26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
13.08.2021 04:30

Hepimiz bir kitap okuduk ve hayatımız değişti

Kitapsever 9 Ağustos Dünya Kitapseverler Günü’nü kutluyor. Bu vesile ile kitap kahramanlarının okudukları eserler arasında bir gezintiye çıkıyor. Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ı, Cervantes’in Don Kişot’u, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı ve diğerleri...

Kitapsever’in “Havada hazan var, yüreğimde hüzün” sözleriyle veda etmiştik hatırlarsanız geçtiğimiz hafta sizlere. Maalesef bu sözler tüm hafta boyunca havada asılı kalmayı sürdürürken, Kitapsever’i de uzun bir inzivaya sürükledi. Kitaplarla kurduğu o özel dünyasına, kitaplıklardan oluşan kozasına çekiliverdi ruhunun yaralarını sarabilmek için. Tıpkı onun gibi pek çok kitapseverin de böylesine hüzünlü dönemlerde yaptığı gibi…  Adadaki inzivasında, Alberto Manguel’in ve onun ustası büyük üstat Borges’in labirentimsi devasa kütüphanelerini anımsatan kitaplık evinde, ona benim bile ulaşamayacağımı bildiğimden sessizce beklemekten başka çarem olmadığını biliyordum. Derken, tam da 9 Ağustos Dünya Kitapseverler Günü’nde hiç beklemediğim bir anda ondan bir telefon geldi. Telefondaki Kitapsever usulen bir selama sabaha bile girişmeden doğrudan her zamanki tuhaf sorularından birini soruverdi bana. “Roman kahramanlarıyla biz fani okurların paylaştığı ortak zevkin ne olduğunu biliyor musun?” Ben onun kadar zeki olmadığımdan ve de yaşadığım ani şaşkınlıktan dolayı hemen cevap veremedim elbette. Telefondaki sessizliğimden sıkılmış olacak ki, gözlerini devirdiğini de tahmin ettiğim hafif bir bezginlikle yanıtladı; “En azından bunu bilirsin sanmıştım. Neyse… Kitap okumak tabii ki! Hiç dikkat etmedin mi? Romanlarda ne kadar çok karakter, kitap okur durur.” Şöyle bir düşündüm, haklıydı gerçekten de. Kurgu karakterler de aynı bizim gibi çoğunlukla kitap kurtları oluyordu. Onların da ilk okudukları kitapla hayatları değişmiş ve onlardan ayrılamaz olmuşlardı. Tıpkı bizim gibi…  “Şimdi gel de Orhan Pamuk’u anma!” diye sözünü sürdürdü. “Yeni Hayat’ın ilk satırları nasıldır? ‘Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti. Daha ilk sayfalarındayken bile, kitabın gücünü öyle bir hissettim ki içimde, oturduğum masadan ve sandalyeden gövdemin kopup uzaklaştığını hissettim.’ Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan neredeyse fışkıran ışığa bütün hayatını veren ve kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşan bir kahramanın olağanüstü hikayesidir bu. Aynı bizim başımıza geldiği gibi, kitaplar roman kahramanlarına da hayaller kurdurur ve sonuçta hayatlarını değiştirir. Dünya edebiyatındaki ilk modern roman (ve dolayısıyla ilk modern roman kahramanı) olarak kabul edilen Cervantes’in Don Kişot’u dahi şövalye romanları okuya okuya kendini şövalye sanmaya başlamamış mıdır? Bu durumda romanlardan oluşan bir alemin Adem’i olarak kabul edeceğimiz Don Kişot’un yediği yasak elma, yani bir roman kahramanının okuduğu ilk kitap mı, onun soyundan gelecek tüm roman kahramanlarını ve dolayısıyla biz okurlarını sonsuza dek bir büyünün etkisine sokmuştur acaba? O kahramanlar ya da biz, bir gün bir kitap okuruz ve hayatımız sonsuza dek değişir. Artık hayatımız boyunca kurtulamayacağımız bir esrimenin etkisi altındayızdır.”  Dayanamadım ben de araya giriverdim, eh ben de o kadar boş bir okur değildim sonuçta! “Evet,” dedim. “Örneğin Louisa May Alcott’un unutulmaz Küçük Kadınlar’ının -ki benim için en unutulmaz karakterlerin belki de başında gelen- kitap kurdu Jo’sunun, okuduğu kitaplar sayesinde kurduğu yazarlık hayalleri değil midir onun kaderini değiştiren?” Kitapsever, bu örneğimi beğendiğini ifade eden bir onay nidasının ardından “Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ının kahramanı Selim Işık’ı hatırla bir de…” diye kendi örneklerine devam etti. “O kendisini bizzat Don Kişot’a benzetecektir! ‘Bana kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız gölgesi gibi sıfatlar yakıştırılabilir, şövalye romanları okuya okuya kendini şövalye sanan Don Kişot’a benzetebilirsiniz beni. Yalnız onunla bir fark var aramızda: Ben kendimi Don Kişot sanıyorum.’ Hah, işte şimdi bildiğim sularda dolaşıyorduk! Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ında da bir diğer kitap kurdu karakterle karşılaşırız, Hikmet Benol’la…” diyerek araya giriverdim ben de. “Edebiyatımızın kendi küçük dünyasını yalnızca okuduğu kitaplarla zenginleştiren bir diğer münzevi karakteri daha vardır. O da Kürk Mantolu Madonna’nın Raif Efendi’si… Raif Efendi, bir çevirmen olarak çalıştığı şirketteki odasında ne zaman boş zaman bulsa gizli gizli kitaplar okur durur. Bu sessiz ve çoğuna göre zavallı adamın mutlu olduğu yegane anlardır bunlar.” Derken Kitapsever hiç beklemediğim bir şekilde aşktan dem vurmaya başladı! “Kitap okumak bazen kitap kahramanlarını aşık eder, tıpkı Bernard Schlink’in Okuyucu’sunun okuma yazmayı öğrettiği kendinden olgun kadına aşık olan genç erkek kahramanı gibi.” Ona Kürk Mantolu Madonna mı ilham vermişti acaba yoksa verdiği örnekte kendisine dair ipuçları da aramalı mıydım? Sahi ne esrarengiz biriydi şu bizim Kitapsever… Derken başka bir örnekle beni önce ters köşeye yatırdı sonra yine kafamı karıştırmayı sürdürdü... “Kitap okumak bazen de ölüm getirebilir kitap kahramanlarına, tıpkı Umberto Eco’nun Gülün Adı’ndaki gizemli bir kitabın peşinde ölüp giden keşişleri gibi… Paul Auster’ın ya da Roberto Bolano’nun kitaplarında da sık sık rastlarız kitap kurtlarına. Ama belki de hiçbir kahraman Jane Austen’ın romanlarındaki kadın karakterler kadar zarif okuyucular değildirler. Örneğin Aşk ve Gurur’un unutulmaz Elizabeth Bennet’ı, okuduğu kitaplar sayesinde edindiği ince zekası sayesinde çalmamış mıdır hepimizin kalbini? Ama bir roman kahramanı illa da zarif olmak zorunda değildir kalbimizi çalmak için, kitap okuması yeterlidir. Örneğin Muriel Barbery’nin Kirpinin Zarafeti’ndeki kitap kurdu apartman görevlisi, orta yaşlı kadın kahramanı anımsayın. Fiziksel açıdan hiçbir çekiciliği olmayan Renée, müthiş bir açlıkla okuduğu kitaplar sayesinde yalnızca bizim değil, yaşadığı apartmanın asil sakinlerinden bir Japon beyefendisinin de kalbini çalar.”

Kahramanın tuhaf hastalığı

Kitapsever bir an susmuştu ki “Eminim senin kalbini de ancak öyle bir kitapsever hanımefendi çalabilir” diye ona takıldım. Bana mı öyle gelmişti bilmiyorum ama hafiften kıkırdadı sanki. Ve sonra bana verdiği örnekle iyice kafamı karıştırdı! “Edebiyatımızın ustası Zülfü Livaneli’nin nefis romanı Kardeşimin Hikayesi’nde de karşılaşırız bir diğer ‘tuhaf’ kitap kurduyla,” dedi. “Tüm evini büyük bir kütüphane olarak tasarlayan münzevi roman kahramanın tuhaf bir hastalığı vardır. O insanlar arasında gelişen herhangi bir duyguyu hissedemez. O nedenle de bilemediği bu duyguları kitaplar aracılığıyla tanıyıp, öğrenmeye çalışır.” Ve sonra bir yorumda bulunmama bile izin vermeden “Hadi hoşça kal, görüşürüz” diye mırıldanıp telefonu kapayıverdi. Ne düşüneceğimi bilemesem de ‘Bir konuda haklıymış gerçekten de,’ diye geçti aklımdan. Kitap okuma tutkusu açısından, kitap kahramanlarıyla bizim aramızda hiçbir fark yok. Hepimiz bir gün bir kitap okuduk ve hayatımız sonsuza dek değişti…