Gün geçmiyor ki tarım ve gıda sektöründe yeni bir tartışma patlak vermesin.
Geçtiğimiz haftaların ana gündem maddesi olan ayçiçeği yağı ve buğday ile ilgili stok ve fiyat tartışmaları ile et ve süt tarafındaki gelişmeler henüz sıcaklığını korurken, şimdi buna bir de şeker eklendi.
Şeker tartışması iki ana eksen üzerinde alevlenmiş durumda.
İlki, fiyatlarla ilgili…
Türkiye Şeker Fabrikaları (Türkşeker), 50 kilogramlık şeker çuvalını 300 TL’den satışa çıkardığını duyururken, kooperatifler ve özel sektör şirketlerinin fiyatı ise 750-800 TL’yi buldu. Aradaki makas kafaları karıştırdı.
Tartışmanın ikinci boyutu ise stoklar üzerine…
Zira, Türkşeker 300 TL’ye şeker sattığını beyan etse de bu fiyattan şeker bulmak pek mümkün değil. Çünkü gıda enflasyonunu frenlemek adına kamu zararı göze alınarak şeker fiyatı düşük tutuluyor ama talebin tamamı bu fiyattan karşılanamıyor.
Bu da piyasada spekülasyon hatta manipülasyonlara yol açıyor.
Son haftalarda Ticaret Bakanlığı yetkililerinin stok sayımı için fabrikalar ile toptancıları denetlemeye başladığı haberleri geliyor.
O yüzden şeker piyasasına ilişkin bazı soruların yanıtlanmaya ihtiyacı var.
Türkiye’de şeker arzı talebi karşılayacak düzeyde mi?
Stoklar yeterli mi?
Şekerde ithalat ve ihracat dengesi bozuldu mu?
Piyasada oluşan hangi fiyat gerçeği yansıtıyor?
Ve belki de en can alıcı soru: Önümüzdeki dönemde fiyatların seyri ne olur?
İç piyasada talep arttı
Gelin isterseniz günün sonunda herkesin kafasını karıştıran bu sorulara sektör temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerde aldığımız notlardan yola çıkarak birlikte yanıt arayalım.
Türkiye’de şeker sektörü, 2001 yılından bu yana yurt içi tüketimin yurt içi üretimle karşılanması amacıyla çıkarılan şeker kanunu ile yönetiliyor.
Söz konusu kanun çerçevesinde yıllık yurt içi şeker tüketim miktarı belirlenerek, kota uygulaması ile şeker pancarı üretim planlaması yapılıyor. Bu kapsamda devlet tarafından 2021/22 pazarlama yılı çerçevesinde 2 milyon 700 bin ton toplam tatlandırıcı kotası belirlendi. Bu kotanın 2 milyon 633 bin tonu (yüzde 97.5) pancar şekerine ve 67 bin tonu (yüzde 2.5) ise nişasta bazlı şekere (NBŞ) ayrıldı. Yani, bir başka deyişle Türkiye’de toplam tatlandırıcı tüketiminin mevsim etkisi arındırıldığında ortalama günlük 7 bin 500 ton civarı olduğu dikkate alındı.
Bununla birlikte Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında ihracat yapan imalatçı firmalar yıllık 250 bin ton civarında daha düşük fiyatlı şeker ithal ediyordu.
Türkiye’de şeker fiyatları 2021 yılına kadar dünya fiyatlarının üzerinde seyrediyordu (Hatta Türkşeker’e ait fabrikaların özelleştirme sürecinde tartışmanın ekseni şu soruya sıkıştırılmıştı: Dünyada şeker fiyatları daha ucuzken Türkiye pahalıya şeker pancarı üretmeli miydi? Konuya çok dar ve maksatlı bir açıdan bakılarak sorulan bu sorunun yanıtı sanırız bugünlerde çok daha anlamlı hale geldi).
Ancak sonrasında rüzgâr tersine döndü. Kur etkisi ve küresel şeker fiyatlarındaki artışlar Türkiye’deki şeker fiyatını daha cazip hale getirdi. Dolayısıyla DİR kapsamında ihracat yapan imalatçı şirketler mamul haline getirdiği ürünlerde kullandığı şekeri ithal etmek yerine yurt içinden tedarik etmeye başladı ve 2021 yılında toplam ithalatı 49 bin ton olarak gerçekleşti. Böylelikle bu firmalar ihtiyaç duydukları 200 bin ton şekeri iç piyasadan tedarik etme yoluna gitti.
Bu durum, 2021 yılının Eylül ayından itibaren kurdaki sert yükselişlerin de etkisiyle birlikte yurt içi şeker fiyatlarının daha da cazip hale gelmesini sağladı. İthalat yapan firmaların tamamı iç piyasadan şeker tedarikine yöneldi. Böylece, üretim yılı başı olan Eylül ayından bu yana imalatçı firmalar tarafından iç piyasada yaklaşık 100 bin ton ek şeker talebi oluştu.
İşte böyle bir ortamda, yüzde 36 pay ile piyasanın en büyük oyuncusu konumundaki Türkşeker, üretici firmalara toptan satış yapmama kararı alarak, onun yerine marketler üzerinden tüketicilere yönelik satışlara başladı.
Bu sebeple ileride şeker bulamama riskine karşı üretici firmalar, özel sektör fabrikalarından tüm talebini karşılama yoluna gitti. Böylece kamu tarafındaki Türkşeker ile özel sektör ve kooperatif fabrikalarının şeker fiyatlarında ciddi bir fark oluştu. Bu durum marketlerde ucuz satılan şekerin küçük imalatçılar tarafından daha fazla satın alınmasının da yolunu açtı.
Şekerde yaşanan talep artışı bununla sınırlı kalmadı.
Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte o bölgelerde üretim yapan küresel gıda şirketleri tedarik sıkıntısından dolayı üretimlerini Türkiye’deki tesislere kaydırmaya başladı ve bu da mevcut şirketlerin buradaki şeker taleplerini artırmasına sebep oldu.
Üretimde düşüş yaşandı
Tüm bu gelişmeleri özetlerken, üretimde yaşanan kaybı da es geçmeyelim.
Her ne kadar 2021/22 üretim dönemi için şeker fabrikalarına tahsis edilen kota 2 milyon 633 ton olsa da başta olumsuz iklim şartları ve yaşanan verim kayıplarının etkisiyle şeker üretimi 164 bin ton eksik gerçekleşti. Yani artan talebe karşın düşen arz da fiyatlar üzerinde ek bir baskı yarattı.
Bununla birlikte mısır fiyatlarındaki artıştan dolayı nişasta bazlı şeker fiyatının tüm dünyada yükselmesi ve iç piyasada fiyatların düşük kalması sonucu Türkiye’de üretim yapan nişasta bazlı şeker üreticileri açısından da ihracat daha cazip hale geldi.
Dolayısıyla şekerde arz-talep-stok dengesi ve fiyat tartışmalarını analiz ederken, yukarıda değindiğimiz tüm gelişmeleri göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Şeker üreticileri ile konuştuğumuzda, 1 Eylül 2021 tarihinden 15 Şubat 2022 tarihine kadar 165 günde toplam 1 milyon 250 bin ton şeker satışı yapıldığı ve geçen yıldan devreden 150 bin ton şekerin de tüketildiği bilgisini alıyoruz. Dolayısıyla Eylül 2021’den bu yana 1 milyon 400 bin tonluk bir şeker tüketiminin olduğu hesaplanıyor. Yani günlük tüketimin 8 bin 500 ton seviyesinde olduğu tahmin ediliyor.
Şeker tüketiminin en fazla gerçekleştiği Ramazan ayı ve yaz mevsiminde ise ortalama günlük tüketimin 9 bin tona çıkması bekleniyor.
Şekerde arz açığı uyarısı
Sektör temsilcilerinin 15 Şubat 2022 tarihli verileri baz alarak yaptığı bir hesaplama ise önümüzdeki aylarda şeker açığımız olacağının sinyallerini veriyor.
Bu hesabı da şu şekilde özetliyorlar: “Yeni üretim dönemi olan 15 Eylül 2022 tarihine kadar yani 210 gün için 1 milyon 890 bin ton daha ülke genelinde şeker ihtiyacı var. 15 Şubat 2022 tarihli verilere göre, 1 milyon 210 bin ton şeker stoku bulunmaktadır. Toplam ihtiyacın 1 milyon 890 bin ton olduğu beklendiğinden tahmini olarak 680 bin ton net şeker açığı görülmektedir. Ek olarak fabrikalarda bulunan 135 bin ton B şekeri (güvenlik stoku) ve 55 bin ton C şekeri (ihraç şekeri) toplam 190 bin ton şekerin de iç piyasaya arz edilse bile halen 490-500 bin ton gibi net şeker açığı söz konusu.”
Bu hesaplamalara göre, şeker fiyatları özellikle yeni üretim dönemi öncesi Temmuz-Ağustos aylarında daha fazla konuşulacak gibi gözüküyor.
“Türkşeker zararına satış yapıyor”
Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, kamu kontrolündeki Türkşeker’in KDV dahil 5.96 TL ile maliyetlerinin altında bir fiyat düzeyinden, zararına satış gerçekleştirdiğini söylüyor.
İsa Gök, “Fakat bu fiyat düzeyi piyasadan şeker talep eden imalatçı ve tüketicilere yansımıyor. Türkşeker, piyasa gerçeklerine göre hareket ederek satış fiyatlarında artırıma gitmediği ya da maliyetleri düşürme açısından radikal ve acil tedbirler almadığı takdirde şirket zararının giderek büyümesi kaçınılmaz olacaktır” uyarısında bulunarak, şeker fiyatlarının dünya fiyatlarıyla dengelenmesi gerektiğini savunuyor.
Türkiye’de şeker fiyatları ve stoklara yönelik tartışmaların temelinde özelleştirme sürecinin etkileri olduğunu savunan Gök, “Türkiye’de fiyat artışlarının önünün kesilememesi 2018 yılında yaşanan özelleştirme sonrası kamu şeker fabrikalarının toplam üretimdeki payının yüzde 35’e gerilemiş olmasından kaynaklıdır” diyor.
Türkşeker’in faaliyet raporlarına göre, kurum son yıllarda hep zarar açıklıyor. 2020 yılında 970 milyon TL zarar eden Türkşeker, 2019’da da 969 milyon TL zarar açıklamıştı. Özelleştirme sürecinin yaşandığı 2018 yılında ise zarar 1 milyar 354 milyon TL düzeyindeydi. Türkşeker, faaliyet raporlarına göre 2016-2020 dönemini kapsayan son 5 yılda 3.6 milyar TL’yi aşan zarar açıkladı.
Yeni sezona dair riskler
Şeker pancarı açısından oldukça kritik bir döneme giriyoruz. Zira, önümüzdeki günlerde yeni sezon ekilişleri başlayacak. Ancak, son 1 yılda 3-4 kat artan gübre fiyatları, ikiye katlanan enerji maliyetleri, 3 kat yükselen mazot fiyatı gibi pek çok faktör çiftçinin üretim motivasyonunu bozmuş gözüküyor. Zaten o yüzdendir ki Türkşeker 2 ay önce 800 TL olarak açıkladığı pancar avans fiyatını geçtiğimiz günlerde yüzde 25 artırarak 1,000 TL’ye çıkardı. Şeker-İş Sendikası Başkanı İsa Gök, serbest piyasada bazı fabrikaların çiftçiyi üretime ikna ederek kotalarını doldurmak için 1.200 TL avans fiyat verdiği yönünde duyumlar aldıklarını söylüyor. Tıpkı ayçiçeğinde olduğu gibi şeker pancarı üretimi de bu yıl risk altında gözüküyor.
Et ve süt krizinden ders çıkarılmadı
Geçen yıldan bu yana tarım sektöründeki kronik sorunların gıda enflasyonuna yansımalarını bu köşeden gündeme taşıyoruz. Önceki aylarda süt krizine yönelik tespitlerimiz ve kırmızı et konusundaki uyarılarımız bugün geldiğimiz noktada maalesef bizi haklı çıkardı. İşin kötü tarafı, mevcut krizden hâlâ tam manasıyla ders çıkarılmadığı görüşündeyiz. Zira, çiğ süt tavsiye fiyatındaki 1 TL’lik artış ve destek primindeki 80 kuruşluk artış üreticilerin beklentisinin altında kaldı. Bu durum anaç hayvanların kesimini durduramayacak, sadece bir süreliğine yavaşlatacaktır. Yani besilik materyal tarafındaki daralma sürecektir. Bu da önümüzdeki dönemde arzın talebi karşılayamamasına ve fiyatların tüketici aleyhine sert yükselişlerine neden olacaktır.
Et ve süt fiyatlarında yükseliş sürecek
Halihazırda Et ve Süt Kurumu (ESK), kırmızı ete yüzde 48 zam yaptı. Tarım Bakanlığı, kırmızı et satışlarında ESK'nin payının yüzde 1'in altında olduğunu, bu nedenle fiyat düzenlemesinin kırmızı et piyasasını etkilemeyeceğini iddia ediyor. Ama sektör temsilcileri, ESK’nin hamlesinin serbest piyasadaki fiyatları yüzde 20-25 artıracağını öngörüyor. Çiğ süt tavsiye fiyatına yapılan yüzde 21’lik zam da önümüzdeki günlerde raflarda süt ve süt ürünlerine yansıyacaktır.
Ama bunların da ötesinde, hayvancılık tarafındaki mevcut kırılgan yapıya yönelik somut çözümler üretilmediği takdirde arzdaki daralma ve talepteki artış, önümüzdeki aylarda fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı yaratmaya devam edecektir.
Önümüz Ramazan…
Bayram sonrasında da turizm sezonu açılacak. Dolayısıyla maliyet enflasyonu ile artan fiyatlar, ister istemez talep enflasyonuna da maruz kalacak. Sorunlara palyatif çözümler getirildiği için ahırlardaki düşük kapasite sorunu arza olumsuz yansıyabilir. Artan talep ile birlikte de süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünlerinde tekrar fiyat artışları kaçınılmaz olacak gibi gözüküyor.
Umarız bu sefer yanılırız ama görünen köy kılavuz istemiyor.