12 Temmuz 2016’da Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör adayı seçimi için sandık kurulmuş, hocalar Güney Kampüs’teki tarihi Saatli Bina’da toplanmıştı. Anayasamıza güveniyorduk. Oylarımızın çöpe gideceğinden haberimiz yoktu. Yasa üniversitenin öğretim üyelerinin oylarıyla altı aday belirlenmesini, YÖK’ün bu listeden üç kişi seçmesini, cumhurbaşkanının da bu üç adaydan birini atamasını öngörüyordu. İlk döneminde çok başarılı bir idareci olmanın yanı sıra zor zamanlarda ilkeyi öne koyan bir insan olduğunu da kanıtlayan mevcut rektör Gülay Barbarosoğlu yine adaydı ve seçimin kesin favorisiydi. Ben de adaylardan biriydim. Gülay Hoca tarihi bir rekor olan yüzde 82 oranıyla birinci olduğunda kimse şaşırmadı. Ben seçimden üçüncü sırada çıktım. 20 Temmuz saat 15.00’te YÖK başkanlığında mülakata beklendiğim haberi geldi. Usule göre eleme öncesi tüm adaylar mülakata çağrılırdı. Günümüzün ünlü bakanlarından birinin (şimdi FETÖ’den hapiste olan) ağabeyi, mülakata “velisi” (eski bir politikacı olan babası) ile gidip üniversitesindeki seçimi kazanamadığı halde rektörlüğü kapmıştı mesela. Öyle huylarım olmadığı için mülakata gitmedim. Doldurduğum adaylık formunda zaten şöyle yazmıştım: “Yasada 6 adaydan söz edildiği için bu formu dolduruyor olsam da, Boğaziçi’ndeki seçimde en çok oyu almamam halinde YÖK’e mülakata gelmemin veya rektörlük görevini kabul etmemin söz konusu olmayacağını, zaten Boğaziçi’nden öğretim üyesi arkadaşlarından en çok oyu almadan rektörlüğe atanmayı kabul edecek tıynette başka birisinin çıkacağını da hiç tahmin etmediğimi saygılarımla belirtirim.”
27.08.2021 04:30
Rektör olmak ya da olmamak
Google’ın kuantum bilgisayarı neyi başardı?
20 Aralık 2024
Sosyal medya rehberi
13 Aralık 2024
Tuhaf bir zekâ
06 Aralık 2024
Kuantum mutluluğu
29 Kasım 2024
Bayat bir fikir
Tüm Yazıları
22 Kasım 2024