Meslek hayatına 90’lı yılların başında atılmış biri olarak Türkiye ekonomisinin bütün krizlerini bizzat içinde olarak gördüm ve geçirdim. Bu deneyimin böyle dönemlerde daha soğukkanlı bir bakış için yardımcı olduğunu da düşünmekteyim. Ancak finansal istikrarı da ciddi ölçüde tehdit etmeye başlayan kur-faiz-enflasyon üçlüsündeki son gelişmelerin nasıl tersine çevrilebileceği ve buradan nasıl bir çıkış yolu bulunabileceğine dair düşündüğümde ilk kez kendimi bu kadar kifayetsiz hissediyorum. Bu kahredici duygu bir çözüm veya çıkış yolu olmadığından değil elbette. Ne yazık ki, iktisatta genel kabul görmemiş, bazı cin fikirli danışmanların ürettiği rasyonel olmayan modellere körü körüne inanılarak ve uzun yıllardır elde edilen kazanımları tehlikeye atarak anlamsızca ısrar edilmesinden kolay kolay geri dönülmeyeceğini düşündüğümden kaynaklanıyor. Yani mevcut yönetimin pek sevdiği oyun teorisi kavramı kazan-kazan yerine kaybet-kaybet ikilisinin öne çıktığı bir dönemdeyiz. Kısacası, bu çılgın deneyimden kimse kazançlı çıkmayacak, hepimiz bir şekilde olumsuz etkileneceğiz. Bu noktada, çağdaş bir ekonomi yönetiminin ve bir Merkez Bankası’nın nasıl bir duruş sergilemesi gerektiğini çok başarılı bir şekilde anlatan ve Mart 2021’de Naci Ağbal tarafından kaleme alınan “Kalıcı Fiyat İstikrarı İçin Kararlı ve Öngörülebilir Para Politikasının Önemi” başlıklı yazının en önemli kısımlarını hatırlatmak istiyorum; “Toplumu bir arada tutan yegâne unsur olan güven; güçlü bir ekonominin de temelini oluşturur. Güven duyulan bir ekonomide beklentiler iyileşir, yatırım ve istihdam artar, toplum refaha kavuşur. Güven, ekonomi yönetiminin temel kurumlarından biri olan merkez bankaları için de büyük önem taşır. Para politikasına güven duyulduğunda daha etkin olur, beklentileri iyileştirme gücü artar. Bu çerçevede, bir merkez bankasının amacına ulaşmak için atması gereken ilk adım ekonomik aktörlerin para politikasına güvenmesini sağlamaktır. Görevini başarıyla yerine getiren bir merkez bankası istikrarlı ve üretken bir ekonominin kapısını açar. Kısacası güven veren, fiyat istikrarına odaklanan bir para politikası uzun vadede toplumsal refahın anahtarlarından biridir. Kalıcı fiyat istikrarı; sürdürülebilir büyüme için, toplumun refahı için, daha adil gelir dağılımı için ve daha fazla istihdam için bir ön koşuldur. Amacımıza ulaştığımızda paramız hak ettiği değere kavuşacak; üretenler, emek verenler, ekonomiye can verenler kazanacak. Böylece, geleceğe güvenle baktığımız, daha çok ürettiğimiz, daha çok kazandığımız, güçlü ve istikrarlı ekonomiyi tam anlamıyla pekiştirmiş olacağız.” Sağduyunun, mantığın ve rasyonalitenin tekrar hakim olmasını ümit ederek önümüzdeki günlerde bizleri nelerin beklediğine aşağıda değinmeye çalışacağım.
26.11.2021 04:30
Rüzgar eken fırtına biçer
Parayı bu yıl da TL'de mi tutmalı?
10 Ocak 2025
2025 sonunda enflasyon 27-30, faiz 32-35 olabilir
03 Ocak 2025
Bu rakam martta açlık sınırının altında kalır
27 Aralık 2024
Dezenflasyon sürecinde kamu harcamaları
20 Aralık 2024
Aranan büyük hikaye Suriye değil dezenflasyon
Tüm Yazıları
13 Aralık 2024