21 Mayıs 2024, Salı Gazete Oksijen
26.01.2024 04:30

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali: 2024’te risk iştahınız olmasın

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali KAGİDER’in toplantısında girişimci kadınlarla buluştu. Bali sohbette durum değerlendirmesi yaparken girişimcilere de önerilerde bulundu: “Reel piyasayı anlamak için sahaya inerim. Hafif ticari araç trafiği ekonominin gidişatında belirleyicidir. 2025’in ilk yarısından önce iç güveyisinden hallice bir duruma geleceğimizi sanmıyorum...”


İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali KAGİDER’in 2024 yılındaki ilk kahvaltılı sohbet toplantısına katıldı. Bali Türkiye’nin önde gelen girişimci kadınlarına ekonomi politikalarını, dünyadaki gidişatı ve 2024 beklentilerini anlatırken önerilerde de bulundu. Moderasyonunu gerçekleştirdiğim sohbetten bazı bölümleri aktarıyorum:

2018’den sonra bambaşka bir dönem

Hazine kökenli bir yöneticiyim yani kariyerime fon yönetiminde başladım. Ömrüm krizlerle geçti diyebilirim. İlk geldiğimde 1994 krizi vardı, Çiller dönemiydi. Dönemsel (3 aylık) faizler yüzde 50’yi bulmuştu. 1997-98 krizleri, 99 depremi ve 2001 krizi geldi. Türkiye 2001 krizinden sonra alınan önlemlerle 2013-2014’e kadar ilerledi. 2016’nın ikinci yarısından; özellikle de 2018’in ikinci yarısından itibaren bambaşka bir yola girildi.

İşlerin iyi gitmesinden korkan bir milletiz

Şöyle bir kültür düşünebiliyor musunuz? İşler biraz yolunda gittiğinde kaygı duyan bir milletiz. “Başımıza ne gelecek” diye bekliyoruz. Biz korkarız işlerin beklemediğimiz bir şekilde iyi gitmesinden. Avrupalı ve Amerikalılara benzemiyoruz. 2008 yılındaki krizde teşhisi bile yıllarca koyamadılar. Biz ise her gün işimize farklı yollardan giden bir milletiz. Hayatımız dinamizm üzerine kurulu. Sürekli değişen koşullara göre bütçe yapmayı biliyoruz. Hızlı pozisyon alıyoruz. Krizlerin getirdiği olumsuzlukların yanı sıra kazandırdığı yekünün bu olduğunu düşünüyorum.

Hafif ticari araç trafiğini izlerim

İstatistiklerin, verilerin çok geriden geldiğini düşündüğüm için hep sahayla temas halinde olmaya özen gösterir ve gezerim. İstatistikler geldiğinde alınacak pozisyon kalmaz. Örneğin İstanbul’da sabahtan akşama kadar hafif ticari araçların kaç kilometre yaptığının istatistiği olsa bence başka veriye gerek yok. Bu araçlar boş gitmez, içinde halı götürür, şunu götürür bunu götürür. 2009’da dünyada kriz vardı, 2009 Mart’ında hafif ticari araç siparişlerine yetişilemediğini gördüm. Hemen geldim bankaya, “Arkadaşlar mümkün olduğu kadar hızla piyasaya aktif bir şekilde girelim” dedim.

Çeyiz sandığımızı muhafaza edemedik

Türkiye 2001’de çok ağır bir krizle dibe vurdu, birçok yapısal sorunuyla yüzleşmek zorunda kaldı ve bir reform paketi ortaya çıktı. Rahmetli Kemal Derviş yönetiminde… Ondan sonra da 2002’de de seçimler oldu biliyorsunuz ve tek başına iktidarla sonuçlandı. Türkiye’nin üç çıpası vardı o sıra. Birisi ekonomik anlamda IMF anlaşmasına bağlılığın sürdürüleceği yönündeki çıpa. İkincisi, Kopenhag’da sürdürülen müzakerelerle AB’den tam üyelik tarihi alma yönünde bir adım atılmıştı. Bir de beş yıllığına seçim yoktu, yani siyasi istikrar üçüncü çıpaydı. Türk halkı, Türk iş insanları işimize gücümüze bakalım dedi ve ciddi bir iyileşme yaşandı. Yani öyle çok atla deve, Nobel ödülü alacak formülasyonlar falan geliştirilmiş değildi. Bugün de öyle, basittir aslında çözüm, yeter ki rasyonelden sapmayın. 

KAGİDER’in konuğu olan Adnan Bali, Elif Ergu’nun sorularını yanıtladı.

2002-2013 arası bütün kazanımlarımızı orada bu şekilde elde ettik. Bu çok kıymetli bir hadiseydi. 2001 krizinde yüzde 7’lere kadar varmış olan bütçe açığının GSYİH’deki payı yüzde 1’in altına düşmüştü. Maastricht kriteri yüzde 3’tür. Enflasyon tek haneye düşmüştü. Bankacılık sisteminde sorunlu kredilerin oranı yüzde 1’lerin altındaydı. Yakın izleme dediğimiz krediler yüzde 1.5-2’lerde gidiyordu. Bu oranlar Portekiz, İspanya, İtalya’da yüzde 18-20 bandındaydı. Yunanistan’da yüzde 40’ın üzerine çıkmıştı. Türkiye’ye yabancı sermaye akımı olmuştu. 3 yıllık sürede, cumhuriyet tarihi boyunca 2003’e kadar gelen doğrudan yabancı sermaye kadar sermaye geldi. Müthiş tablolardı bunlar. 2013’ün ilk yarısında İş Bankası Genel Müdürü olarak “Bu bizim için bir çeyiz sandığı gibidir. Saklanmalı, muhafaza edilmeli, kaybedilmemeli” demiştim. Bütün bunları bir yıl içinde kaybettik.

Rasyonel olmayan ters şeyler yapıldı

2013’ün ikinci yarısıyla 2018’in ikinci yarısı arasını durağanlık dönemi olarak tanımlıyorum. 2018’den sonra, -vallahi uygun kelime bile bulamıyorum- tamamen rasyonel dışı, tamamen bildiklerimiz ve uyguladıklarımıza ters şeyler yapıldı. Ve üzülerek söylüyorum; bu ülkenin vatandaşıyız, çoluğumuz çocuğumuz var, burada yaşıyoruz, iş yapıyoruz onun için üzülüyorum. Yıllarca yüzde 1.1-1.3 bandında sürdürdüğümüz bütçe açığının GSYİH içindeki payı şimdi orta vadeli plana göre 2024 yılında yüzde 6’nın üzerinde oluşacak. Tipik gelişmekte olan ülke istatistiklerine hızla döndük. Enflasyon tek basamaklı rakamlara gelmişti, biliyorsunuz şimdi en tepeleri gördü. Neleri nasıl kaybettiğimizi görüyoruz.

Tadilat döneminde siyasi kararlılık şart

Türkiye kaybettiğini bulmaya çalışıyor. Önümüzdeki dönemde bu yapmadığımız ödevler nedeniyle ağır bir restorasyon dönemi bizi bekliyor. Bunu yapabilmek için çok ciddi bir siyasi kararlılık şart. Ekonomi politikaları dönüşmeye başladı ama yerel seçim yeteri kadar izin vermiyor. Bu anlaşılır bir şey, siyasetin bütün hikayesi oydur. Şahsen iki seçimin bir arada yapılmış olmasını arzu ederdim. Rasyonel bakış, yerel seçimden sonra bu politikaların daha da düzeltici dozda uygulanmaya başlanacağını söylüyor. Doğru işler yapılırsa 2025’in ilk yarısından önce, iç güveyisinden hallice bir duruma geleceğimizi sanmıyorum.

Bedeller ödeyeceğiz çünkü yanlışlar yaptık

2025’in ikinci yarısına kadar ağır bedellerin ödenmesi gerektiğini düşünüyorum. Fakirleşmeye hazır olmak lazım. Olumsuz şeyler söylediğimin farkındayım ama karşılığını ödemeden o kayıplardan kurtulamayız. Bedeller ödenecek, çünkü yanlışlar yaptık. Hep beraber bunun üstesinden gelmeye çalışacağız. Seçimden sonra popülizm kaygısı oluşturacak bir şey yok. O zaman rasyonalite şunu dedirtiyor: 4 yıl sonraki seçim için şimdiden popülizm yapmaya gerek olmayacağına göre bari ödevimizi tam yapalım. Böyle olması gerektiği kısmı bir temennidir. Niye temenni? Bu ülkenin vatandaşıyım, öyle olmasını isterim.

Önümüzdeki dönem risk iştahı kaldırmaz

Durağan ve daralma dönemleri aşırı risk iştahını kaldırmaz. Daha tedbirli, olumsuz senaryolara hazır olmalıyız. Ülkemiz Belçikalı gibi şirket yönetmeye müsait değil. Dolayısıyla aşırı risk iştahı tehlikeli bir şey. Dinamizmi kaybetmemek lazım, çabuk hareket etmek şart.

Fırsat bu fırsat, alt yapınızı kuvvetlendirin

Bu dönemler aynı zamanda fırsat dönemidir. Hızlı büyüme döneminde ihmal edebileceğiniz altyapısal gelişmeleri şimdi yapabilirsiniz. Hızlı büyüme dönemleri size o imkanı vermez. Muhasebe, yönetişim altyapınızı geliştirirsiniz. Yani işin hızlı gittiği dönemlerde ihmal ettiğiniz, büyük hacimlere ulaştığınız işlerin gerektirdiği kalite ve altyapıya teknolojik ve dijitalleşme anlamında kaynak ayırmalısınız. Böyle bakıldığında da şanstır bu tip dönemler.