19 Nisan 2024, Cuma
04.02.2022 04:40

Z kuşağı yüksek enflasyonla tanışıyor

TÜİK yeni yılın ilk enflasyon gerçekleşmesini Perşembe günü açıkladı. Her yıl olduğu gibi fiyat endekslerinin alt grup ağırlıkları da yenilenen hanehalkı tüketim anketine göre bu raporla birlikte değişecek ve kamuoyuna açıklanacaktı. Gerçi bahsettiğim anketin Temmuz 2021’de yayınlanması gerekirken bu yazı hazırlanırken halen yayınlanmamış durumdaydı. Bir önceki yıl pandemi nedeniyle bazı fiyat gruplarında yaşanan fiyat derleme problemleri yüzünden özellikle hizmetlerle ilgili alt grup ağırlıkları çok sağlıklı belirlenememişti. Bu yıl görece normalleşme ile beraber bu tür problemlerin geride bırakılması da beklenmekteydi. Ama bir yandan, TÜİK Başkanı’nın bu kritik verinin açıklanmasına günler kala görevden alınmasının (bir yılda üçüncü değişiklik) endişeli bekleyişi de vardı.  Enflasyona ilişkin yapılan piyasa anketleri Ocak ayında çift haneye çok yakın bir aylık artış ile yıllık TÜFE’nin yüzde 47’nin üzerine çıkacağı beklentisini yansıtmış, ekonomistlerin çekirdek enflasyona ilişkin tahmini ise aylık yüzde 6, yıllık bazda yüzde 38 artış yönünde olmuştu. Gelişmeler yıllık ÜFE’nin yüzde 100 seviyesini aşabileceğini düşündürüyordu. Bu kritik bekleyiş öncesi, her ay olduğu gibi ayın ilk günü ITO tarafından açıklanan Ocak ayı İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi, İstanbul’da enflasyonun aylık bazda yüzde 13.78 artış gösterdiğini yansıtmıştı. Geçen yılın aynı ayında yüzde 1.16 artış gerçekleşmişti. Bu doğrultuda endeksin yıllık değişimi yüzde 50.9’a fırlayarak Nisan 2002’den beri görülen en yüksek artışa işaret etmişti. Endeksin detayları incelendiğinde, geçen yıla göre enflasyonun yükselmesinde hem gıda hem de gıda dışı fiyatların etkide bulunduğu görülüyordu.  Gıda fiyatları için başka bir önemli gösterge olan Türk-İş açlık sınırı endeksi yıllık artışı da Ocak ayında yüzde 59.7 ile Mart 2002’den bu yana en yüksek seviyesini görmüştü. Kısacası, TÜİK verilerinin bu diğer göstergelerle çelişkili bir görünüm yaratması olasılığı piyasalar açısından endişe kaynağıydı.  Nitekim, 27 Ocak’ta açıklanan Enflasyon Raporu’nda yer verilen grafikten okunduğu kadarı ile, TCMB Aralık sonunda yüzde 36.1 olan enflasyonun Ocak ayında üst sınır olarak yüzde 48 civarına yükseleceğini, Mayıs sonuna kadar ise üst sınır yüzde 54 ve orta noktası olarak yüzde 50 civarında seyredeceğini öngörüyordu. Sonrasında ise yılın son ayına kadar yüzde 40-45 aralığında kalacağını ve baz etkisi ile yılı yüzde 23.2 seviyesine inerek (üst sınır yüzde 27.8) bitirmesini beklediği görülüyordu.  Raporda neredeyse politika faizine hiç değinilmezken, para politikası duruşunun dezenflasyonist sürecin başlamasını gerektirecek bir içerik ve nitelik taşımadığı, tasarruflara uygulanan reel faizin yıl ortasında gerçekleşen enflasyona göre yüzde 40 civarı negatif bölgeye inip, uzun süre bu şekilde devam edecek olmasına rağmen, Banka’nın tüm umutlarını kur korumalı mevduat enstrümanının başarılı olmasına bağladığına işaret etmekteydi.  Ayrıca, son PPK kararmetinlerinde yer alan ve fiyat istikrarı için sihirli bir formül gibi sunulan “geniş kapsamlı TL’yi önceliklendiren para politikası çerçevesi gözden geçirme sürecinin” son Enflasyon Raporu’nda “Liralaşma Stratejisi” olarak şekillendiği anlaşılmakta. Detaylar incelendiğinde temel olarak fonlama için istenen teminatların ve verilecek kredilerin TL ağırlıklı olmasını amaçlayan bu planın enflasyonla mücadele açısından nasıl bir katkı sağlayacağını açıkçası ben anlayamadım. Kavcıoğlu’nun açıklamalarından da enflasyon ile mücadeleden çok nasıl olup da reel sektöre ucuz finansman sağlayabilecekleri konusunda kafa yordukları anlaşılıyor. Kavcıoğlu aynen şöyle dedi; “Türkiye Ekonomi Modeli’nde TCMB olarak üzerimize düşen düşük maliyetli finansman konusunda gereğini yapıyoruz. Yerinde hedefli ve ucuz finansmanı sağlayarak, üretimi, istihdamı ve yatırımı destekleyecek ve istihdamı artıracağız, bu kanunda da mevcut, hükümete yapacağımız en önemli desteklerin başında geliyor.”  Yani, TCMB’nin fonlama ve kendi kredi imkanları ile düşük maliyetli finansman sağlamaya devam edeceğini ve yeni imkan arayışlarının süreceğini vurguluyor. Bu arada Bakan Nebati’nin daha önce açıkladığı “uzun vadeli repo” konusunda Banka’nın bir çalışması olup olmadığı yönünde bir soru gelmezken, bu konuda bir değerlendirme de yapılmadı. Kavcıoğlu ayrıca yüksek enflasyon ortamında bankaların TCMB’den sağlanacak fonlamaya güvenerek bugünkünden bile düşük faizlerle kredi vermeye zorlanacağı sinyalini de aşağıdaki açıklaması ile verdi; “Sadece TCMB’nin sağladığı imkanlar yetmez, bütün bankacılık sektörünün de bu işe girmesi lazım, daha düşük oranda kredileri finanse etmeleri gerekiyor. Bankanın ortalama maliyetleri yüzde 16-17 civarında. Bu maliyetlerle yüzde 30’larda kredi vermeleri doğru değil. TCMB olarak bu maliyetlerle yüksek faizli kredi verilmesine razı değiliz. Cumhurbaşkanımız bu konuda söylediklerinde haklıdır.”

Döviz musluklarının bankaya yönelmesinin sonuçları