22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
27.08.2021 04:30

Mutsuzluktan korkmayın

Her alanda mutlu olmayı beklemek anlamsız çünkü bu mümkün değil. Hele ki bu arayış negatif duyguların varlığını görmezden gelme boyutuna ulaştığında öncelikle psikolojiyle, daha temeldeyse biyolojiyle çelişen bir doğaya bürünüyor

İnsanlarda mutlu olmaya ve genel olarak negatif buldukları duygulardan, mesela üzüntü veya öfke gibi duygulardan mutlak olarak kaçınmaya yönelik sorunlu bir çaba var. Elbette bir tür olarak Homo sapiens de diğer türler gibi genel olarak acı ve üzüntü gibi negatif duygulardan kaçınan, mutluluk ve huzur gibi pozitif duygulara yönelen, kısmen “hedonistik” olarak tanımlayabileceğimiz bir doğaya sahiptir. Bunun seviyesi elbette tartışmalıdır, sonuçta ekstrem bir nicel hedonist (“hazcı”) ile, yaşadığı hayattan tatmin olmaya çabalayan birinin mutluluk ve haz arayışı bir değildir. Ancak bu mutluluk arayışı, hayatımızda kaçınılmaz olan negatif duyguların varlığını veya anlamını görmezden gelme ve onları baskılama boyutuna ulaştığında, öncelikle psikolojiyle, daha temeldeyse biyolojiyle çelişen bir doğaya bürünmektedir. Ve bu çizgi, bana kalırsa, hastalık sınırının (en azından bir “sorun” sınırının) aşıldığı yerdir. Elbette belirli psikoloji akımlarının ve onların sızdırdıklarından doğan belirli kişisel gelişim akımlarının bu saplantılı mutluluk algısına etkisi büyüktür. Örneğin 1990’larda Martin Seligman’ın insan mutluluğu üzerine çalışmaları ve buradan yola çıkarak insan mutluluğunu merkeze koyan bir anlayışa önderlik etmesi, son 40 yıldır kişisel gelişim ve psikoloji raflarının insan mutluluğunu maksimize etmeye çabalayan kitaplarla dolup taşmasına neden oldu. Ne var ki Gallup tarafından hazırlanan Dünya Mutluluk Raporu’na göre, son 40 yıldır insanların mutluluk düzeyi ya hiç değişmedi ya da ABD’deki gibi, en azından 2005 yılından beri hafifçe azaldı. Dolayısıyla ya bu saplantılı mutluluk psikolojisi çalışmıyor veya çalışıyorsa bile, insanları mutsuzlaştırıcı olayların etkisi o kadar büyük ki, saplantılı mutluluk arayışının sebep olduğu yükselmeyi dengeleyip hatta bazı yerlerde aşağı çekiyor.

Tek bir tanımı yok

“Geçmiş çok daha iyiydi” nostaljisini bir kenara bırakıp, çalışmayanın saplantılı mutluluk arayışı olduğunu varsayacağım. Çünkü bu, mutluluğun çalışma biçimine dair bildiklerimize de daha uygun olan açıklama. Mesela Hennifer Hecht’in Mutluluk Efsanesi kitabını okuyacak olursanız, mutluluğun tek bir tanımı ve tipi olmadığını, hayatınızda mutluluk duymaya çalıştığınız örneğin 5 alan varsa bunların 5’inde de mutlu olduğunuzda bu mutlulukların toplanarak “über bir mutluluk hali” yaratmayacağı, hatta bazı mutluluk çeşitlerinin birbiriyle çatıştığını görebilirsiniz.  Dahası, her alanda mutlu olmayı beklemek veya bu yönde bir çaba sarf etmek de anlamsız, çünkü bu mümkün değil: Eğer mutluluk türleri birbiriyle çatışıyorsa, bırakın biyoloji veya psikolojiyi, bu çatışan parametreleri maksimize etmeniz matematiksel olarak imkansızdır; olsa olsa optimize edebilirsiniz. Örneğin birçok başarılı girişimcinin aile hayatı belli bir zenginlik düzeyine ulaşana kadar, dolayısıyla zamanı parayla satın alabilecek noktaya gelene kadar, oldukça kısıtlıdır. Bu kişilerin iş hayatındaki mutluluğu maksimize ederken, aile hayatındaki mutluluğu maksimize etmesi imkânsız değilse bile çok zordur. Buna, 2-3 diğer alandaki mutluluğu daha eklediğiniz anda, her alanda mutluluğun imkansızlığını görmüş olursunuz.
Sosyal medyada yüzlerce pozitif yorumun arasından tek bir negatif yoruma odaklandığınızı düşünün... O bir kişiyi de mutlu ederek toplam mutluluğunuzu maksimize etmeye çalışmak, yersiz ve yorucudur.
Sosyal medyada yüzlerce pozitif yorumun arasından tek bir negatif yoruma odaklandığınızı düşünün... O bir kişiyi de mutlu ederek toplam mutluluğunuzu maksimize etmeye çalışmak, yersiz ve yorucudur.

Yersiz ve yorucu çaba

Ve eğer 1 alanda bile mutsuzluk veya tatminsizlik varsa bu, bir çıban gibi size batacaktır. Sosyal medyada size yöneltilen yüzlerce pozitif yorumun arasından tek bir negatif yoruma odaklandığınız anı düşünün. Bu tekil çıkıntıya odaklanmanız çoğu durumda irrasyoneldir; ancak duyguların sebep olduğu düşünceler nadiren mantıklıdır. Bu durumda, o 1 kişiyi de mutlu ederek toplam mutluluğunuzu maksimize etmeye çalışmak, yersiz ve yorucudur. Bunun yerine, o negatif duygunun da normal olduğuna kucak açmalı, bu duygunun yarattığı his karmaşasına yenik düşmeksizin, o duygunun kaynağının üzülmeye veya öfkelenmeye değer olup olmadığını sorgulamalısınız. Eğer değerse, üzülmelisiniz. Sosyal kuralların sınırları dahilinde, gerekirse öfkelenmelisiniz de... Bunlar, sizi hedefe doğrultan, atalarımızın hayatta kalmasını sağlayan duygular. Var olmalarının evrimsel bir nedeni var. Mutsuzluk gibi negatif duygular, yok edilmesi gereken canavarlar değiller. Bunu anladığınız anda, duygularınıza dönük perspektifiniz de değişiyor. Bu arada bu hislerin evrimsel anlamına yönelik çok ilginç bulgular da var: Örneğin birçok insan, şu anda sahip olduklarından memnun olmayıp geleceğin belirsizliğinde sahip olabileceklerine yönelik bir arzu deneyimliyor. Bu, evrimsel açıdan oldukça makul, çünkü bu arzu, hayatta kalma motivasyonunu pekiştiren bir his. Sadece kontrolden çıktığında veya bir saplantıya dönüştüğünde, kişinin psikolojik dengesini bozan bir boyuta erişebiliyor – hemen her bilişsel özelliğimizin bozulmasında olduğu gibi... 

Anlamak yeterli olur

Bu iyidir, kötüdür, ayrı bir tartışma konusu. Benzer şekilde, beşeri sistemlerin merkezine bu hissi koymanın rasyonelliği de tartışılır; sonuçta insanlar, bu histen ibaret değiller. Bana kalırsa en önemli şey, bu hissi anlamak. Çünkü doğayı (veya doğamızı) anlamaya başladığımızda, ona bir nevi hükmetmeye de başlıyoruz. İşte bu yüzden tarihimizin evrimsel derinliklerine hakim olmak büyük öneme sahip. Ancak o sayede benliğimizi (diğer sahalardan gelen verilerle birlikte) eksiksiz olarak anlamayı başarabilir ve hayattaki rotamızı rasyonel bir şekilde düzeltebiliriz. Bu tür konular ve çok daha fazlası ilginizi çekiyorsa, 3-4-5 Eylül 2021’de İzmir/Urla’da bir kamp düzenliyoruz. Bir çadırı olan ve insanlığın entelektüel birikimine ilgi duyan herkesi Bilim, Sanat, Felsefe Kampı’mıza bekleriz. Detaylar ve başvuru: bilimsanatfelsefe.com
Çağrı Mert Bakırcı
Çağrı Mert Bakırcı
[email protected]