On dört yaşındaki yeğenim ABD’den beni ziyarete geldi. Baş başa bir hafta Berlin. Teyzeler kusura bakmasın, halalığın başka bir ağırlığı var. Kendine göre bir iktidar makamı. Ben de bu muktedirlik hissinin verdiği sorumlulukla planlar yaptım, gezilecek yerler, “yüksek Avrupa kültürüne” hızlı giriş, üniversiteyi Avrupa şehirlerinden birinde okuması için beyne tohumlar ekiş, çocuk Amerika köylüsü gibi yetişmesin diye politik tarih duygusuyla tanıştırma. Liste böyle uzuyor. Fakat gizli bir planım da var. Babası “İyi şanslar!” dedi dalga geçerek ama kesinlikle kararlıyım, kitap okuma konusunu halledeceğim. Okumuyor çocuk. Kitap okumuyor. Bir hala olarak ağırlığımı koyacağım ve bu kitap okuma konusu Berlin’de çözülecek. Konuyu birkaç kere yumuşak bir şekilde açayım dedim, olmadı. Baktım olmuyor, Berlin’in en büyük kitapçısına zorla soktum. Zorla derken fiziksel olarak ittirerek. Aklımca çocuk kitapları görecek, büyülenecek, saatlerce çıkmayacağız kitapçıdan. Ağzının kenarına alaycı bir gülümseme taktı, bakmıyor bile kitaplara. Onun yaşındayken okuduğumuz kitapları bulmaya çalışıyorum, kitapların özetlerini anlatıyorum, en tatlı yerinde bırakıyorum merak etsin diye. Olamıyor. Sinirlendim en son, “Evladım aptal mı olmaya karar verdin sen?” dedim. Gülüyor. “Kimse kitap okumuyor artık, kabul et bence” demez mi! “Oğlum bu kitapları yazıyorum ben, kimse okumuyor ne demek!” diye feveran edince, ellerini iki yana açtı ve biraz da acıyarak şöyle dedi, “Üzgünüm Ece ama artık kimse kitap okumayacak. Belki sen de artık başka bir iş yapmayı düşünmelisin.”
Yazının tamamını görebilmek için lütfen abone olun. ABONE OL
Aboneyseniz
üye
girişi
yapınız.
Oksijen'e e-gazete aboneliği ile edineceğiniz avantajlar; Oksijen yazarlarının tüm yazılarına erişim Gazeteoksijen.com üzerinden 7/24 güncel haber erişimi Her gün e-posta kutunuza gelen Oksijen bülteni Gazete Oksijen, O2 ve özel yayın arşivine erişim