Dünya her yerinden patlıyor, izliyorsunuz. Libya’da sel, Fas’ta deprem, ABD’de fırtınalar, tufanlar; yaz boyunca dünyanın her yerinde çılgın hava hareketleri ve orman yangınları. Deniz, toprak ve hava daha ne desin? Bittik, öldük, deyip isyana geçiyor üçü birlikte. Bizim siyasi gündemimiz izin vermiyor, pek konuşamıyoruz. Yanan ormanları söndürmek yerine, polis, jandarma eşliğinde var olan ağaçları kesmek gibi bir ihtirasla gözü dönmüş siyasi iktidar, daha akut meselelerle uğraştırıyor bizi. Akbelen’de ve birçok yerde olduğu gibi. İklim krizi meselesi, Batılı, genç, beyaz, orta ve üst-orta sınıfın ‘lüks’ meselesi olarak algılanıyor. Yerkürenin güneyinden yükselen, Batılı ülkelerin yüzyıllar süren karındeşen sömürgeci politikalarının geride bıraktığı kuru kabuğun tamiratı için yükseltilen “iklim tazminatı” talebi, Batılı ülkelerdeki ana akım basında bile pek yer bulamıyor. Hasılı, küresel iklim felaketi genellikle, çok para harcanarak yapılan konferanslarda konuşuluyor. Fakat konu o kadar akılalmaz büyüklükte, yapılması gerekenler o kadar radikal ki çoğu kez bir kısır döngüye düşülüyor ya da bu kısır döngü kasten sistem tarafından yaratılıyor. Genç iklim eylemcileri son iki yıldır anladı; artık ne Birleşmiş Milletler’den ne Avrupa Birliği’nden, yani uluslararası siyasal aygıtlardan bir şey beklemek anlamsız. Artık biliyorlar, sorun neoliberal politikalar, kapitalizmin tanrılaştırdığı “kâr” ve bu tanrının “Ol!” emriyle ve on yıllardır şiddetle oldurulmuş dünya düzeni. Gençler bir süredir, büyük fosil yakıt şirketlerinden başlayarak dev kapitali hedeflerine koymuş durumdalar.
Yazının tamamını görebilmek için lütfen abone olun. ABONE OL
Aboneyseniz
üye
girişi
yapınız.
Oksijen'e e-gazete aboneliği ile edineceğiniz avantajlar; Oksijen yazarlarının tüm yazılarına erişim Gazeteoksijen.com üzerinden 7/24 güncel haber erişimi Her gün e-posta kutunuza gelen Oksijen bülteni Gazete Oksijen, O2 ve özel yayın arşivine erişim