Arkadaşlarım bir mesaj okuttu, içime çok fena oturdu! Bir bölümünü paylaşacağım sadece: “Sevgili arkadaşlarım, sizlerden ilk ve son olarak acil yardım isteyeceğim. Yardımınıza muhtacım! Kirada oturduğum bina, kentsel dönüşümde yıkıma giriyor. Evi boşaltmak için tam üç ay sürem var. Ben ve eşim yaşlı kedimizle beraber sokakta kalmamıza çok az kaldı. Mahallemizde kira fiyatları korkunç boyutta... Çok cüzi miktarda kira verebilirim, tek gelirim emekli maaşım. Eğer herhangi bir yerde geçici olarak sığınabileceğimiz bir eviniz varsa acilen taşınmamız gerekiyor. Sizleri üzdüğüm için özür diliyorum. Emin olun, hiç kimse bu duruma düşmek istemez. Mümkünse yardımlarınızı bekliyorum. Kendinize iyi bakın...”
Bu mesajı atan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, iki önemli basın kuruluşunda, Hürriyet ve Nokta’da 30 yıl emek vermiş, fotoğrafçılıkta sayılı isimlerden biri. Şöyle söyleyeyim, Ayşe Arman’ın tüm söyleşilerinin fotoğrafları onun imzasını taşıyor. Senih Gürmen, şimdi 64 yaşında bir meslektaşım ve işte bu son bir yılda ekonomik kriz ve hayat pahalılığının kurbanı olan binlerce isimden biri... Tabii ki en büyük darbeyi yoksullar yiyor ama bilin ki özellikle İstanbul’da orta sınıf da büyük bir çöküş içerisinde.
Senih’in eşi Hande Öğüt de basından bir arkadaşımız. 25 yıl gazetecilik yapmış, edebiyat eleştirmeni, editör, dergi yazarı, yoga eğitmeni. İkisi de meslektaşım, selam alıp vermişliğimiz var ama çok iyi tanımazdım. O mesajı okur okumaz telefonlarını bulup aradım. Kırmadılar, dertlerini paylaşmayı kabul ettiler.
80 metrekare dairenin kirası 14.000 TL!
Hemen söyleyeyim, Senih ve Hande birkaç kez mağdur. Hepimiz gibi hayat pahalılığından, bu bir. Bir de kentsel dönüşüm vurmuş üstüne üstlük. Zaten bu zor duruma düşme sebepleri de biraz bu. Üçüncüsü de Bostancı gibi bir semtte oturuyor olmaları… 13 yıl önce 1.000 TL’ye kiraladıkları eve bugün 2.500 TL ödüyorlar. Ama şu anda bu evin muadilinin kirası 12.000-15.000 TL! Bu arada bir dertleri daha var, o da birkaç yıl önce Senih’in geçirdiği ağır hastalık döneminde mecburen aldıkları kredilerin taksitleri. Tam yedi kredi! Kredi alıp kredi kapatma girdabına yakalanmışlar ve şimdi yedi kredinin borcu, her ay emekli maaşının yarısından fazlasını silip götürüyor. Senih’in emekli maaşından geriye 3.500 TL kalıyor, Hande’nin emekli maaşı ise 4.000 TL. Hesabı yapmak zor değil, kiraya zaten 2.500 TL gidiyor, faturalara da en az 1.500 TL. Hande’nin maaşı bitti bile... Kaldı 3.500 TL bütün ay yeme-içme ve diğer masraflar için...
Senih ile Hande ve kedileri Biciko’nun yuvası üç ay sonra yıkılacak. Şimdi ikisi de kara kara düşünüyor ve işte Senih de bu mesajı bu sebeple atıyor. Yeni bir eve en fazla 3.500 TL kira verebilecekler. Yani Kadıköy bölgesi kesinlikle hayal artık. Peki gerçek? Bu fiyata ancak Kurtköy, Sultanbeyli, Başakşehir, Bağcılar ve Esenyurt’ta ev bulabilmek mümkün, o da eğer mültecilerden onlara fırsat kalırsa...
“Geçenlerde sokağın karşı sırasında bizimki kadar bile olmayan, 80 metrekare bir daireyi 14.000 TL’ye kiraya verdiler. Geçen sene Kartal’da 3.000 TL’ye daire bulunabiliyordu, şimdi 6.000 TL verseniz bile bulamıyorsunuz” diyor Senih... Sözü eşi Hande alıyor, “Burada 3.000 TL’ye oda bile yok. Bir ilan gördüm geçenlerde, ‘Altıntepe’de 3.500 TL’ye kiralık’ diye. Sevindim, bir de baktık oda... Biz bu elimizdeki parayla Kadıköy’ün orta halli bir semtinde ancak bir oda kiralayabiliriz. İki ay öncesine kadar Kadıköy’den Tuzla’ya kadar yer bakıyorduk. Artık hiçbir kriterimiz kalmadı. İstanbul’un en ücra köşesine gitmeye mecbur bırakıldık. Yapabileceğimiz başka bir şey de yok!”
“Hayat standartlarımız hiç bu kadar düşmemişti”
Tuzla’dan Çatalca’ya kadar bakmadıkları yer kalmamış. Hande çok üzgün, “Hayat standartlarımız hiç bu kadar düşmemişti. Öyle gezip tozmak, konser, tiyatro, bir yerde yemek yok uzun süredir... O kadar dibe indik ki, A101, BİM ve ŞOK’tan en ucuz neyse onları alıp yiyoruz. Karbonhidrata talim ediyoruz. Biz de biliyoruz sağlıklı beslenmeyi, ama bunu bilmenin bir anlamı yok artık, bu pahalılıkta ancak karın doyurabiliyoruz. Tek bir lüksümüz var, burası sahile 10 dakika, deniz kenarına iniyoruz, yürüyoruz işte” diyor.
İkisi de çok dertli. Senih dört kuşaktır Suadiyeli... “Maalesef bizim gidebileceğimiz bir köyümüz de yok ki!..Artık Türkiye’de sadece zenginler ve yoksullar var. Orta sınıfı yok ettiler. Biz artık açlık sınırında yaşıyoruz” diyor.
“İstanbul’da artık bize yer yok”
Hande çok düşünmüş bu duruma nasıl geldikleri üzerine... “Bir tek biz olsak tamam, derim ki hata yaptık, hatamızın bedelini ödüyoruz. Ama yüz binlerce insan bizim durumumuzda... Bu bir çöküş, toptan çöküş... Suriye’de savaş çıkıyor, bize patlıyor. Ukrayna’da savaş çıkıyor, bize patlıyor. Bırakın ev sahibi olmayı, ev kiralamamız bile mümkün değil. Artık İstanbul’da bize yer yok!” diyor.
Tam Hande bu son cümleyi söyledikten sonra Senih, “Bir ev bulduk aslında” diyor acı acı gülerek ve devam ediyor: “Devrek’te! İstanbul’a 350 kilometre mesafede. Kirası 2.500 TL... Arabamız olsa gözü karartıp gideceğiz ama... Önceleri Antalya’ya yerleşelim diye düşünmüştük, Çıralı’ya çok giderdik eskiden. Yok, Antalya da bize lüks oldu. Ukrayna Savaşı’ndan sonra orada da kiralar çok artmış. 4.000 TL altında daire yok. O bir zamanlar herkesin burun kıvırdığı Kumluca’da bile ev yok, Suriyeliler de orayı doldurmuş.”
Beni her köşesinde bir hikaye olan evlerinin kapısından uğurlarken, “Bu halimiz gururuma çok dokunuyor. Ruh halim harap oldu. Pazartesi için hastanenin psikiyatri servisinden randevu aldım” diyor Hande. Buruk vedalaşıyoruz iki meslektaşımla!
“Evli, çocuksuz, memur bir aileyiz, ev arıyoruz”
Çıkıyorum kapıdan, düşünceli düşünceli yürüyoruz fotoğrafçı arkadaşımla... O da ne? Bir telefon kutusunun üzerinde çok garip bir ilan. “Kiralık Ev Arıyoruz!!! Üç yıldır kirada oturduğumuz evin yakın zamanda kentsel dönüşüme girecek olması sebebiyle yeni bir ev aramaktayız. Evli, çocuğu ve hayvanı olmayan, memur bir aileyiz. Banka kredi puanımız iyi olup, istenirse kefil gösterebiliriz...” diye devam eden bir el ilanı ve “İlgili ev sahiplerine duyurulur” diye bitiyor. Bir de cep telefonu yazılmış altına...
Öyle bir süre bakakalıyorum. Ne acayip bir durum yaşanıyor. Kiralık bulmanın ne kadar zor olduğunu bundan iyi anlatan bir ilan olamazdı sanırım. Arıyorum hemen... “İlanınızı gördüm, çok ilginç geldi. Ben gazeteciyim, tam da bu konuda bir haber yapıyorum. Gelip konuşabilir miyim?” diye soruyorum. Pek istemiyor gibi başta, “Misafirlerimiz var, tiyatroya da gidecektik” diyor Alper Aksak. Ben biraz daha ısrar edince kırmıyor, sağ olsun.
“Ucu ucuna geçinmeye bile razıyız ama...”
Atlıyoruz bir taksiye, 15 dakikada, Erenköy Ömer Paşa’da altı ay sonra yıkılacak olan Varol Apartmanı’nın önündeyiz. Bahçedeki ağaçlar şimdiden kesilmiş bile. O ağaçları öyle görünce bir fena oluyor insan. Alper ve eşi Büşra, giriş katında oturuyorlar. Sımsıcak bir yuva kurmuşlar, evin duvarlarında pek çok tiyatro afişi, kendi çektikleri fotoğraflar... 32 yaşındaki Alper bir kamu kurumunda memur, 28 yaşındaki eşi Büşra özel bir şirkette avukatlık yapıyor. “Hikayeniz nedir? Nasıl bir ilan o öyle?” diye sorunca, “Sekiz aydır ev bakıyoruz ama bulamıyoruz. Altı aya kadar evimiz yıkılacak, bakmadığımız yer kalmadı. Bu eve 2.600 TL kira veriyoruz. Bir ay önce içi bu evden biraz daha iyi ama daha küçük, üçüncü katta bir daireye baktık, emlakçı ‘12.000 TL’ dedi, ‘6.000 TL olur mu?’ dedim. ‘Dalga mı geçiyorsun?’ deyince, ‘Sen mi dalga geçiyorsun?’ dedim ben de sinirle. Eşimle ikimizin eline 13.000-15.000 TL civarında bir para geçiyor. Ama evlenirken kredi almıştık, şimdi onun borcunu ödüyoruz. Bizim verebileceğimiz kira 5.000 TL, hadi en fazla 6.000 TL olabilir. Bu durum bizi çok düşündürüyor. Artık ucu ucuna geçinmeye razıyız ama yok, bu paraya ev bulamıyoruz” diye cevaplıyor.
Alper her gün mesaiye gider gibi ev peşinde koşuyor ve bulamıyor. Gülerek üzerindeki hırkayı gösterip, “Depresyona girdim. İşte bu da depresyon hırkam” diyor. İşten çıkıp eve gelir gelmez, internete girip ev bakmaya başlıyor. Sonunda anlamış ki, Kadıköy ve civarında 6.000 TL’ye ev bulmak mümkün değil. Bu ilan da işte böyle çıkmış ortaya. “50 tane ilan yapıştırdım Bostancı’ya kadar. Belki bir insaflı ev sahibine denk gelirim diye” devam ediyor. Peki dönen olmuş mu? Yedi-sekiz kişi aramış, yarısı emlakçı... “Verebileceğimiz kirayı duyduklarında kibarca ‘Tamam, biz size döneriz’ deyip geçiştirdi çoğu. Yaşlıca bir hanım emlakçı ise ‘Evladım benim de çoluğum çocuğum var. Buralarda bu rakama ev bulmanız imkansız. Boşuna aramayın, başka yerlerde bakın’ dedi. Haklıydı!” diyor Alper.
Bir başka emlakçı ise “Elimde Sahrayıcedit’te çok uygun bir ev var. Kirası 9.000 TL” diye aramış. Sadece acı acı gülmüşler.
“Evin çekyat kadar mutfağı vardı ama...”
“Ev aradığımızı bilen apartman görevlimiz, beş ay önce gelip, ‘İki yan binada bir daire var. Kirası 5.000 TL’ dedi, hemen gidip baktık. ‘Çekyat kadar bir mutfağı vardı, ben böyle bir evde oturmam’ dedim. Şimdi çok pişmanım” diye anlatıyor Büşra.
“Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz? Semt mi değiştireceksiniz?” diye soruyorum. Artık ne yapacaklarını şaşırmışlar. “Yeni evlenecek bir çift arkadaşımız var. En son, ‘3 artı 1 eve iki aile sığar mıyız?’ dedik. E sığarız. Çocuk yok, kedi-köpek yok. Kimin koltukları daha iyiyse o getirsin dedik. Eve dört maaş girecek, giderlerimiz azalacak. Bir yandan ‘Olamaz’ diyoruz ama başka bir çıkar yol da bulamıyoruz” diyor Büşra ve ekliyor, “Annelerimiz ‘Saçmalamayın, delirdiniz mi? Olmaz’ diyor ama birkaç ay sonra ev birleştirme haberlerini çokça duyarsınız...” Yarı şaka “E o zaman siz de gidin annelerinizin evine yerleşin” diyorum. O zor, çünkü iki aile de Adanalı ve orada yaşıyorlar.
“Sanki Kemal Sunal filmlerinde yaşıyoruz!”
Alper umutsuz anlatıyor: “Yorulduk bu yaşta... Geleceğe ilişkin hiçbir plan yapamıyoruz. Çocuk yapmak istiyoruz, yapamıyoruz. Yapan arkadaşlara deli gözüyle bakıyoruz. ‘Ne cesaretle, neye güvenerek yapıyorsunuz?’ diyoruz. Son iki-üç yılda her şey altüst oldu. Şimdilik yememizden içmemizden kısmıyoruz, ama öyle restorana falan gittiğimiz yok. Evimizde istediğimizi pişiriyoruz. Bir de onlardan kısarsak, geriye ne kalacak ki hayattan?”
Her şeye rağmen kendi dertlerini unutup, işsiz, parasız olan insanlara üzülüyorlar. “Biz yine şanslıyız. Genciz ve iş sahibiyiz. Ama Kemal Sunal filmlerindeki gibi bir hayat yaşar olduk. Sürekli nasıl ek iş yapabiliriz diye düşünüyoruz. Yapıyoruz da... Hani eşim size ‘Tiyatroya gideceğiz’ dedi ya... Gideceğiz, çünkü bir yakınımızın kültür-sanat sitesine ücret almadan yazılar yazıyoruz. Bu sayede bilet almadan tiyatroya ve konserlere gidebiliyoruz en azından. Yoksa o da olamayacak!” diyor Büşra. Onlar tiyatro için hazırlanırken, vedalaşıyoruz.
Yüksek kiralar göçe zorluyor
Kimse yat, kat peşinde değil. Hayaller bile çok daha küçülmüş artık, büyük çoğunluk başını sokacak, kirasını ödeyebileceği bir ev bulmanın peşinde... İster Tuzla’da olsun, ister Çatalca’da... Ama artık o bile aslanın ağzında!