25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
12.11.2021 04:30

‘Dijital göçebelik’ yeni neslin çalışma modeli

Madem dijital çağdayız, hazır Facebook da Meta ile bize yeni bir evren vaat ederken, çevrim içi işler de iyice büyümüşken masa başı bir ofis işinde çalışmak çok sıkıcı değil mi? Z kuşağı için ‘dijital göçebelik’ artık en popüler çalışma modeli olacak gibi…

Bu dijital çağda 30-35 yaşın altındakilere ve hatta çalışma hayatına yeni yeni katılmaya başlayan Z kuşağı temsilcilerine alışılmış kalıplarda iş yaptırmak çok zor. Bunu ‘dayı’lar gibi genç nesli eleştirmek için (çıkar telefonunu) söylemiyorum. Bugün ben de 20’lerimde olsam klasik Sabah 9-Akşam 6 işi yapmak istemezdim. Çünkü dijital çağın sunduğu özgürlüklerden biri de sabit mesai saatleri ya da binalara bağlı olmadan çalışabilmek. Bu özgür çalışma modeline ‘dijital göçebelik’ deniyor. Dijital göçebelik aslında bir meslek değil. Bir mesleğin yapılış biçimi. Yani hangi kuşaktan olursa olsun, bir mesleği ya da zanaatı olan birçok insan sıkça seyahat ederek, bulunduğu yerdeki kafe, ortak çalışma ofisleri ya da kütüphane gibi yerlerden bilgisayarları ile çalışma hayatına katılabilir. Bunun için de pandemi sonrası hayatımıza giren ‘uzaktan çalışma’ kavramına uygun bir mesleğinizin olması ilk şart. Yazılımcılar, tasarımcılar, dijital pazarlamacılar, metin yazarları, çevirmenler, proje yöneticileri, finansçılar, influencer’lar hatta kitap editörleri pekala işlerini kışın tropik kentlerden, yazın sayfiye beldelerinden yapabilir. Bu meslekler genel olarak dijital çağa uygun ve geleceği olan işler. O nedenle de gelir profili düşük olmayan meslekler. 

Mutsuz çalışan yok, verimli çalışan var

Bu çalışma modeli öncelikle çok daha yaratıcı. Çünkü ofis ortamında sabit saatlerde somurtarak çalışmanın yerini, işini bir an evvel ve temizce bitirmenin heyecanı alıyor. Zaman yönetimi kendinizde olduğu için de daha çok sosyal aktivite alanınız oluyor.  Sakın bu anlattıklarımı teorik bir özlem ya da 2050’lerde gerçekleşecek bir ütopya zannetmeyin. Bugün Türkiye’de bile İstanbul’un karmaşasından kaçıp, bir Ege kasabasında bilgisayar başında ‘götürü dijital işlerle’ uğraşan birkaç arkadaşım var. Hatta bir tanesi Bostancı’daki evinden her gün Maslak’a giderek yaptığı işi, şimdi Kaş’ta kiraladığı mütevazı bahçe katından yapıyor. Her akşam saat 6’da bilgisayarını kapattığı an ‘dijital göçebelik’ sistemine şükrettiğini söylüyor. Dövizdeki hızlı yükseliş nedeniyle yurtdışına iş yapan yazılımcıların da kapışıldığını biliyoruz. Son araştırmalara göre de dünya genelinde 35 milyon civarında dijital göçebe var. Bu da yaklaşık Kanada nüfusu kadar bir büyüklük. Hatta bu dijital göçebelerin hepsinin geçerli bir mesleği olduğu dikkate alınırsa, işsizlik oranının sıfıra yakın olduğu, gelir düzeyinin de bayağı yüksek olduğu bir ‘refah toplumundan’ bahsediyoruz. 

Özgürleşen çalışanları ofise sokmak zorlaştı

ABD’deki araştırmalar, son pandemi deneyimi sonrası uzaktan çalışmanın tadını alan beyaz yakalıların tekrar ofis ortamına giremeyeceğini ortaya koyuyor. Madem dijital çağdayız, hazır Facebook da Meta ile bize yeni bir evren vaat ediyor, çevrimiçi işler de büyük bir ivme ile ilerlerken bu göçebeliğin tadını çıkarmak Z kuşağı’na bence çok cazip gelecek. Haa buradan teorik olarak geleceğin iş modeli bu. “Haydi hem gezip eğlenin, hem de zevkle çalışarak iyi para kazanın” demek bana düşmez. Başta da dediğim gibi dijital çağa uygun geçerli bir mesleğe sahip olmak ve iyi bir yabancı dil bilmek ilk şart. Yani apartmandan bozma üniversitelerin sıradan bölümlerini bitirip de ‘Ben dijital göçebe olacağım’ demek biraz zor. Ayrıca önce tam zamanlı bir işte çalışıp, işinizden ayrılmaya karar vermeden önce belli bir müşteri portföyü oluşturmanız lazım. ‘Ben artık filanca kasabada yaşıyorum, işlerinizi kendim aynen yapmaya devam edebilirim’ dediğinizde kaç kişinin sizinle geleceği önemli.