Dünyanın en büyük gıda ve içecek fuarı Anuga’yı ziyaret etmek üzere hafta sonunu Almanya’nın Köln kentinde geçirdik. Pandemi sonucu tarım ve gıdaya yönelik artan farkındalıkla birlikte, sektördeki son gelişmeleri gözlemleyecek olmanın heyecanıyla 9 Ekim Cumartesi sabahı soluğu fuarda aldık. Gezip, göreceğimiz stand çok ama zamanımız sınırlıydı… Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım ile fuarın akşam kapanış anonsunu duyduğumuzda saatimize baktık: Kapılarını sabah saat 10’da açıp akşam 7’de kapatan fuarda, 9 saat içinde 20 bin adım atmıştık. 20 bin adımda neler mi gördük ve dinledik? Buyrunuz… Salgın şartları gözetilerek, Anuga’nın bu yılki ana teması «dönüşüm” olarak belirlenmiş. Gıda sektörünün salgından bu yana ilk kez küresel çapta yüz yüze gerçekleştirdiği fuarda, sağlık ve çevre hassasiyetleri daha da ön plana çıkarılmış. Sürdürülebilir gıda, sağlıklı ve çevre dostu ürün ile fonksiyonel gıdalar fuara damgasını vurdu.
Vegan gıdaya talep artıyor
Vegan ürünlere artan talep fuardaki stantlarda da kendini hissettiriyordu. Türkiye dahil pek çok ülkeden şirketin bitki bazlı (plant based) protein ürünleri gözümüze çarptı. Türk ve Hollandalı peynir şirketlerinin yöneticileriyle konuştuğumuzda vegan peynire olan talepte ciddi bir artış yaşandığını söylediler. Süt yerine hindistan cevizi, badem ve fındık gibi ürünlerden yoğurt, tatlı ve krema üreten şirketlerin reyonlarına ziyaretçi ilgisi büyüktü. Polonyalı bitki bazlı yoğurt firması Magda’nın yöneticileri, sektörün yıllık bazda yüzde 50-60 büyüdüğünün altını çizdi. Türk markaları arasında plant based furyasına katılan şirketlerden bir tanesi de Pınar. Falafel ve veggie bites ürünlerini ihracat pazarına sunun firma, bezelyeden yapılmış hamburger köftesini (Veggie burger) fuarda tüketicilerin beğenisine sundu. Organik ürünlerin yer aldığı stantlar da yine sağlıklı ve güvenilir gıda ile çevre dostu üretim modelini benimseyen ziyaretçilerin ilgisini çekti. 2019 yılı itibariyle 129 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip olan organik gıda sektörü için fuarda ayrı bir hol ayrılmıştı. Fuarın farklı kısımlarında hem bitkisel hem de hayvansal ürünler açısından bazı firmaların ürünleri için “GDO’suz” (Genetiği Değiştirilmiş Organizma içermeyen ürünler) vurgusu yaptığı dikkatlerden kaçmadı. Özellikle biyoçeşitlilik hassasiyeti yüksek olan, çevreye duyarlı ve doğal beslenmeyi tercih eden tüketicilerin sayısındaki yükseliş, organik ürünlere talebi artırırken, GDO’lu ürünlerin popülaritesini azaltıyor. Pandemi süreci ve sonrasında tüketicinin dondurulmuş gıda ürünlerine ilgisinin çok fazla arttığı bilgisini not ederken, sektör paydaşları dondurarak kurutma (Freeze dry) teknolojisiyle üretilen sebze ve meyvelere olan talebin sektörün geleceği açısından çok ciddi bir potansiyel barındırdığını söyledi. Ancak Türkiye’de bu konuya sadece fabrika yatırımı olarak bakıldığı ve üretimden son tüketiciye kadar değer zincirinin tüm halkalarında organize olamayan yatırımcı ve girişimcilerin sonunun hüsranla bittiği bilgisi de verildi. Tüketicilerin sağlıklı gıda ürünlerine yönelik artan ilgisi sonucu kuru meyve, kuruyemiş, zeytinyağı ve bakliyat gibi ürünler de ilgi odağındaydı. Peynir, yoğurt, turşu ve diğer fermente ürünler de ilgi çeken sağlıklı gıdalar arasında yerini aldı. Standlarda gıda ürünlerinin üretim tarzına yönelik “Endüstriyel değil butik üretim” vurgusu dikkatimizi çeken bir başka nokta oldu. Süt ve süt ürünlerinin yer aldığı holde dolaşırken, bazı firmaların peynir, yoğurt, tereyağı gibi ürünlerin tanıtımında hem tüketici sağlığı hem de hayvan refahına yönelik ibareler vardı. Firmalar, afişlerinde ve tanıtımlarında süt elde ettikleri hayvanların kapalı çiftliklerde hazır yem ile değil, mera ve çayırlarda serbest otlanarak doğal yollardan beslendiğini vurguluyordu. Pandemi döneminde bağışıklık sistemini güçlendiren ürünlere olan talebin fonksiyonel gıdaları da fuarda öne çıkardığına şahit olduk. Firma sahipleri, Covid-19 ile birlikte tüketicilerin protein, vitamin, mineral ve antioksidan açısından daha zengin içeriklere yöneldiğini dile getirdi. Örneğin glutensiz gıda ürünlerinde çeşitliliğin arttığını gözlemlerken, probiyotik yoğurtlar, diyabetik ve düşük kalorili gıdalar ile omega-3 zengini yağlar gibi farklı ürünler tüketicinin beğenisine sunuldu. Stantlarda “sıfır atık” (zero waste) yaklaşımına da sık sık rastladık. Şirketlerin ürettiği ürünün çeşidi ve niteliği kadar, o ürünleri hangi şartlarda ürettiği ve kayıp-atık yönetimi konusundaki yaklaşımı da tüketicilerin radarındaydı. Dikkatimizi çeken bir diğer nokta ise ürünlerin ambalajlarına yönelikti. Geleneksel, klasik paketleme ve ambalaj yerine kullanıcı dostu, çevreci ve yeni tasarım ambalaj ve paketlemelerin öne çıktığına şahit olduk. Özetle, temiz etiketleme, son tüketiciye bilgilendirici içerik, menşei, etik ve ekolojik faktörler yeni dönemde sektörün hassas konuları arasında yer alacak gibi gözüküyor. Farklı lezzetlere yolculuk
Fuarın en keyifli kısmı ise farklı ülkelerin yeni lezzetlerini deneyimlemek oldu. Stantlardaki inovatif ürünlerin lezzeti oldukça ilgimizi çekti. 1861 yılında kurulmuş Bornibus adlı Fransız firmasının üç farklı kuru soğan çeşidinden ürettiği reçelin tadı gayet güzeldi. Aynı stantda kahve, wasabi ve bira aromalı peynir çeşitleri de denemeye değerdi. Bitki bazlı köfte, aromalı zeytinler ve fonksiyonel içecekler de tattığımız diğer farklı ürünler arasındaydı. Beyaz trüfün kilosu 5 bin euro
Fuarı gezerken dikkatimizi çeken en ilginç gıda ürünlerinin başında ise fiyatı dolayısıyla trüf mantarı geldi. Kilogramı 5 bin euro olan ve özel bir cam kafeste adeta bir mücevher gibi sergilenen beyaz trüf mantarı, İtalya’nın kuzeyindeki Piemonte bölgesinde yer alan Alba kasabasından gelmiş. Fiyatı karşısında hayret ettiğimizi gören stant görevlisi, siyah renkli trüf mantarının fiyatının daha uygun olduğunu söyledi. Onun kilosu ise 500 euro imiş. Beyaz trüf mantarı sadece doğada, meşe, fındık ve ıhlamur gibi ağaçların dibinde, toprağın altında kendiliğinden yetişiyor. Fuara katılımda Türkiye ilk 4'te
Dünya gıda sektörünün iki yılda bir buluştuğu Anuga’ya 2019 yılında 7 bin 400 katılımcı iştirak etmiş ancak 2021’de pandemi nedeniyle katılımcı sayısı 4 bin 600 ile sınırlı kalmış. Anuga, salgınla başlayan hibrit fuarların dünyadaki ilk önemli örneklerinden biri olarak da kayıtlara geçti. Zira, fuarın “Anuga @home” adı verilen sanal formatı da yüz yüze fuarla eş zamanlı gerçekleştirildi. Türkiye’den İTO’nun organizasyonu ile Anuga’ya 202 firma katılırken, 88 firma da fuarda bireysel stantlarıyla yer aldı. Böylece Türkiye, Covid-19 salgınına rağmen 290 firma ile 97 ülke içerinde İtalya, Almanya ve İspanya’nın ardından fuarın 4’üncü büyük katılımcısı oldu. Almanya’ya girişte firma temsilcilerinden iki doz Astra Zeneca, Moderna, Biontech aşılarından birini olmaları talep edildi. Aşıdaki kriterlerden dolayı bu yıl Anuga’ya Çin başta olmak üzere bazı ülkeler katılamadı. Salgın nedeniyle fuar alanlarında koridor mesafesi 5 metreye çıkarıldı. Otomotivde çip ne ise tarımda tohum da aynı şey
Türkiye Dondurulmuş Gıda Sanayii Derneği Başkanı Murat Bayizit, Anuga’ya 2005 yılından bu yana aralıksız katılan bir isim. Fuarın genel konseptine yönelik değerlendirmelerde bulunan Bayizit, atıştırmalık grubun bu yıl çok ön plana çıktığını söyledi. Bayizit, “Pandeminin etkisiyle özellikle içecek grupları ve atıştırmalıklarda fonksiyonel gıdaya daha fazla eğilim söz konusu. Hem bağışıklık sistemini güçlendirici, hem antioksidan, vitamin ve minerallerle güçlendirilmiş gıdalar çok popüler gibi duruyor. Öte yandan hayvansal proteinden ziyade bitkisel proteinle beslenme tercihi ise vegan ürünlerini öne çıkartıyor. Ayrıca dondurulmuş gıdanın hızlı yükselişi sürüyor. Özellikle hazır tüketilebilir, ısıt-ye şeklinde dondurulmuş gıdalara talep müthiş artmış durumda. Öte yandan ahududu, yaban mersini ve böğürtlene büyük bir talep var. Unlu mamullerin zaten kendine has bir kitlesi mevcut ve orada da istikrarlı bir seyir var” diyor. Bayizit, tarım ve gıda sektörünün geleceğinin çok daha stratejik hale geldiğini belirterek şunu söylüyor: “Bugün otomotivde çip ne ise tarımda da tohum ve fidan aynı şey demek. Otomotivde kendi çipimizi, tarımda da kendi tohum ve fidanımızı kendi üreten ülke olmak zorundayız. Tarımı artık sadece tarımcıların değil yazılımcıların, endüstri ve makine mühendislerinin, stratejistler ile sosyolog ve felsefecilerin dahi konuşması gerekiyor.” Fuardan çıkardığımız dersler
Anuga Fuarı’nı gün boyu dolaşırken Türkiye’den katılan firmaların stantları ile başta İtalya, Almanya ve İspanya olmak üzere diğer ülkelerin reyonlarını da karşılaştırma şansımız oldu. Bir ziyaretçi olarak işin pazarlama ve sunum tarafında Türk firmalarının daha yaratıcı olabileceğini düşünüyoruz. Stantları gezerken, özellikle İtalya’nın bu konuda daha proaktif davrandığını gördük. Bazı stantlarda İtalyan şefler makarna ve pizza yaparak görsel şovlara imza atarken, stantların da görsel açıdan daha yaratıcı şekilde dizayn edildiğini fark ettik. İtalya, İspanya ve Şili gibi ülkelerden çok sayıda şarap firmasına rastlarken, gözlerimiz yerli şarap firmalarını aradı. Öte yandan dikkatimizi çeken bir diğer nokta ise Türkiye’nin zeytinyağı, kuru üzüm ve kuru incirde önemli bir markası olan Tariş’in fuarda her ürün için ayrı ve farklı noktalarda stand açması oldu. Açıkçası bu biraz garibimize gitti. Tek bir stand ile ürünler arası sinerji yaratılıp ülkenin marka ürünleri daha da ön plana çıkartılamaz mıydı? Vitrine çıkan yeni ürünler
Küresel gıda sektörünün “trend barometresi” niteliğindeki fuarda toplamda 1.332’den fazla fikri olan 418 firmanın Anuga Lezzet İnovasyon Etkinliğine katılmak için başvuru yaptığını öğreniyoruz. Jüri, Anuga’nın konseptine paralel olarak farklı fikir, yenilik, sürdürülebilirlik ve yaratıcılık içeren 67 ürün ve konsepti fuarda sergiledi. Dikkat çeken ürünlerden bazıları şöyle: Gübre olarak kullanılabilen kahve kapsülleri, 6 farklı aromalı (vişne, ananas, hindistan cevizi, köri, kiraz, trüf) zeytin çeşitleri, kolajenli Türk kahvesi, bitki bazlı balık ürünleri, 3 boyutlu çerez yazıcısı, at etinden üretilmiş yüksek proteinli bar, kurutulmuş somon balığı. 8 trilyon dolarlık ekonomi
Küresel tarım ve gıda sektörü, 2020 itibariyle 8 trilyon doların üzerinde bir ekonomik büyüklüğe ulaştı. Statista Tüketici Görünümü, tarım ve gıda pazarının önümüzdeki yıllarda hızla gelişmeye devam edeceğini ve 2025’te yaklaşık 9.1 trilyon dolarlık bir küresel büyüklüğe ulaşacağını tahmin ediyor. O yüzden Türkiye’nin bu pastadan hak ettiği dilimi alabilmesi için üretimden pazarlamaya kadar yeni bir oyun planına ihtiyacı var. Tarım ve gıda sanayi arasındaki entegrasyonun önemi her geçen gün artıyor. Gıda sanayindeki yatırım ve desteklerin tarımsal üretimdeki destekleme politikaları ve üretim planlamasıyla uyumlu hale getirilmesi elzem. Ürünün kalitesi ve fiyatı kadar sürdürülebilir tedariki de zincirin sağlıklı işlemesi açısından çok kritik. Dolayısıyla üretimden pazarlamaya kadar değer zincirinin daha şeffaf, izlenebilir ve denetlenebilir olması açısından önümüzdeki dönemde sözleşmeli üretim modelinde yeniden yapılanmaya ihtiyaç var gibi gözüküyor. Tarımda kalkınmanın yolu gıdada katma değer yaratmak ve markalı ihracattan geçiyor. Anuga Fuarı’ndan çıkardığımız bir diğer sonuç ise artık sektörün kendi içinde yıkıcı değil yapıcı bir rekabete odaklanması gerektiği…