın varlığını nihai olarak ilan etmekle kalmayız, aynı zamanda bu “diğer yaşam”ı, Dünya’daki yaşam ile kıyaslayabiliriz. Dünya’daki yaşamın her formunun (bakteriden insana, çam ağacından mantarlara kadar) ortak ataları paylaştığını ve tek bir kökene sahip olduğunu biliyoruz. Dünya’daki yaşamın hepsi, bu köşede sizlere daha önceden de anlattığım gibi, aynı genetik kodu ve bu kodun ürettiği yapıtaşlarını (aminoasitleri) kullanıyorlar. Peki evrendeki tüm yaşam formlarında bu, böyle olmak zorunda mı? Farklı molekül kombinasyonları da yaşamı yaratabilir mi? Yani çok farklı yaşamlar mümkün olabilir mi, yoksa biz, var olabilecek tek yaşam formu muyuz? Mars görevleri sonucunda yaşamın izlerini bulmak, tıpkı 1859’da Charles Darwin’in yapmayı başardığı gibi, insanlığın milenyumlardır sorduğu sorulardan bazılarına nihai cevapları verebilmemizi sağlayacaktır. Hipotez temelli ve eleştirel bilimin amacı budur! Gerçek bilim budur! Ancak işin “temel bilim” tarafı bazen insanlara çekici gelmiyor. Ne yazık ki birçoğumuz, kısa dönem kâr ve anlık kazançlar ile körleşmiş haldeyiz. Bilimi, sadece top-tüfek üretmekten ibaret görecek şekilde şartlandırılıyoruz. Neyse ki, illâ somut faydalar aranıyorsa, Mars görevlerinde o da var: Mars’a insan götürmek ve orayı kolonileştirmek, sadece uçuk bir bilimkurgu fantezisini gerçekleştirmek için arzu edilen bir şey değil. Aynı zamanda hedefimizi, medeniyetimizin gücü dahilinde şu anda başarabileceklerinin en uç noktalarına koyarak, kendimizi kolaya alıştırmaktan kaçınmış oluyoruz.![](https://gazeteoksijen.com/wp-content/uploads/2021/02/Screen-Shot-2021-02-25-at-12.29.54.jpg)