Bumble adlı çevrimiçi flört uygulaması, 2 bin 187 kişiye para ve flört konusundaki düşüncelerini sormuş. Sonuç tamamen duygusal!.. Ankete göre, 18-34 yaş arasındaki her üç gençten biri artık ilk buluşmada bile önce hesabını kitabını yapıyor, bütçesine göre bir mekan belirliyor. Ve ilişki başladıktan sonra da parkta veya sahilde yürüyüş gibi masrafsız buluşmaları tercih ediyor… Bu araştırmanın sonuçlarını okuyunca, gerçekten durum bu kadar vahim mi, kendi gözlerimle görmek istiyorum. Madem ki sahil, madem ki park, Kadıköy-Moda sahili iyi bir seçenek olur diye düşünüp çıkıyorum yola. Hava bir gün öncesine göre yaz gibi, herkes montları, kabanları çıkarmış güneşleniyor. Her yer tıklım tıklım, çimlerin üstü, banklar, deniz kenarı…
“Artık buluşma yerimiz evler ve sahil oldu”
Karşıdan keyifli bir gün geçirdikleri her hallerinden belli genç bir çift geliyor. Bir buçuk yıldır beraberlermiş, ikisi de öğrenci… 21 yaşındaki Mehmet Kuş, Trakya Üniversitesi’nde tarih, 19 yaşındaki Duygu Fidancı Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde otopsi yardımcılığı okuyor. “İlk zamanlarımızda iki günde bir dışarı çıkıp, bir kafede oturabiliyorduk. Şimdi daha çok sahile gelip dolaşıyoruz” diyor Mehmet. Duygu onun bıraktığı yerden alıyor, “Okuyoruz, okuyunca daha zor oluyor tabii… Bir kahve 40 lira, bir tost 30 lira. İki kişi bir kafede oturabilmeniz için cebinizde en az 200-250 lira olması lazım. Bu parayı vermemiz mümkün değil” diyor.
Duygu ailesiyle kalıyor, şanslı… En azından yemekleri evde yiyor. Ama Mehmet, Edirne’de okuyor ve üç arkadaşıyla ortaklaşa bir evde kalıyor. “Evin kirası zaten ayrı bir dert. 1.700 lira. Belki İstanbul’da yaşayanlara ucuz gelebilir ama öğrenci için bu parayı ödemek çok zor. Kirayı mı düşünelim, yemeyi içmeyi mi? Ne yapacağımızı şaşırdık” diyor. Vedalaşıyoruz...
“Birlikte doğum günümü bile kutlayamadık”
Biraz uzağımda görüyorum onları, bir çift sanıp yanaşıyorum yanlarına… Meğer yakın arkadaşlarmış ama bunu bir pot kırdıktan sonra öğreneceğim, birazdan!
23 yaşındaki Mert Toraman, tekstil sektöründe, 21 yaşındaki Ceren Sağlam bir ilaç fabrikasında çalışıyormuş. “Bugün bir yerde oturabildiniz mi?” diye soruyorum. “Oturduk, bir yemek yedik, bir de kahve içtik. Yemek de makarna, et değil. Hepsi bu ve gitti 250 lira!” diyor Ceren, gülüyor! Mert alıyor sözü, “Arkadaşlarla bir yerde oturduğumuzda adam başı en az 150 lira tutuyor. Oysa geçen yıl en çok 60-70 lira veriyorduk… Ben ailemle oturuyorum, evim de var, arabam da… Ama şu anda evlensem ben bile çok zorlanırım” diyor.
Evlensem mi?! “Evlensek demek istediniz herhalde?” diye araya giriyorum. Ceren kahkahayı koyveriyor, “Siz yanlış anladınız sanırım, biz Düzce Üniversitesi Turizm Bölümü’nde beraber okuduk. Çok yakın iki arkadaşız” diyor.
Öğreniyorum ki Ceren’in erkek arkadaşı varmış. Bir buçuk yıl olmuş çıkmaya başlayalı… “Buluşmalarınızda nerede oturuyorsunuz?” diye soruyorum. Yüzü düşüyor, canı sıkılıyor. Tam da bamteline basmışım meğer! Dertli dertli anlatıyor: “O öğrenci. Giresun’da mühendislik okuyor. 18 Ekim’de doğum günüm vardı. Geçen sene gelmişti ama bu sene gelemedi. Çünkü otobüs bileti 500 lira oldu. Bunun dönüşü var, yolda yemeği var. Nereden baksan 1.500 lira tutar. Bir de kutlama yapsak bir yerde, bir de hediye alsa… Hayat çok pahalı, çok zor!”
Ne bu yüzden küsmüş erkek arkadaşına ne de sitem etmiş. Hesabı kitabı kendi yapıyor zaten, nasıl küsebilir ki! Bu hayat pahalılığında özel bir günün mutluluğunu paylaşmak bile lüks olmuş işte! Sonra aklına gelmiş gibi ekliyor: “Artık sahilde buluşup sadece yürüyoruz ya!.. Üstelik ailemle oturuyorum. Geçindirmem gereken bir ev yok. Buna rağmen kazandığım hiçbir şeye yetmiyor. Bir yıl önce mezun oldum ama 15 bin lira KYK borcum olduğu gibi duruyor.”
Sıra fotoğrafa geliyor. Sevgili değiller Mert ve Ceren biliyorum ama yine de “Enişte problem çıkarmasın. Yan yana çekmeyelim isterseniz fotoğraflarınızı” diye takılıyorum. “Yok, çok yakın arkadaşız. O hiç sıkıntı yapmaz” diyor Ceren. Keşke her ilişkide bu karşılıklı güven ve açıklık olsa diye geçiriyorum içimden. Ceren’e ve erkek arkadaşına mutluluklar diliyorum. Mert ile Ceren kameraya poz veriyor.
“Çay bahçesinde buluşamaz olduk artık”
Deniz kenarındaki kayalıkların üzerinde oturmuş bir grup gencin yanına gidiyorum. Sorumu soruyorum. Beykoz Üniversitesi’nde mimarlık okuyan 22 yaşındaki Berfu Yılmaz, “Bu yıla kadar neredeyse her gün bir kafeye oturup bir kahve içebiliyorduk. Geçen yıl en çok 17 lira veriyorduk kahveye, şimdi en az 30-40 lira. Nasıl oturalım, oturamıyoruz artık. Mecburen hep evlerde buluşuyoruz. Ya da böyle parkta, bahçede, sahilde… Kafede oturacağımıza hep birlikte evde oturuyoruz. Çok daha ucuza geliyor. Çay bahçesinde bile buluşamaz olduk” diyor.
“Rahat rahat bir tek çorbacıda oturabiliyoruz”
“Peki erkek arkadaşın var mı?” diye soruyorum Berfu’ya. O “Yok” demeden bir kahkaha kopuyor. Meğer o dört gencin hiçbirinin erkek ya da kız arkadaşı yokmuş. Peki neden? “Sebebini ekonomiye bağlayalım en iyisi. Bu devirde sevgili yapılmaz” diyor, işi şakaya vuruyor Hacettepe’de çocuk gelişimi okuyan 20 yaşındaki Zeynep Sakallı. Hep birlikte gülüyoruz, o devam ediyor: “Siz, ‘Nerede buluşuyorsunuz?’ diye sordunuz ya az önce… Biz artık hep evdeyiz.”
Beykoz Üniversitesi’nde mimarlık okuyan 22 yaşındaki Melike Kuruçay, “Arada bir dışarı çıkacaksak da, akşam çıkıp, bir yerde eğlenelim diyoruz. Ama bir fıçı bira bile 55-60 lira. Çok az çıkabiliyoruz bu yüzden” diyor. Tam burada 22 yaşındaki Cenk Bilge söze giriyor: “Dışarıda bir yerde oturmayı yarı yarıya azalttık. Hatta daha da fazla” diyor. Kocaeli Üniversitesi İşletme Bölümü’ne kaydını yaptıran ama devam etmeyen Bilge, “İyi ki gitmemişim. Bir teknoloji firmasında satış pazarlama kısmında çalışıyorum. Ailemle yaşıyorum ve para kazanıyorum. Ama buna rağmen eskiye oranla her tür lüksüm düştü. Artık rahat rahat bir tek çorbacıya gidebiliyoruz. Hiç abartmıyorum” diyor. “Evet ya! Gerçekten!” nidalarıyla birlikte yine hep birlikte gülüyoruz…
Bu arada bir arkadaşları daha katılıyor aramıza. Kısaca ona da konuyu anlatıyorum. Dalış eğitmenliği yapan 23 yaşındaki Berke Örnek, Kıbrıs’ta elektronik mühendisliği okuyormuş ama yarıda bırakmış. “İyi ki yarıda bırakmışım. İki yılımı çöpe atmamışım. Yoksa hayatta iş bulamazdım. Para kazanıyorum, değirmen dönüyor. Ama ben bile bir kafede oturamıyorum rahat rahat…” diyor. Belki Berke’nin kız arkadaşı vardır diye düşünüyorum, ama tıpkı diğerleri gibi o da yalnızmış. Bu genç yaşında… Buluşmaya, kafede oturmaya para yoksa sevgili de yok. Daha doğrusu gençler bu kadar maddi zorluk çekerken bir sevgili bulmayı düşünemiyor bile. Parasızlık yalnızlığı da getiriyor anlayacağınız.
Birer tabak ucuz yemek, büfeden de iki bira almışlar
Az ileride genç bir çift dikkatimi çekiyor. Ellerinde birer kullan at tabak, içinde mücver, falafel, kısır gibi çeşit çeşit yiyecek... “Afiyet olsun” diyorum, başlıyoruz sohbete… 23 yaşındaki Ceren Güzel ile 25 yaşındaki Barış Yardımcı üç yıldır beraberlermiş. İkisi de aileleriyle oturuyor. Ceren İstanbul Üniversitesi’nde veterinerlik, Barış Kocaeli Üniversitesi’nde bilişim sistemleri mühendisliği okuyor. İkisinin de ikinci üniversiteleri... “Hep böyle sahil, park gibi yerlerde mi buluşuyorsunuz?” diye soruyorum. Cevap Barış’tan geliyor: “Birlikte vakit geçirmenin en ucuz yolu bu. Buraya gelirken yemeğimizi de getiriyoruz. Geçen sefer Kadıköy’de Rulo diye ucuz bir yer keşfettik, yine oradan aldık yemeğimizi. Bir tabağı 33 lira. Ucuz olduğu için çok sıra bekliyoruz, ama olsun, çok lezzetli.” Kaldığı yerden Ceren devam ediyor: “Bir yerde oturup, birer bira içsek adam başı 50 liradan aşağı değil. Gelirken marketten biramızı da aldık, 30’ar liradan, 60 lira verdik, yemekler de 33’er liradan 66 lira tuttu. Bir yerde oturup ekmek arası tavuk döner bile yesek en az 50-55 lira tutuyor. Bir bira içsek 50-60 liradan aşağı değil. En az 250 lira gider. Biz yemek ve bira işini 126 liraya hallettik. Üstelik manzaramız da var.”
Merak edip soruyorum, “İlk nerede buluşmuştunuz?” Barış bir soruyla başlıyor anlatmaya: “Ekrem Coşkun Döner’i biliyor musunuz?” Evet biliyorum, hani reklamları çıkıyor, çok ucuz olmakla övünüyorlar. “İşte ilk orada buluştuk. Üç yıl önce döner 6 liraydı. Şimdi 30-35 lira. Kibarlıktan bir döneri yarım saatte yemiştik! Aradan bunca yıl geçti. Ama Ekrem Coşkun’dan bir tık üste çıkamadık. Hatta aşağı indik. Gittikçe daha da aşağı iniyoruz. Üstelik ikimiz de çalışıyoruz ve elimize asgari ücretin çok daha fazlası geçiyor. Buna rağmen geçinemiyoruz. Bu yüzden de artık hep sahilde, parkta buluşuyoruz.” Sohbeti daha da uzatmak istemiyorum. Tabaklar ve biralar ellerinde kaldı. Keyiflerine baksınlar artık…
“Evden çıkarken sandviç hazırlıyoruz”
Çimlerin üstü, banklar, her yer bir şeyler yiyip içen gençlerle dolu… Kimi karnını doyurmuş, cep telefonundan film izliyor. Herkes mutlu görünüyor. Karşıdan çok güzel bir kız geliyor, kızıl uzun saçları ve yeşil gözleri var. Yanındaki çocuk da yakışıklı mı yakışıklı… Bir buçuk yıldır çıkıyorlarmış. Liseden yeni mezun olmuş, bu yıl üniversiteye hazırlanıyorlarmış. “İlk kez nerede buluşmuştunuz?” diye soruyorum. “Parkta… Başak Şehir Millet Parkı’nda” diyor 18 yaşındaki Buket, devam ediyor: “Biz yaz tatilinden beri çalışıp harçlığımızı çıkarıyoruz. Ben kasiyerlik yapıyorum, günde 200 lira kazanıyorum. Erkek arkadaşım babasının yanında ticaretle uğraşıyor. Asgari ücret kazanıyor. İkimiz de kendimiz için harcıyoruz, ama her şey çok pahalı. Her buluştuğumuzda bir yerde oturmaya paramız yetmiyor. Bu yüzden daha çok parkta, sahilde buluşmayı tercih ediyoruz. Gelirken de evden ekmek arası peynir, köfte, bazen de kek, börek falan getiriyoruz.”
“İnanın artık sinemaya dahi gidemiyoruz”
18 yaşındaki Ahmet Can araya giriyor, “Sadece kız arkadaşım değil, ben de hazırlayıp getiriyorum” diyor. Aferin ona, zaten böyle de olmalı… Ahmet devam ediyor: “Sinemaya gitmek istiyoruz bazen… Bir bilet 50-60 lira. İki patlamış mısır, iki kola en az 100 lira. Biletlerle birlikte 250 liradan aşağıya çıkamazsınız. Bir de sinemadan sonra gidip bir yerde yemek yesek, en az 500 lira gidecek, yandık vallahi!” Bu iki güzelim genci baş başa bırakmamın vakti geldi de geçiyor, vedalaşıyoruz.
Bankta oturan bir çifte takılıyor gözüm… Sahildeki kedilerden birini almışlar aralarına, seviyorlar. Kedinin keyfine diyecek yok, mırıldana mırıldana tadını çıkarıyor bu anın. 21 yaşındaki Hasan Aktaş Kocaeli Üniversitesi’nde Uçak Teknisyenliği Bölümü’nde son sınıf öğrencisi,18 yaşındaki kız arkadaşı Nazlı Urun üniversiteye hazırlanıyor. “Yazın ikimiz de tezgâhtarlık yaptık. Ama kazandığımız kışı kurtarmıyor tabii… Bugün dışarıda yemek yedik 250 lira tuttu. Her gün daha kötüye gidiyor. Bu yüzden geçen seneye göre çok azalttık dışarıda oturmayı” diyor Hasan. Nazlı onu başıyla onaylıyor sadece, çok konuşma taraftarı değil. Sıra fotoğrafa geliyor, ismini veriyor Nazlı ama “Fotoğraf problem olabilir” diyor. Bu yüzden bir tek erkek arkadaşıyla o günün şanslı kedisini göreceksiniz fotoğrafta…
Tavuklu pilava verilen 150 TL’nin sıkıntısı..
Akşam ha çöktü ha çökecek. Son bir çiftle konuşuyorum. Biruni Üniversitesi Bilgisiyar Bölümü’nde okuyan 20 yaşındaki Emirhan Daldal ve Beykent Üniversitesi Görsel İletişim Bölümü’nde okuyan 19 yaşındaki İrem Çetinöz’le. “Bir yerde oturup birer kahve içsek 100 lira gidiyor. Bu yüzden daha çok sahile, piknik yerlerine gidiyoruz” diyor Emirhan. Elinde bir kitapçının poşeti var. “Hangi kitabı aldınız?” diye soruyorum. “Vallahi kitap alamadık. 100 liradan aşağı kitap yok. İçinde bilgisayarım var. Her şey ateş pahası…” diyor Emirhan. Kız arkadaşı İrem alıyor sözü, “Bugün bir yerde oturup yemek yedik, 150 liradan fazla tuttu. Yediğimiz de birer tavuklu pilav ve yanında ayran, o kadar… Bu yüzden dışarda oturmaları da bayağı azalttık” diyor. Kitap alamamak ve tavuklu pilava verilen 150 liranın sıkıntısı mı olmalıydı bu gençlerin meselesi? Ama artık böyle… Gençler eskiden evlilik öncesinde hesap kitap yaparken, bugün her buluşma için kara kara düşünüyor. Cepte para olmayınca parkta ya da sahilde buluşmak mecburi tercih haline geliyor. Heyecan ve aşk paranın gölgesinde soğuyup gidiyor!