22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
14.06.2024 04:37

İnsülinin dozunu artırıp diyabetten kurtulamazsınız

Dr. Mark Hyman: Bu hafta diyabet, prediyabet ve obezite için geçmişten bugüne başvurulan çözüm yöntemlerine değineceğiz. Konuğum araştırmacı gazeteci Gary Taubes.

18 ve 19’uncu yüzyıllarda, hatta 20’nci yüzyılın başlarında diyabet ender görülen bir hastalıktı ve tedavisinde yağ oranı yüksek hayvansal gıdalar kullanılıyordu. Ancak 1920’lerde insülinin keşfedilmesiyle bu uygulama değişti ve hastalara karbonhidrat ve bol miktarda insülin verilmeye başlandı. Bu durum birçok komplikasyonu beraberinde getirdi.

Bugün ise bir diyabet salgını var. 1800’lerde son derece ender rastlanan hastalık günümüzde her dokuz Amerikalıdan birinde görülüyor. Şu ana kadarki tedavi yöntemleri başarılı olmuş görünmüyor.

Aslında yaşananlar hem ilaç kullanıp başka şeye odaklanmamanın hem de gıda şirketlerinin ultra işlenmiş gıdalarının sonucu. Neticede ergen çocukların dörtte birinde prediyabet veya Tip 2 diyabet var. Yetişkinlerin dokuzda birinde görülüyor. Bazı ülkelerde bu oran dörtte bire çıkıyor.

Üstelik azalmıyor ve bu durumu kabullenip yönetme yolu bulmamız gerektiği söyleniyor. Sonuçta ilaç miktarı, dozu ve sıklığı sürekli artıyor. İnsülin en çok başvurulan yöntemlerden biri. Halbuki birçok bilimsel araştırma asıl meselenin şeker olduğunu söylüyor. Bu yüzden diyabeti ve ona bağlı komplikasyonları ortadan kaldırmak istiyorsak kan şekerini kontrol etme konusunda çok daha agresif davranmalıyız. Ama bu agresiflik ilaç dozunu artırmak olmamalı çünkü birçok yöntemde insülin daha da yükseliyor ve tedavi sonucunda insanlar ya ölüyor ya da kalp krizi geçiriyor.

Temel sorunlardan biri şu: Hastalığı yanlış tedavi ediyoruz çünkü diyabeti başlarda yanlış anlamıştık. Bu hastalık aslında insülin eksikliği anlamına gelmiyor. Hatta Tip 1 diyabet haricinde, vakaların yüzde 95’inde insülin fazlası görülüyor.

Gary, sen bu hastalığın tarihini araştırdın ve bugüne kadarki tedavi yöntemlerine hakimsin. Bize neler olduğunu anlatır mısın?

Gary Taubes: 1960’lardan bu yana diyabette 6,7 kat artış var. Bu kadar kısa sürede yaşanan bu denli büyük değişimin genetik kaynaklı olmadığı kesin. Yaşam tarzı da tek etken olamaz. İlaç tedavisi başlayalı 100 yılı aşkın süre olsa da hala ilerleyen bir kronik hastalık olarak görülüyor. Bunun en önemli sebebi gereken tedbirlerin alınmayıp tedavinin sadece doz artırımı ve yeni ilaçlar üzerinden ilerlemesi. Çünkü bunu yaparken kan şekerini kontrol altına almayı düşünmüyoruz.

Aslında 1850’li yıllarda uygulanan standart tedavi çok daha etkiliydi. Yağlı et ve yapraklı yeşil sebzeler veriliyor, bir bakıma ketojenik diyet uygulanıyordu. Bu tedavi Tip 2 diyabet hastalarını hayatta tutmak için yetiyor, insülin eksiği yaşayan Tip 1 hastalarında bile ölümü geciktiriyordu.

Dr. Mark Hyman: Hatta bir hekim de tesadüf eseri, idrardaki şekere karbonhidratların yol açtığını bulmuş, bu yüzden bunları tüketmemenin iyi olabileceğini düşünmüştü.

Gary Taubes: 1921’de insülin keşfedilene kadar böyleydi. İnsülin tedavi için ilk kez Ocak 1922’de 13 yaşındaki bir erkek çocukta kullanıldı ve müthiş başarılı oldu. Ayakta duramayacak kadar zayıf olan çocuğun yaklaşık 30 kilo almasını sağladı. Bu yüzden mucize tedavi olarak görüldü ve üretimine başlandı. ABD ve Kanada’daki diyabet uzmanlarının kullanımına sunuldu. Ama bu müthiş keşif işin özünü unutturdu. Karbonhidrat tüketimini kısıtlamak yerine hastaya bol karbonhidrat verip bu zararı insülinle kapatma yoluna gidildi.

Doğru dozu ayarlayamadıkları için ya hipoglisemi nöbetleri ya aşırı doz insülin vakaları görülmeye başlandı. Akut Tip 1 diyabet için mucize olarak görülen ilaç, yan etkileri yüzünden birkaç saat içinde ölümcül olabiliyordu.

Zaman içinde tedavinin abartılı sonuçlarından korunmalarını sağlamak için doğru miktarda karbonhidratı aramaya başladılar. Ancak insanlara, özellikle de çocuklara yeme kısıtlaması getirmenin, mesela dondurmayı ömür boyu yasaklamanın çok zor olduğunu düşünüp istediklerini yemelerine, açığı insülinle kapatmaya karar verdiler.

Dr. Mark Hyman: İnsülin yağ depolama hormonu olduğu için insülin alınca kilo da alınıyor.

Gary Taubes: Evet ama aradan 5-10 yıl geçince komplikasyon yağmuru başladı. Kalp, böbrek sorunları görüldü, bazı vakalarda uzuv ampütasyonu gerekti.

Dr. Mark Hyman: Çünkü insülin vermeye başladığında tansiyon, kilo, trigliserit ve kolesterolün arttığını biliyoruz.

Gary Taubes: Ama onları da ilaçlarla durdurmaya çalışıyoruz. Mesela kolesterole karşı statin kullanıyoruz. Ama kimse durup da bunun nedenini sormuyor.

Yazdığım kitaplarda sorgulamadan kabul etmeye dayalı bu varsayımlara itiraz ediyorum. Hekimler için hiç kolay değil çünkü klasik yaklaşıma karşı çıktığınız anda aforoz edilme ihtimaliniz var. Üstelik geleneksel düşünme tarzını benimseyenlerin profesör, bölüm başkanı, birlik başkanı olma şansı her zaman daha yüksek.

Dr. Mark Hyman: Halbuki düşünce tarzımızı değiştirmemiz gerekiyor çünkü bu hastalık insanlığı, çocukları öldürüyor ve ekonomiyi mahvediyor.

Biraz da kalori konusuna değinelim. Kilo söz konusu olunca hemen kalori meselesi gündeme geliyor. Bütün kaloriler aynı mı?

Gary Taubes: Bence bütün kalorilerin aynı olmadığını en iyi diyabet uzmanları biliyor. Protein, yağ, karbonhidrat gibi makrobesinlerin hepsi vücutta farklı hormon tepkilerine yol açıyor. Bu da metabolizmanın verdiği tepkiyi değiştiriyor ve yağ mı karbonhidrat mı yakacağına, proteini yakıt olarak mı yoksa doku ve hücre onarımı için mi kullanacağına bu işarete göre karar veriyor. Bu yüzen kaloriyi nereden aldığımız önemli.

Yağ depolama süreci ne kadar yediğinizden ve spor yaptığınızdan bağımsız olarak düzenleniyor. Yağ hücreleri yağ dokuyu oluşturuyor. Bu doku ne kadar yiyip spor yaptığınızı değil sadece kandaki glikoz ve trigliseritleri görüyor. Yağın sadece depolanmayıp vücutta parçalarına ayrıştırılması ve hareketli hale gelmesi gerekiyor. Ancak fazla insülin verildiğinde bu süreç engelleniyor.

Dr. Mark Hyman: Üstelik konu sadece kalori de değil. Tip 1 diyabet tedavi edilmemişse bir insan günde 10 bin kalori alıp yine de kilo verebilir. Çünkü insülin eksiği vardır ve bu kalorileri depolayamadığından hepsi hücrelere gidip yakılıyordur.

Gary Taubes: Öte yandan insülin verildikçe hasta kilo alıyor ve kontrol edilmezse ortaya obezite çıkıyor. Üstelik Tip 2 diyabet de obeziteyle yakından ilişkilendiriliyor.

Dr. Mark Hyman: Çok fazla karbonhidrat ve insülin verilince Tip 1 diyabet hastasında bu kez de insülin direnci başlıyor. Sonuçta muazzam miktarda insüline ihtiyaç duyuyor ve neticede çifte diyabet oluyor. Tip 2 diyabeti böyle de adlandırmak mümkün.

Öte yandan bugün diyabet, insülin direnci ve metabolik sağlık konularını çok daha iyi anlamamıza rağmen bu sorunlar giderek artıyor. Şimdi de Ozempic ve benzer ilaçlar çıktı. Bunlar sorunu çözebilir mi?

Gary Taubes: İnsülini bulur bulmaz, “Önce zehri yiyelim sonra panzehri alırız” anlayışını benimsedik. Bir panzehir işe yaramazsa yenisi muhakkak bulunur diye düşündük. İlaç tedavisi hep o an için mükemmel olmadığı ama ilerleme kaydedileceği inancına dayandı. Gerçekten de ilerleme var ve çok başarılı ilaçlar görüldü. Ama bunlar bütün sorunları çözemedi çünkü çoğu yine hastalığın sebebini değil semptomlarını ortadan kaldırıyordu.

Üstelik böyle yaptıkça insanlar obeziteyi ve işe yarayan beslenme odaklı tedavileri anlayamıyor. Neticede hastalar suçlanıyor çünkü kimsenin diyet yapmak istemediği kanaati aşılanıyor.

Dr. Mark Hyman: Halbuki fırsat verilirse bunu yapıyorlar.

Gary Taubes: Kesinlikle, ancak doğru diyeti önerdiğinizden emin olmanız şart. Yanlış bir diyet önerirseniz niye bağlı kalsınlar ki? Ayrıca önleyici tedavilerin bir dezavantajı daha var. Mesela doğru diyetle hastalığın ortaya çıkmasını 10 ila 20 yıl geciktiriyorsunuz ama hastalık görülmediği için bunu deneyimlemiyor, hakkında geri bildirim alamıyorsunuz. Mesela 30 yıl sonra hastalığa yakalanınca bunu ne kadar geciktirdiğini söylemek imkansız.

Elbette bir ilacı kullanan herkes 120 yaşına kadar yaşıyorsa işe yaradığını söyleyebiliriz ama bu gözlemi yapmak için çok uzun süre beklemek gerekiyor. Üstelik kişilerin bunun yanında neler yaptığı da önemli. Neticede insanlar diyet yapmaktan kaçınıyor ve ilaç tedavileri hep üstün görülüyor.

Dr. Mark Hyman: Halbuki değil çünkü birçok komplikasyona yol açıyor.

Gary Taubes: Ozempic ve benzer ilaçlar için de aynısı geçerli. Onlar da insülin gibi başlangıçta mucize ilaç ilan edilebilir ama 10, 20 yıl sonra ne olacağını, mesela gebelerde kullanılınca bebekte ne gibi sorunlar getireceğini, ilacı bırakmanız halinde nasıl sonuçlar ortaya çıkacağını bilmiyoruz.

Obezite birçok kişi için çaresi olmayan bir hastalık. Düşük karbonhidrat ve yüksek yağ içerikli ketojenik diyetin bu konudaki en iyi yaklaşım olduğunu biliyoruz ama çoğu insan bunu bilmiyor ve obezite bu kişiler için inanılmaz bir yük haline gelebiliyor.

Dr. Mark Hyman: Sonra 12, hatta 5 yaşındaki çocuklar Ozempic kullanmaya başlıyor.

Gary Taubes: Bu da bu çocukların 40, 50, 60 yıl boyunca aynı ilacı kullanmaya devam edeceği anlamına geliyor. Bunun onların çocuklarına etkileri bilinmiyor. Diyabet ve obezitede yeni bir patlama görülebilir.

Dr. Mark Hyman: Çünkü yeme alışkanlıkları değişmeden sadece yoğun ilaç kullanımı genetiği değilse de epigenetiği, yani gen ifadesini değiştirebilir.

Gary Taubes: Bu yüzden en iyisi başka çare yoksa ilaçları minimum dozda kullanıp bu dozların etkili olmasını sağlayacak bir diyet uygulamak gibi görünüyor.

Dr. Mark Hyman: Bu da en temelde nişasta ve şekeri azaltıp yağ içeriğini artırmak demek. Örneğin ketojenik diyet uygulayan bir hastam da insülin alıyor ama çok daha düşük dozlar yeterli geliyor.

Gary Taubes: Muhtemelen aynı yöntem yeni ilaçlarla birlikte de işe yarayacaktır. Doğru beslenme yaklaşımını uygulamak istediğimiz kiloda kalabilmek için de çok önemli.

Dr. Mark Hyman: Öyle olsun istiyoruz ancak ilaçlarda genellikle maalesef böyle olmuyor. Çünkü hastalara ilacın yanında kas kaybını önleyecek herhangi bir yaşam tarzı değişimi, diyet önerisi veya egzersiz programı sunulmuyor.

Gary Taubes: Böyle desteklenmediği zaman da ilacın yan etkileri dayanılmaz hale gelebiliyor veya faydasına değmiyor.

Dr. Mark Hyman: Her ilaç tedavisi gibi diyabet ve obezite ilaçları da kimin kullandığına ve nasıl kullanıldığına göre etki ediyor. Öte yandan diyetin bu gibi yan etkileri yok. Karbonhidrat kısıtlamasıyla 40 kilo, 80 kilo veren hastalarım oldu.

Gary Taubes: Üstelik karbonhidrat özsel, yani olmazsa olmaz bir besin değil. Bu yüzden muhakkak uzak durulmalı. Diyabeti önlemenin birinci yolu buradan geçiyor. Karbonhidrat tüketiminden kaynaklanan semptomların tedavisi için bütün ilaçları kullanmanız gerekiyor.

Dr. Mark Hyman: Çok doğru. Vücut için olmazsa olmaz nitelikte yağ asitleri ve aminoasitler var ancak hiçbir karbonhidrat için böyle bir durum söz konusu değil. Yani vücudun ana yakıtı olarak görülseler de biyolojik devamlılık için bunlara ihtiyaç yok. Vücut başka birçok besinle de işleyişini sürdürebilir.

Önemli olan iyi ve kötü kalori diye bir ayrımın gerçekten var olduğunu ve hepimizin farklı olduğunu anlamak. Mesela ben zayıf olduğum için sadece ketojenik diyet uygularsam çok fazla kilo kaybediyorum. Ama Tip 2 diyabet hastası aşırı kilolu bir kişi için ketojenik diyet harika.

Gary Taubes: Esas sorun ise modern hayatla birlikte karşımıza çıkan, ultra işlenmiş gıda olarak anılan ama aslında gıda bile olmayan maddeler. Çok zararlılar çünkü normalde vücudumuz belli besinlere alışmak için belli bir evrim süreci geçirir. Ancak bugünkü diyetimizde yer alan aşırı şeker seviyesine alışacak vaktimiz olmadı çünkü kısa süre öncesine kadar böyle şeyler yoktu.

Dr. Mark Hyman: Türümüzün tarihi boyunca hiç bu kadar şeker tüketmedik. Hiçbir zaman diyetimizin yüzde 10’u rafine soya yağından oluşmadı. İyiliği kötülüğü bir yana, bu çok hızlı bir değişim.

Gary Taubes: Kesinlikle sorgulanması gerekiyor. Üstelik şeker ve işlenmiş tahılları beslenmemizden çıkarınca gördüğümüz olumlu etkiler, bunların sorun olduğunu söylüyor. Diyet bu yüzden çok önemli. Ekmek, patates ve tatlılardan uzak durulmalı.

Dr. Mark Hyman: Ancak insülin direnci olanların bu yeme isteğini bastırması özellikle zor.

Gary Taubes: Yine de etkisi doğru anlatılırsa insanlar daha fazla çabalayacaktır. “Böyle beslenirsen iyi olacaksın. İlaçlardaki gibi yan etkiler görmeyeceksin. Daha fazla doz, yeni doz, yeni ilaç beklemeyeceksin. Diyalize gerek kalmayacak” diyerek bunu iyi anlatmalıyız.

Yeni diyete alışmak iki-üç ay sürebilir. Sigarayı bırakmak gibi düşünün. Başta biraz zorlansanız da sonra aramayacaksınız. Elbette tercih sizin ama sağlıklı olmanızı istiyoruz. Aksi halde kronik sorununuz devam edecek ve ilaçların sayısız bilinmezi var.

Dr. Mark Hyman: Üstelik diyete dayalı tedavi, komplikasyon getirmiyor. İlerlemeyi hemen görmeye başlıyorsunuz. Ketojenik diyet uygulayanların sadece diyabetle değil kalp hastalığıyla ilgili göstergelerinde de net gelişim görülüyor.

Böyle bir kadın hastam vardı. Prediyabetin yanı sıra kilo veremiyordu. Trigliseriti çok yüksek, HGL’si çok düşüktü. Kolesterolü 300’ü geçmişti. Ayrıca insülin seviyesi çok yukarıda seyrediyordu ve kan şekeri de giderek yükseliyordu. Ketojenik diyet uygulayarak 9 kilo vermekle kalmadı, kolesterolünde 100, trigliseritinde 200 puan gerileme görüldü. Kan şekeri normale döndü. Bu yüzden esas olanın ne yediğimiz olduğunu asla unutmamak gerekiyor.

Gary Taubes: Obezitede de suçu kişinin iradesizliğine atmayı çok seviyoruz. Bunun bir hastalık olduğunu yeni yeni kabul ediyoruz. Ama her zaman bu insanların diyetini değiştirmeyeceği varsayımına takılıp kalıyoruz. Halbuki bunu yapmaları mümkün ve teşvik edilmeleri gereken şey de bu.

Dr. Mark Hyman: İnsanları suçlamanın anlamı yok çünkü ultra işlenmiş gıdaların bağımlılık yaptığını biliyoruz. Beyindeki zevk merkezlerini harekete geçiriyorlar. Bunu beyin görüntülemelerinde tespit edebiliyoruz. Ama en çarpıcı olan, doğru şeyleri yapınca beyin kimyasının, hormonların ve metabolizmanın değişebilmesi ve bu yeme isteklerinin ortadan kalkması.

Aksi halde, tedavi için sadece ilaçlara güvendiğinizde kilo verirken aslında kas kaybediyorsunuz ve genellikle geri aldığınız kilolar yağlardan oluştuğu için metabolizmanız eskisinden daha yavaş hale geliyor. Bu yüzden aynı kiloda kalmak için bile daha az yemeniz gerekiyor ve bunu sürdürmek çok zor. İlaç kullansanız bile bolca protein tüketmek ve kuvvet antrenmanı yapmak şart. Teşekkürler, Gary. Görüşmek üzere. 

Mark Hyman
Mark Hyman