09 Ekim 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
16.08.2024 04:52

Plan mı pilav mı?*

28 Haziran tarihli yazımda gelir ve servet eşitsizliğinin enflasyonla mücadeleyi ne kadar zorlaştırdığından bahsetmiştim. En tepedeki %20’nin “servetin %80’ine, gelirin ise yarısına” sahip olması nedeniyle aşağıdaki eşitsizlik tablosu ortaya çıkmıştı:

İki hafta önce Boğaziçi Üniversitesi’nden Yavuz Selim Kaçmaz, Tolga Umut Kuzubaş, İslam Tarlacı ve Orhan Torul çarpıcı bir araştırma yayınladılar. Akademisyenler TÜİK verilerinden faydalanarak eşitsizliği bu kez üç kategoride incelemişler. Araştırma 2002-2022 arasında ücret, gelir ve tüketimdeki eşitsizlikleri inceliyor.

2018 sonrasında karşılaşılan üç büyük şokun bu eşitsizlikleri önemli ölçüde etkilediği görülüyor. Bu gelişmelerin ikisi “ev yapımı” biri ise küresel. İlki 2018 yazında yaşanan ve “Rahip Brunson krizi” olarak bilinen kur şoku. İkincisi dünyayı etkileyen Covid salgını. Sonuncusu ise 2021 Eylül ayında başlayıp genel seçimlere kadar sürdürülen sıra (akıl) dışı ekonomi politikaları. Bu üç gelişme 2002-2022 arasındaki serinin son beş yılını çok daha ilginç hale getiriyor.

Araştırmanın üç başlığı var:

1. Ücret Eşitsizliği Düşmeye Devam Ediyor

Araştırmaya göre ücret eşitsizliği uzun süredir azalıyor. İlk okuduğunuzda bu oldukça iyi bir gelişme gibi görünse de detaylara girince son yıllarda sıkça duyduğunuz “Bir gün herkes asgari ücretli olacak” sözünün sağlaması olduğu görülüyor. 20 yıl önce ortanca (medyan) ücret asgari ücretin 1.7 katına yakınken artık 1.1 katına inmiş. Üstelik bu 2022 verisi. 2023 ve 2024’te asgari ücrete yapılan reel artışlarla bu oranın daha aşağı gelmiş olması mümkün. Asgari ücretin %105’inden daha az kazananların oranı 2002’de %25 civarındayken 2022 sonunda %45’e yükselmiş.

Araştırmadaki önemli tespitlerden biri de yükseköğretim mezunlarının ve beyaz yaka çalışanların ücretleri hakkında.

Ülkemizde 25-64 yaş arası nüfusta üniversite mezunlarının oranı 2002 yılında %10 civarındayken bugün %25’e yükselmiş. Açılan üniversitelerle ve yaygınlaşan yükseköğretimle eğitimde nicelik olarak önemli bir iş başarmışız.

Ancak nitelikli istihdama olan talebin muhtemelen üniversite mezun sayısındaki artışın çok altında kalmasıyla ücretler üzerinde aşağı yönlü baskı oluşmuş. Üzerine kötü ekonomi politikaları ve Covid ile geçen 2018-2022 arasındaki beş yıllık dönem gençlerin istihdamdaki şanslarını iyice azaltmış. Özellikle 2018 ve sonrası mezun olan gençlerin kariyer başlangıçları engelli koşuya dönüşmüş. Torul ve arkadaşlarının araştırmasındaki grafikler gençlerin işlerinin geçmişe göre ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor.

Üniversite mezunları ve beyaz yaka çalışanların ücretlerinin asgari ücrete oranındaki ilk önemli düşüş 2015 yılında enflasyonun oldukça üzerinde arttırılan asgari ücret sonrasında gerçekleşmiş. 2018 ve sonrasındaki düşüşlere ise yazının başında belirttiğim üç önemli olay neden olmuş.

Üniversite mezunlarının ortanca (medyan) ücreti bundan 10 yıl öncesine kadar asgari ücretin 3 katından fazla iken 2022 yılında iki katın altına düşmüş. Üniversite mezunlarının istihdamdaki payları ise çarpıcı şekilde artmış. 2002 yılında her sekiz çalışandan biri üniversite mezunu iken bugün yaklaşık her üç çalışandan biri üniversite mezunu haline gelmiş. Üniversite mezunlarının ortanca (medyan) ücretinin asgari ücrete oranı ise 2015 sonrasında %40’tan fazla düşmüş. Daha düşük eğitimli gruplarda ise aynı dönemde göreli ücret düşüşü %10’da kalmış. Nitelikli istihdam artışının üniversite mezun sayısına yetişememesinin yanı sıra muhtemelen bu tür işleri bulamayan üniversite mezunlarının düşük ücretli niteliksiz işlere talip olması bu tabloyu ortaya çıkarmış.

Benzer tablo beyaz yaka çalışanlar için de tekrarlanmış. Beyaz yakalıların istihdamdaki payları artsa da 2015 sonrasında asgari ücret cinsinden ücretleri %50’den fazla düşmüş.

2002 yılında 1.6 milyon olan üniversite öğrenci sayımız bugün 6.5 milyona yükseldi. Bu öğrencilerin önemli kısmı mezun olunca beyaz yaka olarak adlandırılan işlere talip olacaklar. Oysa ülkemizdeki istihdamın büyüklüğü 33 milyon kişi. Beyaz yaka olarak çalışanlar ise 4 milyon civarında. Araştırmacılar asgari ücretteki reel artışlar ve üniversite mezun sayısının artmasıyla “Üniversite priminin” çok azaldığını ortaya koymuşlar.

Araştırmacılar aşağıdaki soruları sormuşlar: “Üniversite okumanın getirdiği ücret avantajı azalmaya devam ederse gençler üniversite eğitimini hala değerli bir yatırım olarak görecek mi?

Bu durum, Türkiye’nin halihazırda karşı karşıya olduğu beyin göçünü ne ölçüde artıracak?”

Bu tablo gençlerin umutlarını köreltip şanslarını yurtdışında aramalarına neden oluyor. Eğitimde ve istihdamda büyük bir verimsizlik ortaya çıkarıyor. YÖK verilerine göre 2023 yılında hukuk fakültelerinde okuyan 75 bin öğrenci var. Halen baroya kayıtlı olan da 185 bin avukat var. İşletme fakültelerinde ise 250 bin öğrenci var. Sizce önümüzdeki yıllarda bu kadar avukata ve işletme mezununa ihtiyacımız olacak mı?
Acaba siyasetten bağımsız çalışabilen bir Devlet Planlama Teşkilatı’mız olsaydı bu kadar üniversitenin açılmasına olur verir miydi? Tabii ki bunun planlama hatası değil siyasi bir tercih olduğunu hepimiz biliyoruz.

2. Gelir Eşitsizliği: Yakın Zamanda Tersine Dönen Karmaşık Bir Tablo

Araştırmacılar ücret eşitsizliği azalırken gelir eşitsizliğinin daha karmaşık bir tablo çizdiğini belirtiyorlar. Ücret hesaplamalarına dahil edilmeyen sermaye geliri ve girişimci geliri gibi emek dışı kalemler nedeniyle son dönemde gelir eşitsizliğinde bozulma tespit ediyorlar. Bu eğilimi etkileyen üç önemli nedeni de aşağıdaki gibi özetliyorlar: Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının varlıklı hanelere yarar sağlaması.
Kira, faiz ve işletme kazançlarının üst gelir gruplarında yoğunlaşması.

Ekonomik dalgalanmada üst gelir gruplarının yatırımlarını ve servetlerini koruyarak gelir pozisyonlarını iyileştirmesi.

Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim, bazı varlık sınıflarında enflasyonun oldukça üstünde gerçekleşen artışlar zaten bozuk olan servet ve gelir dağılımımızı daha da bozdu. TCMB ve TÜİK verilerinden faydalanarak oluşturduğum grafikte 2015 sonrasında bazı varlık sınıflarının getirilerindeki büyük farklılaşmayı görebilirsiniz.

2015 yılı başında 100 olan enflasyon endeksi bugün 960’a yükselmiş. Aynı dönemde konut fiyatları endeksi 1.770’e, döviz fiyatları endeksi 1.340’a yükselmiş ve enflasyonun oldukça üstünde getiri sağlamış. O günden bu yana Türk lirası mevduatta kalan yatırımcılar ise reel olarak neredeyse varlıklarının yarısını kaybetmişler. Varlık sınıfları arasındaki ayrışmanın en belirgin kısmı 2021 Eylül sonrasında sıra (akıl) dışı ekonomi politikalarının hayata geçirilmesi sonrasında oluşmuş.

Gençler yanlış eğitim planlaması ve asgari ücret odaklı gelir politikaları nedeniyle istihdamda büyük bir açmazla karşılaştılar. Yanlış ekonomi politikaları nedeniyle de konut ve otomobil gibi varlıklara ulaşma ihtimalleri de iyice azaldı.

3. Tüketim Eşitsizliği: Şaşırtıcı Bir Artış

Araştırmanın çarpıcı bulgularından biri de “tüketim eşitsizliğinin” gelir eşitsizliğini önemli ölçüde aşması.
Grafikte toplumun en zengin %10’luk kesiminin dayanıklı tüketim mallarına yönelik harcamalarının 2018 sonrasında oransal olarak artışı görülüyor.

Araştırmacılara göre bu durum, daha varlıklı hanelerin servetlerini yüksek enflasyona karşı fiziksel varlıklara yatırım yaparak korumaya çalışmasının bir sonucu. Enflasyonun yükselmeye başladığı dönemlerde varlıklı kesimler krediye çok daha kolay erişiyorlar. Ekonomik büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan politikalar, halihazırda daha güçlü bir finansal konumda olan gruplara orantısız bir şekilde fayda sağlıyor.

Ekonomiyi ve enflasyonu sadece Merkez Bankası’nın ve para politikasının bir alanı olarak gören yaklaşım eşitsizlikleri arttırıp emeğin değerini düşürüyor. Eğitimin ve istihdam sağlayan tüm sektörlerin siyasetten ve popülizmden bağımsız bir şekilde ülkenin gelecekteki potansiyeline göre planlanması şart.

Siyasetin ve iş dünyasının emeğin değerini ölçmek için baktığı tek gösterge de asgari ücret olmamalı. Nitelikli çalışanların tecrübeleri arttıkça, kariyerleri yükseldikçe asgari ücretten uzaklaşabilmeleri gerekiyor ki umutlarını ve hayallerini koruyabilsinler.

Plansız eğitim ve sadece asgari ücrete odaklı gelir politikaları gençlerin kaderlerini okuyarak değiştirme hayallerini ellerinden alıyor.

Son sözü yine araştırmacılara bırakalım:

“Türkiye ekonomik zorluklarla mücadele etmeye devam ederken, politika yapıcıların eşitsizlikteki bu nüanslı eğilimleri dikkatle değerlendirmesi gerekiyor. Ücret farklılıklarını ele almak önemli, ancak toplumun tüm kesimlerinin ekonomik belirsizlik karşısında yaşam standartlarını koruyabilmesini sağlamak da bir o kadar önemli.”

Araştırmanın bağlantısı: https://web.bogazici.edu.tr/torul/kktt.pdf

Araştırmanın Türkçe özeti: https://web.bogazici.edu.tr/torul/yakin-donemdeki-esitsizlikler/


*Plan mı Pilav mı?

Bütçe Kanunu değişiklik görüşmeleri

TBMM, 12 Şubat 1963

Adalet Partisi adına Urfa Milletvekili Kadri Eroğan; “Binaenaleyh aziz arkadaşlarım, büyük hayale kapılmayın. 10 yıl programsız, plânsız diye bir iktidarın başı yendi; bu defa da program, plân diye Halk Partisi kendi başını yiyecektir. (Gülüşmeler) Millet; bıktım artık plân plân, biraz da pilavdan bahset İsmet Paşa, diyor.”