29 Mart 2024, Cuma
24.02.2023 04:30

Gıda arz güvenliği afetlere ne kadar dayanıklı?

Yaşanan felaket Türkiye’nin gıda arz güvenliğine yönelik soru işaretlerini de akıllara getirdi. Tarım alanlarında yapılaşma, göç furyası ve kırsalın sosyo ekonomik dengesindeki bozulma dâhil pek çok faktör deprem ülkesi Türkiye’nin gıda tedarik zincirini tehdit ediyor

Yaşadığımız her afet sonrası kamuoyunda bir farkındalık oluşuyor. Acılar tazeyken oluşan duyarlılık ilerleyen dönemde maalesef saman alevi gibi sönüp gidiyor. Bir nevi zaman aşımına uğruyor.
Öyle olmasa bugün aynı acılarla yeniden yüzleşiyor olur muyduk? Bu yüzden önemli olan sadece farkındalığın oluşması değil o farkındalığın toplumlara yeni acılar yaşatmayacak şekilde somut çözümlere dönüşmesi…

Kırsalda dönüşüm zamanı

Depremlerin ardından ‘kentsel dönüşümü’ konuştuğumuz bir ortamda ‘kırsal dönüşümü’ es geçemeyiz.
Zira dönüşen kentlerin sürdürülebilir şekilde beslenebilmesi için gıda tedarik zincirinin sağlam olması lazım. Dolayısıyla tarımsal üretimin başlangıç noktası konumundaki kırsal kesimin de acilen dönüşüme ihtiyacı var.

Harabeye dönen köyler, ulaşıma kapanan yollar, çöken depolar, kaybolan iş gücü, hasar gören fabrika ve tesisler, deprem ülkesi Türkiye’de gıda arz güvenliği ve tedarik zincirinde var olan riskleri bizlere yeniden hatırlattı.

Tarım sektörü başka sektörlere benzemez. Üretimi geçici süre durduramaz; ihtiyaçları bir süreliğine erteleyemezsiniz.

Ekim, dikim, gübreleme, sulama, çapalama, ilaçlama, hasat etme, işleme ve depolama gibi her işin bir zamanı vardır ve o zaman diliminde yapılması gerekir. Eğer tarımsal üretimdeki gerekli uygulamalar zamanında yapılamazsa rekolte kayıpları yaşanır; üretim sekteye uğrar.

Konuya insan faktörünü göz ardı ederek sadece ekonomik açıdan bakmak doğru değil. Ya da sadece konuyu deprem bölgesine özel düşünmek yanlış olur. Mesele, Türkiye’nin meselesi ve temelinde kırsal kalkınma var.

Yeni bir stratejiye ihtiyaç var

Ve kırsal kesim, bugüne kadar hep ikinci plana atıldı; hep dezavantajlı bölge oldu. Bunun da faturasını ağır şekilde ödedik ve ödemeye devam ediyoruz.

Artık afet gerçeğini de göz önüne alarak, gıda arz güvenliğini gözeterek, kırsalın demografik yapısını koruyarak, sürdürülebilir bir üretim ve tedarik zinciri için yeni bir kırsal kalkınma stratejisine ihtiyaç
yok mu?

Siyaset ve ranttan uzak yaklaşım

Bizce var… Tabii bir şartla…

Bahsettiğimiz strateji siyasetten ve ranttan arındırılmış, bilimi ve kırsalın gerçeklerini gözeten bir yaklaşımla ele alınmak zorunda.

Aksi takdirde aynı filmi tekrar tekrar izler, gözyaşlarına boğuluruz.

İTÜ’nün Raporunda tarım alanı uyarısı

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Kahramanmaraş depreminden 12 gün sonra yayınladığı “Deprem Ön İnceleme Raporu”nda önemli tespitler yer alıyor.

Deprem bölgesindeki şehirlerin, ilk başlarda tarım, mera ve orman alanlarına doğru yayılım gösterdiğine dikkat çekilen raporda, tarım arazilerinin tarım dışı kullanıma açıldığının altı çiziliyor.

136 sayfalık raporda, “Doğal tehlikeler karşısında yaşanan büyük yıkımların temel nedenlerinden birisi kentlerin doğal eşikleri aşmış olmasından kaynaklanmaktadır. Jeolojik açıdan sakıncalı alanlar, verimli tarım alanları, su kaynakları, ekolojik hassas alanlar, dere yatakları, taşkın ve heyelan alanları gibi doğal eşikler yeniden yapılanma sürecinde esas alınmalı, yeni planlama sürecinde kültür varlıkları hariç bu alanlarda yapılaşmalara izin verilmemelidir” yönündeki uyarıya kulak vermekte fayda var.

Tarımda En büyük risk kırsaldan göç

Verimli ovalar ve birinci sınıf tarım arazilerindeki yapılaşmanın hem can hem de mal kaybı açısından yıkıcı etkisine her açıdan şahit olduk.

Tarım vasfı kaybettirilen her karış toprak, gelecek nesillerin gıdasından çalmakla eş değer.

Bununla birlikte o toprakları işleyecek üreticilerin yaşam alanlarının da baştan tasarlanması gerekiyor.
Depremde hasar gören köylerin yeniden imarı kadar fay hattı üzerindeki köylerin taşınması da elzem. Köylerin yeniden inşasında kırsalın sosyo ekonomik dengesi gözetilerek, göç furyasının önüne geçecek bir perspektife ihtiyaç var. Büyükşehir yasası ile bir gecede mahalle statüsüne geçen köylerde değişen bir şey olmadı. Ulaşım, altyapı, eğitim, sağlık başta olmak üzere temel hizmetlerden mahrum bırakılan kırsalda yaşam cazip olmaktan çıktı. Tarımsal faaliyetlerinden beklediği ekonomik geliri elde edemeyen bölge halkı zaten göçe meyilederken, yaşanan deprem felaketi işin tuzu biberi oldu.

Konuştuğumuz sektör temsilcileri, tarımsal üretime ilişkin en büyük tehlikenin kırsal bölgelerden yaşanabilecek göç furyası olduğuna dikkat çekiyor.

Zira kırsaldan göçen insanları tekrar toprağına döndürmek ve tarımsal üretime yeniden kazandırmak hiç kolay değil.

Tarımsal sulama nasıl yapılacak?

Bölgeden gelen haberler tarımsal sulama açısından risklerin olduğunu gösteriyor.

Her ne kadar depremlerin ardından barajlarda herhangi bir sorun yaşanmadığı açıklansa da 11 ili kapsayan deprem bölgesinde toplam 150 adet gölet, baraj ve hidroelektrik santrali var ve bunların 10’u risk grubunda. Ayrıca suyu barajlardan tarım alanlarına ulaştıran kanalet ve sulama sistemlerinin hasar aldığı bilgileri geliyor.

Yine tarımsal sulama açısından hayati önemdeki sondaj kuyularının da depremden zarar gördüğü belirtiliyor. Çok sayıda kuyu deprem sonucunda kapanmış. Yeniden derin kuyu sondajı yaptırmak mevcut şartlarda hem zor hem de maliyetli. Ocak ve şubat ayları mevsim normallerine göre yağışların düşük geçtiği bir dönem oldu. Bir başka deyişle kuraklık riski sürüyor. Yakın zamanda çiftçinin sulama ihtiyacı başlayacak ama bunun nasıl yapılacağının cevabı henüz yok.

Depolar hasar gördü borsalar kapandı

Bölgedeki borsalar, tarımsal emtia ticareti açısından kritik önemde. Depremin ardından il ve ilçe ticaret borsalarında alım-satım işlemleri durduruldu. Buğday, arpa, mısır başta olmak üzere hububat, bakliyat ve bölgeye özgü Antep fıstığı ve kuru kayısı gibi ürünler günlerce borsada işlem göremedi.

Öte yandan bölgedeki bazı lisanslı depolar depremde çöktü. Özel sektörün olduğu kadar Toprak Mahsulleri Ofisi’nin bazı siloları hasar aldı. Bu da gıda arz güvenliği açısından üzerinde düşünmemiz gereken bir başka kritik nokta.

Gıda tedarik zincirinde ulaşım ağlarının rolü

Bölgenin dış ticaretindeki en önemli kapıların başında İskenderun Limanı geliyor. Depremde ağır hasar alan liman, tedarik zincirinde de kopmalara neden oldu.

Normalde Gaziantep’ten yapılan ihracatlar için yoğun olarak hem Mersin hem de İskenderun Limanı kullanılıyordu. İskenderun Limanı’nda hasar çok büyük ve ithalat-ihracat yapılması mümkün olmayınca rota Adana ve Mersin’e kaydırıldı. O yüzden depremin 10’uncu gününden sonra yapılan ithalatlar için numune alımlar gümrüklendirme ve diğer işlemler Adana’ya kaydırıldı. Böylece ithalat tarafındaki sorun büyük oranda çözüldü. İhracat tarafında ise çok sıkıntı olmadı. Mersin kara yolu açık olduğu için Mersin Limanı’ndan ihracat devam ediyor.

Afetlere karşı lojistik planlama

Son yaşadığımız deprem gerçeği gösterdi ki kırsal ile kent arasındaki lojistik ağının kesintiye uğramaması hayati önemde. Kırsaldaki üretimin ticarete konu olacak kısmının tüketicilere ulaşması açısından alternatif ulaşım yollarının açık tutulması hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyacak bir mekanizma niteliğinde.
Tarım ve gıda ürünlerinin il ve ilçe merkezlerine ulaştırılması, depolanması ve perakende dağıtımı açısından afetlere karşı lojistik planın işler durumda olması gerekiyor.

“Makarna üretimi ve un ihracatı durdu”

Depremin yaşandığı bölge, hem tarımsal üretimde çok güçlü hem de sanayi açısından çok önemli bir hinterlant.

Güneydoğu Un Sanayicileri Derneği Onursal Başkanı Erhan Özmen, Antakya’da 7-8 un fabrikasının çoğunun hasarlı olduğu bilgisini paylaşarak, “Bu fabrikalar bir müddet faaliyete geçemeyecek durumda. Kahramanmaraş’ta 4 un fabrikamızdan üçü tamamen kullanılamayacak durumda. Gaziantep’te 2-3 hasarlı un fabrikası var. Adıyaman, Adana ve Elazığ’da da hasarlı durumda değirmenlerimiz var. Bunların bir kısmının belki geri dönüşü olmayacak, bir kısmı da orta vadede düzeltilecektir. Ama diğer fabrikaların yüksek kapasitelerinden dolayı üretimde eksiklik olacağını düşünmüyorum” diyor.

İstihdam kaybı yaşıyoruz

Deprem sonrası un ihracatını durdurduklarını dile getiren Özmen, “Öncelikli olarak iç piyasaya odaklanmış durumdayız” diye de ekliyor.

Hem Erhan Özmen hem de OBA Makarna CEO’su Alpaslan Özgüçlü deprem felaketiyle birlikte ciddi istihdam kayıpları yaşandığına dikkat çekiyor. Alpaslan Özgüçlü, depremin ardından hem enerji kesintisi hem de personel sıkıntısı dolayısıyla deprem bölgesindeki 5 makarna fabrikasında üretime 6-20 Şubat arasında 15 gün ara verildiğini söyledi. Bu süre zarfında makarna tedariki depolardaki mevcut stoklardan karşılandı.

Depremin gıda fiyatlarına etkisi

On binlerce canı yitirdiğimiz bir dönemde bu konu belki absürt gelebilir ama bir yandan da gıda enflasyonu herkesin merak ettiği bir gerçek.

Bölgenin tarımsal üretim çeşitliliği ve hasılaya katkısı göz önüne alındığında depremin gıda fiyatlarına yansıması kaçınılmaz. Ama enflasyona etkisinin hangi oranda olacağı biraz da depremin yaralarının nasıl ve ne kadar sürede sarılacağı ile alakalı.

Eğer kırsalın öncelikli ihtiyaçları acilen tedarik edilir ve üreticilerin kırsalda kalmasını ve üretimini sürdürmesini sağlayacak koşullar kısa sürede temin edilebilirse enflasyonun etkisi sınırlı kalacaktır.
Aksi takdirde gıda enflasyonunda hem arz kaynaklı hem de spekülatif etkileri ziyadesiyle görebiliriz.

Üretim ve ihracatta düşüş uyarısı

Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Muhammet Öztürk, hububat, bakliyat ve yağlı tohumlar sektörünün portföyündeki pek çok ürünün bu coğrafyada üretildiğini hatırlatırken, mevcut süreçte üretim ve ihracatta bu yıl kısmi bir düşüş yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.

Öztürk, “2022 yılında sektörün ülke genelindeki 11.4 milyar dolarlık hububat, bakliyat ve yağlı tohumlar ihracatının yüzde 38’ine denk gelen 4.3 milyar dolarını bu kadim coğrafya gerçekleştirdi. Yaşanabilecek bölgesel üretim düşüşlerini 2024 yılında aşacağımız inancındayız” diyor.

Paketleme tesisleri ağır hasar aldı

Deprem bölgesinin ekonomisinde tarım ve gıdanın payı büyük. Geçen haftaki yazımızda bölgenin tarımsal üretimi ve hasılasına yönelik verileri paylaşmıştık.

Türkiye’nin toplam yaş meyve ve sebze ihracatının yaklaşık yüzde 20’sinin gerçekleştiği afet bölgesinde narenciye başta olmak üzere bazı ürünlerin hasadı da depremden dolayı sekteye uğradı. Hatay’da dalında kalan narenciye toplanmayı bekliyor ama depremde yaşanan kayıplar ve göç furyası hasadı kısmen durdurdu. Buna ek olarak birçok meyve-sebze paketleme tesisinin yıkılması/ağır hasar alması ihracatı sekteye uğrattı.