18 Nisan 2024, Perşembe
14.01.2022 04:30

Mars’taki karbon temelli bileşikler bize ne anlatıyor?

Mars’tan gelen meteoritteki moleküllerin canlı kaynaklı olmaması ilk etapta üzücü görünebilir. Ancak bu moleküllerin üretiminin milyarlarca yıl önceye dayanması, yaşamın bir noktada kimyasal yollarla evrimleşmiş olma ihtimalini artırıyor. Üstelik sadece Mars’ta da değil!

27 Aralık 1984 günü, Antarktika’nın Allan Hills bölgesinde sıra dışı bir meteorit bulundu: Mars’tan gelen bir göktaşı! ALH84001 adı verilen bu meteoritin sıra dışılığı, sadece Mars’tan gelmesinden kaynaklanmıyordu; aynı zamanda bu 1.93 kilogramlık kaya parçası, o güne kadar Mars’tan geldiği bilinen göktaşlarının hepsinden farklı özelliklere sahipti: Örneğin meteoritin içinde mikroorganizmalar keşfedilmişti!  1996 yılında göktaşı içinde bazı bakterilerin bulunması, bu organizmaların Mars’tan geldiği fikrine yol açtı ve Dünya’nın dört bir yanındaki gazetelerin manşetlerinde kendine yer buldu; hatta dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, konu hakkında bir açıklama bile yaptı. Sorun, dönemin bilim insanlarının büyük bir kısmının bulunan organizmaların Mars’tan geldiği fikrini destekleyen kanıt olmadığını düşünmesiydi. Gerçekten de yapılan incelemeler sonucunda, göktaşı Mars’tan geliyor olsa da bünyesindeki mikroorganizmaların Dünya-kaynaklı olduğu gösterildi. Bu şaibeli doğasına rağmen bu göktaşı, günümüzün en önemli bilim sahalarından biri olan astrobiyolojinin, yani uzayda yaşam arayışını biyolojik ve kimyasal temellere dayandıran bilim sahasının doğumuna hız kattı. Fakat göktaşıyla ilgili gizem perdesi sadece mikroorganizmalarla ilgili değildi. Aynı zamanda meteoritte, yaşamla sıkı sıkıya ilişkili ve bol miktarda karbon temelli bileşik bulunmuştu; hem de göktaşının mikroorganizmalarla kontamine olmamış kısımlarında da! Bu durum, belki başta söz ettiğim mikroorganizmaların değil ama bu karbon-temelli bileşiklerin Mars’taki yaşamın bir izi olabileceği fikrini doğurdu. Bu hipotezi yanlışlamak, mikroorganizmaların Dünya-kaynaklı olduğunu ispatlamak kadar kolay değildi ve o gün bugündür devam eden, aktif sayılabilecek bir araştırma sahasının ilgi odağındaydı. Bu sahada yapılan çalışmalar, sadece astrobiyoloji sahasını değil, jeokimya sahasını da, yani Dünya’daki (ve diğer gezegenlerdeki) jeolojik süreçlerden kaynaklı kimyasal örüntüleri tespit etme alanını geliştirmemizi sağladı. Science dergisinde 13 Ocak 2022’de yayınlanan yeni bir makale, bu karbon-temelli bileşiklerin kökenlerine ışık tutuyor: Bulgulara göre ALH84001 meteoriti içerisindeki karbon-temelli bileşikler, (ne yazık ki) biyolojik süreçler dolayısıyla değil, kızıl gezegenin 4 milyar yıl kadar önce geçirdiği jeokimyasal süreçlerin bir sonucu olarak, abiyotik (cansız) kaynaklar dolayısıyla oluştu. Bilim insanları, olağanüstü bir iddiada bulunmadan önce (“Mars’ta yaşam var!” gibi), olağanüstü kanıtlar tespit etmek gerektiğini düşünürler. Marcello Truzzi tarafından geliştirilen bu fikri bilimsel arenada popülerleştiren Carl Sagan anısına, bu fikre “Sagan Prensibi” denir. Dolayısıyla organik bulguların canlı yaşama işaret ettiğini ispatlamanın ilk adımı, bunu doğrudan ispat etmenin zorluğundan ötürü, canlı-olmayan süreçlerin bu organik bileşikleri oluşturamayacağı veya o bileşiklerin kaynağında bu molekülleri abiyotik süreçlerle oluşturabilecek şartların var olmadığı gibi olasılıkları ispatlamaktır. Bu çabaya bilimde “boş hipotezi çürütme” deriz. Yani “Mars’ta yaşam vardır!” iddiasını ileri sürmek istiyorsak “Mars’ta yaşam yoktur!” iddiasını doğru varsayar ve onu çürütmeye çalışırız. Çürütebilirsek ne âlâ; zaten baştan beri ispatlamaya çalıştığımız şeyi göstermiş oluruz. Ancak çürütemezsek, kendi inanç ve arzularımıza yenik düşmemiş oluruz; kendimizi kandırmamış oluruz.

4 milyar yıllık etkileşim

ALH84001’deki minareller aslında Mars’ta nadir görülüyor.
ALH84001’deki minareller aslında Mars’ta nadir görülüyor.

Sonuçlar gizemi çözebilir