İngiliz illüstratör ve yazar David McKee, çok sevilen ve yıllar içinde yirmi dokuz kitaba ulaşan serinin ilk kitabı Elmer’da sıra dışı bir filin kendisiyle ve farklılıklarıyla barışma hikayesini anlatıyor. Hikayeye ismini veren başkahraman Elmer, ait olduğu sürüde diğer tüm filler aynı renkteyken, hatta birbirinden ayırt edilemezken, yama desenli, rengarenk bir fildir. Aynı zamanda sürünün en eğlenceli, en esprili, herkesi kahkahalara boğan fili olarak görünümü gibi renkli bir kişiliğe de sahiptir. Ama içten içe diğer fillerle aynı renkte olmadığından ötürü üzülür.
Günün birinde bu işi çözüp herkesle aynı renkte olabilmek için tatlı bir plan yapar. Bir dalı sallayarak yere döktüğü yaban mersinlerinin üstünde sürünerek kendini diğerleriyle aynı renge dönüştürmeyi başarır. Ama artık ormanda Elmer’ı kim nasıl tanısın? Onun da artık diğerlerinden hiçbir farkı kalmamıştır. Üstelik kendi kişiliğine göre hareket etmek yerine diğerleri gibi sessiz sakin davranır.
Nitekim ormanın tüm neşesi kaçar. Üstelik Elmer da büründüğü rolden, neşesiz, esprisiz, gülüp eğlenmesiz hayatından mutsuzdur. Yanlış yaptığını anlayarak eski hâline, gerçek renklerine ve kişiliğine dönmeye karar verir. Elbette bunu yine eğlenceli bir sürprizle gerçekleştirecektir. Tabii, sürüdeki diğer hayvanlar da ona bir sürprizle karşılık verirler.
Yıllara meydan okuyan bir seri
Elmer’ın özellikle “görsel” olarak bir örnekleşmenin çokça empoze edildiği çağımızda, kendi olmanın, dahası farklılıklarımızın bizi biricik yaptığını vurgulayan mesajı çok kıymetli. Üstelik görselliği bir yana bıraksak bile insanın kişiliğiyle de farklı olabileceğini, sürüden biri olmak yerine kendi özgünlüğünü yaratabileceğini de vurguluyor. Ayrıca hikaye çok tatlı bir üsluba ve eserin ilk yayım yılının 1968 olduğu düşünüldüğünde yıllara meydan okudukları söylenebilecek rengarenk ve eğlenceli resimlere sahip.
Serinin diğer kitabı Elmer ve Wilbur’da ise bir vantrilok olan ve eşek şakalarına bayılan kuzeni Wilbur, Elmer’ı ziyarete gelecektir.