19 Nisan 2024, Cuma
27.08.2021 04:30

Dövizle iç borçlanmadan hızlı çark

Yazılarımda sıklıkla Türkiye’de tasarruf dolarizasyonunun nedenleri ve etkilerinden bahsediyorum. Ancak tasarruf sahiplerine yatırım yapabilecekleri araçları arz edenlerin de bu sürece uyum sağlamaları, bu eğilimin kemikleşmesine ve ülke riskinin artmasına katkıda bulunuyor.  Hazine’nin geçtiğimiz yıllarda döviz cinsi (aslında altın cinsi borçlanmalar da bu kapsamda olduğundan yabancı para cinsi borçlanma demek daha doğru) iç borçlanmalarını belirgin artırma politikasından bahsediyorum. Özellikle önceki Bakan Albayrak döneminde TL faizlerini suni bir şekilde düşük tutmaya yardımcı olmak için yüklenilen bu borçlanmalar sonrası, 2011-19 döneminde sıfır düzeyinde olan Hazine’nin iç borç stoku içinde döviz cinsi borçların payı bu yıl ilk yarı sonunda yüzde 25.6 ve tamamı döviz cinsi olan dış borçların da dahil olduğu toplam borç stoku içinde yüzde 58.6’ya kadar yükselmişti. Bu yapı durduk yerde kur artışlarının kamu borcumuzu artırmasına yol açıyor. Neyse ki, yeni Bakan döneminde bu politikadan çark edildi. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada, merkezi yönetim bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 3.5 olarak tutma hedefine sadık olunduğunu belirtirken, borçlanma konusunda dikkatli bir yaklaşım izlendiğini ve yurt içinden döviz cinsi borçlanmayı kademeli olarak düşürmeye başladıklarını belirtmişti. Elvan, 2021 yılında yurt içinden yapılan döviz cinsi borçlanmanın, döviz cinsi ödemelerin yaklaşık yarısı kadar olduğunu da açıklamıştı.  Durumun gerçekten öyle olup olmadığını anlamak için bu yıl gerçekleşen döviz ve altın cinsi borçlanmaların dökümüne baktığımda; Şubat ayında euro cinsi tahvil ve kira sertifikası ihraçlarında toplam satış 2.8 milyar dolar, Mart ayında altın cinsi ihraçlarla 1.2 milyar dolar, Nisan ayında 1 milyar dolar, Mayıs ayında euro cinsi 1.4 milyar euro ve altın cinsi 0.9 milyar dolar, Haziran ayında altın cinsi 0.9 milyar dolar ve Temmuz’da 2.5 milyar dolar döviz cinsi tahvil ve kira sertifikası ile 660 milyon dolarlık altın cinsi ihraçlar yapıldığını görmekteyim. Bu ihraçların TL cinsinden karşılığının toplamının ise Ağustos’ta döviz ve altın cinsi ihraç olmadığından ilk 8 aylık dönem için 107 milyar TL olduğunu bütçe finansmanı verilerinden hareketle hesaplıyorum. Aynı dönemde geri ödemelerin TL karşılığının ise 175 milyar TL’ye ulaştığını öngörürken, Elvan’ın yaklaşık yarısı dediği oranın  yüzde 60 olduğunu görmekteyim.  Yılın geri kalan döneminde ise yabancı para (YP) cinsi geri ödeme olarak sadece Ekim’de 1.1 milyar dolar karşılığı altın cinsi tahvil ve kira sertifikası bulunuyor. Dolayısıyla bundan sonra hiç YP cinsi yeni ihraç yapılmasa bile söz konusu oran ancak yüzde 57 seviyesine gerileyebilecek. 

Döviz-altın borçlarının iç borca oranı yüzde 24.5

Bu oranlar Elvan’ın açıklamalarına göre önemli bir sapmaya işaret etmese de, döviz cinsi yeni ihraçların azaltılmasına karşılık, altın cinsi ihraçların yüklü bir şekilde devam ediyor olması, iç borçlanma ve iç borç stoku içindeki yabancı para payının yüksekliğini büyük ölçüde korumasına neden oluyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, ilk kez Ekim 2017 tarihinde başlatılan Hazine’nin altın cinsi borçlanmasının toplam iç borçlanma içindeki payı 2018’de yüzde 0.7 iken, 2019’da yüzde 10, 2020’de yüzde 9.7 düzeyinde olmuştu. Hazine’nin Haziran 2021 itibarı ile 290.1 milyar TL olarak hesaplanan döviz cinsi iç borç stoku içinde altın cinsinden borç stokunun 99 milyar TL ile yüzde 34.1 paya yükseldiği hesaplanırken, toplam iç borçlanma içindeki payı da Ocak-Haziran döneminde yüzde 24.9 ile geçen yılın iki katının üzerine çıkmış durumda. Temmuz ayında ABD Doları ve Altın cinsi tahvil ve kira sertifikası ihraçları ile 3.16 milyar dolar karşılığı borçlanma yapılmasına karşılık bu borçlanmanın geçen yıl aynı ayının yaklaşık yarısı düzeyinde olması ile döviz-altın cinsi ihraçların iç borç stoku içindeki payı Temmuz sonunda yüzde 24.5’e gerilerken, dış borç stoku dahil toplam borç stoku içindeki payı da yüzde 13.9’a inmiş durumda.

Küresel likidite yavaş yavaş evine dönüyor

ABD Merkez Bankası Fed’in Temmuz toplantısı özetlerinde bu yıl varlık alımlarının azaltılmaya başlanabileceğinden bahsetmesi, pandemi sonrasında artan küresel likiditenin yeniden ülkesine döneceği ve şartların gelişmekte olan ülkeler açısından zorlaşacağı algılamasını güçlendiriyor. Bu gelişmenin ise kademeli olarak genel faiz seviyesini yükseltmesi ve doları güçlendirmesi, buna karşılık emtia fiyatlarını aşağı çekmesi bekleniyor. Son toplantıda FOMC üyelerinin çoğu, ekonominin beklendiği gibi seyretmesi koşuluyla bu yıl varlık alımlarının hızını düşürmeye başlamanın uygun olabileceğini belirtirken, maksimum istihdam hedefine yönelik “önemli ölçüde ilerleme” standardının henüz karşılanmadığına, ancak fiyat istikrarı hedefine ilişkin standarda ulaşıldığına değinmişti. Daha önemlisi bir çok üye, tahvil alımlarında daha erken bir daralmaya daha yavaş bir daralma hızının eşlik edebileceğini (en olası senaryo aylık 15 milyar dolarlık adımlar) belirtti. Buna göre, varlık alımlarını azaltmaya başlama açıklamasının yıl sonundan önce karar metnine girmesi beklenirken, buna ilişkin sinyalin 27 Ağustos Jackson Hole toplantısında Powell’ın konuşması sırasında ya da en geç Eylül FOMC toplantısında yapılması bekleniyor.

Turizmin büyüme ve istihdama olası etkileri

Turizmde canlanmanın belirginleştiği Temmuz ayı yabancı ziyaretçi verilerinin açıklanması sonrası netleşti. Buna göre, Türkiye’ye gelen turist sayısı 4 milyon 360 bin kişi ile geçen yılın aynı ayına göre yüzde 367 oranında artış kaydetti. Ancak bu değer Haziran ayına göre mevsimsel eğilime de bağlı olarak yüzde 113 artışa işaret etse de, 2019 yılı aynı ay değerinin yüzde 34.1 altında ve 2017-19 dönemi Temmuz ayları ortalaması olan 5 milyon 788 bin kişinin yüzde 25 oranında altında kaldı. Temmuz ayı turist sayısı gerçekleşmesi geçen yıl aynı ayda sadece 468 milyon dolar olan turizm gelirinin bu yıl aynı ayda 2 milyar 880 milyon dolar civarında olacağını düşündürüyor. Bu ise geçen yıla göre çok iyi olsa da, 2019 yılının aynı ayının yüzde 24 altında kalıyor. İki yıl önceki rekor seviyelerin halen altında olsak da, turizmdeki toparlanma büyüme ve istihdam açısından destekleyici. Nitekim, Merkez Bankası tarafından yakın dönemde yapılan ekonometrik analizlerin sonuçları, yüzde 10 düzeyindeki turizm şokunun GSYİH büyümesi üzerinde birikimli etkisinin bir ve iki çeyrek sonra sırasıyla 05.-0.7 yüzde puan ve 0.6-1.2 yüzde puan civarında olduğunu yansıtmıştı. Girdi-çıktı tablolarıyla yapılan analizlerin sonuçları ise turist sayısında yüzde 10’luk artışın, GSYİH’yi yaklaşık 0.7 yüzde puan artırdığına işaret etmekteydi. İşgücü piyasası üzerine etkiler incelendiğinde de, turist sayısındaki yüzde 10’luk artışın toplam istihdamda ilk iki çeyrekte sırasıyla yüzde 0.2 ve yüzde 0.4 oranında yükseliş sağladığı görülmekteydi. Toplam istihdam yerine turizm sektörü ile yakından ilişkili konaklama ve yiyecek hizmetleri sektörü istihdamı konulduğunda ise bu sektörlerdeki istihdam kazancı ikinci çeyrek sonunda yüzde 1.3’e kadar yükselmektedir.