22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
03.09.2021 04:30

Yüzümüz yüzünden başımıza gelenler

Amerikan liberter hareketinin önemli isimlerinden Henry David Thoreau, 1840’larda dönemin bütün çağdaş nimetlerini (ve dolayısıyla devlet otoritesini) reddederek Massachusetts’teki Walden Gölü kıyısındaki bir kulübede özgür ve müstakil bir yaşamı tecrübe etmeye karar verir. İki yıla yayılan bu süreci Türkçeye de “Walden: Ormanda Yaşam” ismiyle çevrilen kitabında ayrıntılarıyla anlatır. Ne yazık ki bu sivil itaatsizlik deneyi pek istediği gibi gitmez ve nihayetinde “modern yaşamına” geri döner. Thoreau’nun 19. yüzyılda kendini ormana atacak denli dertlendiği otorite, bugünkü devletlerin gündelik yaşamdaki varlığı ve birey üstündeki tahakküm gücüyle kıyaslandığında önemsenmeyecek kadar düşük profilli kalıyor. Sebebini, satırları arasına sıkışan bir tespitte buluyoruz: “İnsanlar araçlarının aracı haline gelmiş durumda.” Kanadalı İletişim Bilimci Marshall McLuhan ise Thoreau’dan bir asır sonra çok daha isabetli bir kehanette bulunmuştu: “Önce biz aletlerimize (araçlarımıza) şekil veririz, sonra onlar bizi şekillendirir.” Bilim-kurgu yapıtlarının vazgeçilmez temalarından “yüz tanıma” teknolojisinin hayatımızdaki seyrini bu iki alıntıyla değerlendirmek kaçınılmaz. Zira ilk başlarda son derece faydalı işlevlere vesile olan bu yöntem, bugün bireyleri takip ve kontrol adına en kudretli silaha dönüşmüş durumda. ABD / Stanford Üniversitesi’nden Michal Kosinski’nin 2021’de yayınladığı çalışma, bu konuda gelinen noktanın ürpertici örneklerinden birini oluşturuyor. Sosyal ağlar üzerindeki 1 milyon profil üstünde yürütülen araştırmada, yaygın olarak kullanılan ticari bir yüz tanıma algoritması ile kişilerin “politik görüşünün” ve “cinsel yöneliminin” yüzde 72 oranında tutarlılıkla tespit edilebildiği ortaya çıktı.Bu çalışmanın basit bir algoritma ve sıradan bir dizüstü bilgisayar ile yürütüldüğü hatırlandığında, gelişmiş bir sistem ile yapılabilecekleri hayal etmek dahi zorlaşıyor.

Kaçma imkanı yok

Sosyal ağlardaki bu devasa veri yığını sadece akademisyenlerin ilgisini çekmiyor elbette. Örneğin geçen sene, ismi o ana dek hiç gündeme gelmemiş Clearview adlı bir şirketin Facebook, Twitter, Instagram ve Youtube’dan -bu platformların kurallarına aykırı yöntemlerle- toplayıp analiz ettiği kullanıcı verilerini 600’den fazla özel şirkete ve kamu kurumlarına sattığı ortaya çıkmıştı. Söz konusu kurumlar arasında emniyet teşkilatı ve ordu da bulunuyordu. Clearview’ın izini süren araştırmacılar girişimin sermayedarı olarak benzer birçok tartışmalı konuda gündeme gelen Amerikalı Yatırımcı Peter Thiel’ın ismine ulaşmış ancak Thiel bu iddiaları reddetmişti. Clearview ABD’de yoğun tartışmalara sahne olsa da veri toplama ve sunma hizmetini hala sürdürüyor. Bu tip verilerin istismarının nelere yol açabileceği 2010 yılında hem Donald Trump’ın ABD Başkanlığı seçimi hem de Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkmasına sebep olan Brexit referandumu sırasında bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Cambridge Analytica adlı şirket, Facebook’ta sahte bir anket ile topladığı 50 milyon profilin manipülasyonuyla yürüttüğü iletişim kampanyasında bir anlamda tarihin akışını değiştirmeyi başarmıştı. Endişe verici bu gelişmelerin dizginlenmesinde en büyük rolü, yine bizzat bu teknolojileri geliştirenler üstleniyor. Örneğin 2018 yılında Google, “Project Maven” adlı projede yapay zeka konusundaki birikimini ABD Ordusu’nun silahlı insansız hava araçlarında daha tutarlı hedefleme yapmak üzere kullanmaya kalkınca, algoritmayı geliştiren mühendis ekibi bir protesto metni eşliğinde topluca istifa etmişti. CEO Sundar Pichai bu gelişmenin ardından şirketin bir daha insana zarar verebilme ihtimali olan bir projede asla çalışmayacağını garanti eden bir karar almak zorunda kalmıştı. Amazon ve Microsoft çalışanları da benzer şekilde geliştirdikleri yüz tanıma teknolojilerinin  kamu kurumlarına satışının “insan haklarına aykırı kullanıma sebep olma ihtimali” yüzünden durdurulması konusunda baskı yaparak başarıya ulaşmıştı.

Lazer güdümlü direniş

Yüz tanıma teknolojisini en yoğun kullanan devletlerin başında Çin geliyor. Ülkenin her köşesindeki yüz milyonlarca kameraların yanısıra emniyet güçlerinin her an taktığı özel kameralı gözlükleri durmaksızın veri toplayarak (f)işliyor. İnsan hakları ihlalleriyle gündeme gelen Uygur Türkleri’ne yönelik yaptırımlarda da bu “teknik” önemli bir paya sahip. Öyle ki geliştirilen yeni bir “çözüm”, kalabalıklar arasında “etnik özelliklerine göre” Uygurları tespit ederek güvenlik güçlerine raporluyor. Bu güce karşı en yaratıcı mücadele yöntetmlerinden biri, 2019 yılında Hong Kong’un Çin karşıtı protestolarında ortaya çıkmıştı. Yüz tanıma algoritmalarınca tespit edilip fişlenmek istemeyen göstericiler kameralara doğrulttukları “lazer işaretleyiciler” (laser pointer) ile bütün sistemi dize getirmeyi başarmıştı. Ardından bu “silah” dünyanın hemen her yanındaki eylemlerin ortak paydasına dönüştü. Bu karşı mücadele paralelinde yepyeni bir sektöre de ilham verdi. Bugün onlarca girişim, yüz tanıma amaçlı hizmet veren kameraları yanıltmak üzere maskeden kolyeye, gözlükten monta kadar pek çok kıyafet ve aksesuar satıyor. Yine de bu tip çözümlerin bireysel çabaların ötesine gitmeyeceğini tahmin etmek güç değil. Biyometrik verilerin yol açabileceği en umulmadık tehlike ise NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilme kararıyla ortaya çıktı. Afgan ordu ve güvenlik güçlerininin giderlerini karşıladığı yıllarda sahte kimliklerle maaş alanların yaygınlaşması üzerine ABD, herkesin 40 farklı biyometrik verisini içeren devasa bir veri tabanı oluşturuldu. Ve akıl almaz bir ihmal sonucu bütün emniyet, istihbarat ve ordu mensuplarını kapsayan bu bilgi seti, geri çekilme sırasında Taliban yönetiminin eline geçti. Büyük bölümü halen ülkede bulunan ve sayısı milyonlarla ifade edilen bu grubun kaderi kelimenin tam anlamıyla “meçhul”. Her an biraz daha kıymetlenen kişisel verilerin bu nispeten sahipsiz halinin gelecekte çok daha büyük sıkıntıların öznesi olacağına şüphe yok gibi.

Çin’de çocukların haftada 3 saatten fazla dijital oyun oynaması yasaklandı

  • Bireysel konut kiralama hizmeti Airbnb’nin CEO’su Brian Chesky, farklı ülkelere dağılmış portföylerinde 20 bin Afgan mülteciyi ücretsiz ağırladıklarını açıkladı.
  • Araştırma şirketi Deloitte’un finans sektörü yöneticileri ile gerçekleştirdiği ankette katılımcıların yüzde 76’sı önümüzdeki 5 ile 10 yıl arasında dijital varlıkların itibari paraların yerini alacağını iddia etti. Bu sürecin önündeki en büyük engel olarak finansal altyapı eksikliği gösterildi.
  • Twitter’ın Kurucusu Jack Dorsey’nin CEO’su olduğu dijital ödeme çözümü Square, merkeziyetsiz bir Bitcoin borsası üzerinde çalıştığını duyurdu. Sistem tamamen açık kaynaklı, ön-izinsiz ve her para birimine açık olacak.
  • VISA, NFT alanındaki en popüler gruplardan CryptoPunk’a ait 7610 kodlu dijital sanat eserini 49.5 ether (yaklaşık 150 bin dolar) karşılığında satın aldı.
  • Yeni Apple ürünlerine yönelik güvenilir “dedikodularıyla” tanınan MacRumors sitesi, iPhone 13’ün alçak yörünge uydularıyla bağlantı kurma özelliğine sahip olacağını öne sürdü. Böylece 4G ya da 5G gibi mobil ağların olmadığı yerlerde uydu üzerinden iletişim mümkün olabilecek.
  • Güney Kore, uzun süredir üstünde çalıştığı ve kamuoyunda “Anti-Google Yasası” olarak bilinen yasa tasarısını oylamaya sundu. Yasa Apple ve Google gibi uygulama platformu işleten şirketlerin uygulama geliştiricilere kendi ödeme altyapılarını kullanma dayatmasını yasaklıyor.
  • Çin’de çocukların dijital oyun oynamalarına yönelik kısıtlama devreye girdi. Buna göre 18 yaşından küçükler sadece akşam 8 ve 9 saatleri arasında ve haftada toplam en fazla 3 saat oynayabilecek. Çin devleti oyunların gençleri bağımlı hale getirdiğini ve sorumluluklarından uzaklaştırdığını iddia ediyor.
  • Google’ın çatı şirketi Alphabet’in drone ile teslimat yapan girişimi Wing, ikinci yılının sonunda 100 bininci teslimatını gerçekleştirdi. Firmanın sürücüsüz araç geliştirme üzerine uzmanlaşan bir diğer girişimi Waymo, ABD’nin San Francisco şehrinde Jaguar işbirliğiyle sürücüsüz taksi hizmeti vermeye başladı.
  • Getir’in kurucu ortağı Nazım Salur, Twitter hesabından yaptığı açıklamayla Getir olarak 2013 yılında Doğuş Holding ve Güney Koreli SK Group ortaklığıyla kurulan e-ticaret platformu n11’e yatırım yapacaklarını duyurdu.
  • E-ticaret çözümü sunan Shopify ile işbirliğine giden sosyal ağ TikTok, paylaşımlar üzerinden doğrudan satış yapabilme imkanı sunmaya başladı.
  • Londra merkezli OnlyFans sitesi, geçtiğimiz hafta duyurduğu „pornografik içerik üreticilerini yasaklama” kararını protestoların ardından geri aldı.
  • Singapur Ulusal Üniversitesi, bluetooth ve wifi sinyallerini bedende dağıtan materyaller içeren özel bir kıyafet serisi tasarladı. Bu kreasyon radyo dalgalarını taşıdığınız cihazlar üzerinde 1.000 kat daha iyi yansıtarak pil tüketimini de düşürüyor.
  • Piasecki Aircraft ve hidrojen yakıt girişimi HyPoint işbirliğiyle dünyanın ilk hidrojen-elektrikli helikopteri geliştirildi. Yeni hava aracı kilogram başına 2 bin watt güç üretebiliyor. Bu oran geleneksel helikopterlerin üç katına denk geliyor.
  • Savunma ve havacılık sektöründe hizmet veren Collins Aerospace, bir uzay aracı için yaşam destek  üstünde çalıştığını duyurdu. Bu sayede ismi açıklanmayan bir girişimin özel bir uzay istasyonu geliştirdiği ortaya çıktı. Potansiyel adayların başında Axiom Space şirketi geliyor.
  • Çin Ulusal Doğal Bilimler Vakfı uzayda birleştirilecek modüllerden oluşacak kilometrelerce uzunluğunda bir uzay aracı üzerinde çalıştığını açıkladı.
  • İrlanda merkezli Luminate Medical, kemoterapi sürecinde saç dökülmesini engelleyecek bir yöntem geliştirdi. Cep telefonundan kontrol edilen kask benzeri bir başlığı temel alan çözüm, seans sırasında kana karışan ve saç köklerini zayıflatan kimyasalların baş bölgesine erişmesini mekanik bir sıkıştırmayla engelliyor.
  • Bir grup biyohacker tarafından kurulan “The Open Insulin Foundation” (Açık İnsülin Vakfı), bedeli sürekli yükselen sentetik insüline alternatif olarak doz başına 6 dolar maliyetli bir seçenek üretmeyi hedefliyor.
  • Japonya / Osaka Üniversitesi 3D yazıcıyla dünyanın ilk Wagyu etini üretmeyi başardı. Japon ineklerinden elde edilen Wagyu biftekleri kendine has yağ dokusuyla dünyanın en pahalı eti olarak biliniyor.
  • ABD / Chicago Üniversitesi’nde yürütülen bir çalışma kapsamında, insan bedenindeki yağ düzenlemesinden sorumlu FTO molekülü patates tohumuna eklenerek yüzde 50 daha büyük mahsül alınması sağlandı.
M. Serdar Kuzuloğlu
M. Serdar Kuzuloğlu