19 Mart 2024, Salı
02.06.2023 04:30

Gastronomi dünyası deprem bölgesi için Londra’da buluşuyor

Ünlü şef Mehmet Gürs ve yemek yazarı Cemre Torun deprem bölgesinin mutfak kültürünü Londra’da kendi olanaklarıya düzenledikleri Yemeğin Beşiği etkinliğinde dünyanın önde gelen gastronomi uzmanları, yemek yazarları ve şeflerine tanıtacak

6 Şubat depreminin büyük yıkıma uğrattığı kentleri yeniden ayağa kaldırma çabaları sürerken, bölgenin kültürünü, mirasını korumak için de yapılacak çok şey var. Başta Hatay ve Antep olmak üzere depremde yıkıma uğrayan kentlerin köklü bir mutfak mirası var. Bu bölgenin yeme içme kültürüne sahip çıkmak ve bölgenin çok katmanlı kültürünü dünyaya anlatmak için 12 Haziran’da Londra’nın eski balık pazarı olan tarihi Old Billingsgate’te, “Cradle of Food - Yemeğin Beşiği” etkinliği gerçekleştirilecek. Bu etkinlikte elde edilen tüm gelir ve ilave bağışlar, İngiltere’de kayıtlı yardım kuruluşu Turkey Mozaik Foundation ve Türkiye’de Hayata Destek Derneği aracılığıyla deprem bölgesindeki kadın üretici kooperatiflerini, küçük ölçekli yerel üreticileri ve çiftçileri desteklemek için kullanılacak. Bu etkinliğin mimarları ünlü şef Mehmet Gürs ve klinik psikolog- yemek yazarı Cemre Torun’la bir araya geldik. Etkinlik Gürs ve Torun’un öncülüğünde Gaziantepli gastronomi uzmanı Filiz Hösükoğlu, Antakyalı Yeşil Michelin yıldızlı şef Maksut Aşkar, bölge mutfağı uzmanları, şefler ve restoranlardan oluşan geniş bir ağ ile birlikte planladı. Detayları Cemre Torun ve Mehmet Gürs anlattı.

Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Cemre Torun: 6 Şubat sabahı kalktığımızda herkes gibi önce yakınlarımızı aradık, sonra da “ne yapabiliriz” diye baktık. Çevremizdekilerle birlikte yardımlarla elimizden geleni yaptık. Yoğun acil yardım dönemi geçti. Bu illerde uzun süreli ihtiyaçlar olacağını biliyorduk. Bu arada yurt dışındaki çevremizden Avusturalya’dan Singapur’dan Belçika’ya İngiltere’ye birçok şef bize ulaşıp, “ne yapabiliriz” diye sordu.

Mehmet Gürs: Acil ihtiyaçlar yani battaniye, çadır, yiyecek vs. bunlar çok lazımdı ve herkes seferber oldu. Yiyecek ihtiyacının ve finansal desteğin ise uzun süreceğini biliyorduk. İş insanlarından biri yazmıştı, “kaynakları iyi kullanalım” diye. Tonlarca tavuk gönderildi, tavuklar gömülmek zorunda kalmasın gibi. Konteyner kent kuranlar, aşevi kuranlar, çocuklara kıyafet sağlayanlar vs. o kadar çok ihtiyacın olduğu bir ortamda yapılacaklar da çoktu. Spor takımları, dernekler, şirketler herkesin güçlü olduğu yanları var. Biz de güçlü yanlarımıza odaklandık.

Araya seçim girdi. Yeniden planlama, yaşamı yeniden inşa etme, göç edenlerin yeniden dönüşü vs. gündemde yer alamadı diye de düşündünüz mü?

C.T: Yardım etme isteği zamanla da azalıyor. 3 ay sonra birçok insan için her şey normalleşebiliyor. Hayatın akışı da uzaklaştırıyor. Aynı şekilde herkesin yapabilecekleri de farklı. Biri gidip evini bir aileye açabilir, biri çocukların eğitimini sağlar. Bence tüm bunların birleştirici gücü var. İhtiyaçların da zamanla değiştiğini gördük, bu da çok normal. Deprem kentlerinde nüfusun bir bölümü konteyner kentlere yerleşti. Kentlerden ayrılan bir nüfus da eylül ayı gibi dönmeyi planlıyor. Biz ileriyi düşünerek hareket ettik. Yemeğin iyileştirici bir rolü var. Aynı şekilde aslında yemek kültürü bir köprü. Yemek etrafında buluşmak bizim kültürümüzde var.

M.G: Şahıslar, şirketler, STK’lar çok çalıştı. Bizim bildiğimiz çok sayıda şef oradaydı. Kimi oradaki çalışmalarının reklamını yaptı, sosyal medyayı aktif kullandı, kimi sessiz sedasız yalnızca çalıştı.
Örneğin Maksut Aşkar. Ulaşmaya çalıştım, kendisi ön plana çıkmak istemediğini söyledi. Biliyorum çok uzun süre oradaydı.