Merkez Bankası Mart 2021’deki son başkan değişikliği sonrası politika faizini %19 seviyesinde eylül ayına kadar sabit tutmuş, sonrasında %16 seviyesinde devraldığı yıllık TÜFE’nin belirgin yükselmesine rağmen faiz indirimlerini başlatarak aralık ayında %14 seviyesine kadar indirmişti. Böylece dolar kurunun 18 seviyelerine kadar fırlamasına neden olmuştu. Dolarizasyonun ve yabancı yatırımcı çıkışının yoğun olduğu o günlerde faizi yükseltmemek ve paniği önlemek için Kur Korumalı Mevduat (KKM) enstrümanı devreye alınmış ve ortalığın yatışması için faiz indirimleri durdurulmuştu.
Enflasyonun %80’ler üzerine gideceğinin belli olduğu 2020 yılında ise TCMB, jeopolitik gelişmelerin ve tedarik sürecindeki aksamaların enflasyon üzerinde oluşturduğu dışsal yukarı yönlü baskılara rağmen fazla sabredememiş, faiz indirimlerini ağustos ayında tekrar başlatarak tek haneli faizi hedeflediğini açıkça ilan etmişti. Nihayetinde, makro dengesizlikleri körükleyen ve bankacılık sektörü üzerinde aşırı regülasyon baskısı getiren bu faiz indirim sürecinin tamamlandığı geçen hafta gerçekleşen son faiz indirimi ile birlikte duyuruldu.
Yeni önlemler
Faiz indirim döngüsünün sona erdirildiğinin açıklanması aşırı negatif düzeyde olan reel faizlerin daha da gerilememesi açısından olumlu görünse de, makro dengeleri tesis etme açısından işlevsiz olmaya devam etmesi para politikası duruşunun bu şekliyle korunmasını zorlaştırabilir. Bu doğrultuda, TCMB bu duruşu daha uzun süre koruyabilmek için döviz rezervlerinden piyasalara dolaylı döviz satışlarına ve yeni makroihtiyati önlemlere yüklenmeye devam edecektir. Bu nedenle hemen rahatlamayalım ve buradan bankalara müjdeyi verelim, sistemin yürümesi için başka yol olmadığından size yönelik yeni önlemler yolda. Bunu nereden mi çıkardım? Zira son toplantının karar metninde, TCMB parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini desteklemeye yönelik devreye alacağı ilave tedbirleri aralık ayında açıklanacak olan 2023 Yılı Para ve Kur Politikası metninde kapsamlı olarak ilan edeceğini duyurdu. Parasal aktarım mekanizmasının etkinliği diye “şık” bir etiketle olayı ifade edince piyasa dostu teknik bir karar gibi algılamayın lütfen. Son dönemin ruhuna uygun olarak ya kredi ya da mevduat faizini düşürmeye yönelik olacaktır, ya da Hazine’nin iç borçlanmasını kolaylaştırmak için menkul kıymet alımını zorlayıcı düzenlemeleri içerecektir.
Sürprize hazır olun
Henüz yayın tarihi belli olmayan söz konusu metin uzun yıllardır yayınlanıyor ve genellikle TL ve YP likiditesine yönelik teknik düzenlemeleri, TCMB’nin açık piyasa işlemleri (APİ) için tuttuğu menkul kıymet portföyüne ilişkin neler planlandığını, ihracat reeskont kredileri geri dönüşlerinden ne boyutta döviz alınmasının beklendiği gibi bilgileri içeriyor.
Gerçi bu teknik içerikli olması gereken raporun geçmişte uygulanan politikalara destek amaçlı sürpriz ve o dönemde genişlemeci yönde kararları içerdiği de görülmüştü. Örneğin 2020 yılı için açıklanan raporda TCMB’nin APİ işlemleri için fazlası ile yeterli portföyü olmasına rağmen faizlerin bugüne benzer şekilde baskılanmaya çalışıldığı ortamda, bankanın bilanço büyüklüğünün %10’una kadar menkul kıymet portföyünü artırmaya karar verdiği açıklanmıştı. Bunun ise tahvil piyasasında ikincil piyasa işlemlerinin gerçekleştiği faiz üzerinde belirgin etkisi olmuş, o dönemde parasal genişlemenin daha belirginleşmesine yol açmıştı.
Yani Merkez Banka'mızın şapkadan yeni tavşanlar çıkarma kapasitesini küçümsememek ve yeni sürprizlere hazır olmak lazım. Merkez Bankası’nın, bu rapor öncesi yayınladığı yılın son finansal istikrar raporunda ise bankaların artan finansal riskleri dikkate alarak giderek daha açık bir şekilde muhalafetlerini ilan ettikleri düzenlemelerin bilanço üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğuna ikna etme amaçlı analizleri dikkat çekmişti. BIST içinde bankacılık endeksine yatırım yapanları ve bankacılık analistlerini ilgilendireceğini düşündüğüm bu analizlerden bir tanesinin özetini takip eden kutuda vermekteyim. Aralık ayı içinde açıklanacak yeni tedbirlerin bankacılık ve genel olarak makro dinamiklere etkisini ise bu köşede ele alma sözü vererek bu haftaki yazımı noktalıyorum.
Bankalar faiz şokuna ne ölçüde duyarlı?
Yanda değindiğim gibi, son dönemde TCMB’nin çeşitli düzenlemelerle bankaları daha fazla menkul kıymet tutma ve bilanço içindeki TL mevduat payını artırmaya zorlayan uygulamalarının bir faiz şoku durumunda bilançolar üzerindeki olası etkileri bir süredir piyasalarda endişe konusu olmaya devam ediyor. Bu bağlamda, TCMB’nin son finansal istikrar raporunun bankacılık sistemi faiz ve kur riski başlıklı bölümünde, bankaların TL ve YP faiz şoklarına olan duyarlılığı konusunda bir analize yer vererek bu endişeleri azaltmaya çalıştığı görülüyor. Ayrıca raporda yer verilen başka bir analizle bankaların satın aldıkları uzun vadeli sabit faizli menkul kıymetlerin önemli bir kısmını faiz oynaklıklarından etkilenmeyecek şekilde muhasebe açısından sınıflandırdıkları belirtilerek bu çıkarımın desteklendiği de görülüyor. Aşağıda ana bulgularını özetleyeceğim analizde eylül sonu verileri kullanılmış.
● 2022 yılında devreye alınan makroihtiyati düzenlemeler sonrasında bankaların uzun vadeli sabit getirili TL menkul kıymetlere yönelmeleri aktiflerin ortalama vadesinin uzamasına neden olmuş ve ortalama vade 13,4 aya yükselmiştir.
● TL yükümlülüklerin yeniden fiyatlama dönemine göre ağırlıklı ortalama vadesi ise, KKM’nin olumlu etkisine karşın fonlama yapısında daha kısa vadeli fonlama araçlarının payının artması ve uzun vadeli sermaye benzeri borç ve ihraç edilen menkul kıymetlerin paylarının gerilemesi nedeniyle 5,3 aya düşmüştür.
● Bankaların temel olarak menkul kıymet ve kredi portföylerindeki değişimler sebebiyle, YP cinsi faize duyarlı aktiflerin ağırlıklı ortalama vadesi bir önceki rapor döneminden bu yana artarak 18 ayın üzerine çıkmıştır. YP pasif vadesi başta ihraç edilen menkul kıymetler, sermaye benzeri borçlar ve türev ürünler kaynaklı olmak üzere son rapor döneminden bu yana yaklaşık 1 ay gerilemiştir.
● Söz konusu gelişmeler neticesinde TL ve YP faize duyarlı aktif ve pasiflerin vade farkı sınırlı miktarda artarak sırasıyla 8,1 aya ve 6,3 aya yükselmiştir.
● Bankaların kredi portföylerinde değişken faizli kredilere yönelimi devam ederken makroihtiyati düzenlemeler sonrasında menkul kıymet portföyünde değişken faizli olanların payında azalış izlenmektedir. Son dönem teminat, likidite ve kredi düzenlemelerinin uzun vadeli sabit faizli menkul kıymetleri teşvik etmesinin katkısıyla TL menkul kıymetlerin ortalama vadesi belirgin şekilde uzarken, kredi vadelerinde azalış yavaşlayarak devam etmiştir.
● Bankaların TL faiz değişimine duyarlılıklarının temelini kısa vadede sahip oldukları negatif pozisyonlar oluşturmaktadır. Bankacılık sektörünün 2020 yılı ortasından bu yana 0-1 ay vadede taşıdıkları açık pozisyon ortalamada 500 milyar TL seviyesinde seyretmiştir. Aralık 2021 itibarıyla devreye alınan ve minimum 3 ve 6 ay vadelerde açılabilen KKM ürünleri, TL mevduat ortalama vadesinin uzamasını sağlamış ve 2022 yılında 0-1 ay vade aralığındaki faiz riskine esas negatif pozisyon belirgin şekilde gerilemiştir. Öncesinde bankaların pozitif pozisyona sahip olduğu 1-3 ay ve 3-6 ay vadelerde ise görünüm mart sonu itibarıyla değişmiştir. Tüzel kişi KKM hesaplarına 6 ay yerine minimum 3 ay vade imkanının getirilmesi ve mart sonu itibarı ile gerçek kişi mevduat hesaplarında vade sonlarının yaklaşması ile 1-3 ay arası vade dilimindeki pozisyonlar negatife dönerken, 3-6 ay pozisyonlarda pozitif yönlü artış gözlemlenmiştir. Diğer taraftan, TL’de yüzde 21, YP’de yüzde 48 seviyelerinde seyreden vadesiz mevduat payı, maruz kalınan yeniden fiyatlama riskini bir miktar sınırlandırmaktadır.
● Gerçekleştirilen duyarlılık analizinde bankaların yeniden fiyatlama nedeniyle maruz kaldıkları faiz riskinin 2020 yıl sonundan itibaren kademeli olarak azaldığı, haziran ayından bu yana ise faiz şoklarına karşı duyarlılığın bir miktar arttığı görülmüştür. TL faiz oranlarında yukarı yönlü 500 baz puan seviyesindeki şokun getireceği kayıp, 2020 yıl sonunda öz kaynakların yüzde 10’u düzeyindeyken, mart ayında yüzde 4,6’ya kadar gerilemiş, rapor tarihi itibarıyla yüzde 6,3 seviyesinde hesaplanmıştır.
● Banka bilançolarının YP faiz riskine karşı duyarlılığı sınırlı düzeyde seyretmektedir. USD/EUR faiz oranlarındaki 200 baz puanlık bir artış sonucu gerçekleşecek kaybın etkisi öz kaynakların yüzde 1’inin altındadır.
● Sektörün faiz şoklarına karşı yeterli tamponunun bulunduğu ve dayanıklı bir bilanço yapısına sahip olduğu değerlendirilmektedir. Faiz şoku sonucunda yüzde 15 ve üzerinde öz kaynak azalışı yaşayan banka bulunmazken, mevcut rapor dönemi itibarıyla sektörün aktif büyüklüğünün yüzde 22’sine sahip bankaların faiz şoku duyarlılığı yüzde 10-15 aralığındadır. Bilindiği gibi, BDDK’nın Bankacılık Hesaplarından Kaynaklanan Faiz Oranı Riskinin Standart Şok Yöntemiyle Ölçülmesine Ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmeliği kapsamında faiz riski kaynaklı kaybın yasal öz kaynağa oranı yüzde -20’yi aşamaz.