23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
25.03.2022 04:34

Kasaba giren ya eli boş çıkıyor ya cebi!

Ete zam üstüne zam gelince, bazı kasaplar artık fiyat bile yazmaz olmuş duvarlarındaki listeye, dolar kuru gibi habire artıyor diye... Ama yazanları şöyle bir hatırlatalım alıştıra alıştıra... Kıyma 140, kuşbaşı 150, biftek 180 lira... Kıymayı bile kiloyla alan babayiğit kalmamış artık

Halka ucuz et yedirmek için kurulmuş Et ve Süt Kurumu, geçen hafta bir zam yaptı ki, öyle böyle değil, ‘kemiksiz’ tam yüzde 48 zam! Daha net söyleyelim, kıymanın kilosu 56 liradan 83 liraya, kuşbaşının kilosu 62.5 liradan 92 liraya çıktı. Herkesin adını duydu mu ağzının sulandığı pirzolanın kilosu 103 liradan 152 liraya, bonfilenin kilosu ise 154 liradan 228 liraya fırladı... Daha fazla rakama boğup canınızı sıkmayalım, ama lüks bir kasapta bu rakamların üzerine en az yüzde 20-30 eklemeniz gerektiğini belirtelim. 

İşte bu zam kararını duyar duymaz, hemen bir Et ve Süt Kurumu mağazasına gitmeye karar verdim. Google’a Et ve Süt Kurumu diye yazdım, 10-15 tane mağaza çıktı altında. Kartal, Cevizli, Maltepe’de birer tane vardı. Fotoğrafçı arkadaşımla çıktık yola...

Her kapıdan çıkanın eli boş

Elimdeki listenin başında Maltepe ’deki Et ve Süt Mağazası vardı. Önünde indik. Televizyonlarda kuyruklar olduğu söyleniyordu, bu mağazanın önü boş, ama içi doluydu. İçeriye şöyle bir bakınıp, kasadaki hanıma yanaştım ve “Ete yüzde 48 zam geldi ya, müşterilerle konuşmak istiyorum” dedim, sesini çıkarmadı. Yine de ben dışarıda sohbet edeyim, alışverişi bozmayayım istedim... 

Kapıdan ilk çıkan hanımın eli boştu, “Alamadınız mı?” diye sordum, canı mı sıkkındı, yoksa çekindi mi bilemeyeceğim ama konuşmak istemedi. Hemen ardından 60 yaşlarında bir çift daha çıktı kapıdan, onların da elleri boştu... Çıkar çıkmaz, erkek hemen bir sandalyeye çöktü, belli ki hasta ve yorgun. “Hayrola, et alamadınız mı?” diye sorunca ben, “Sormayın, minibüse atlayıp geldik, kişi başı 4’er lira verdik. Şimdi dönüşte de vereceğiz... Et ve Süt Kurumu diye geldik, hemen hemen aynı isimle, Et ve Süt Mağazaları diye satış yapıyorlar, ama bu kurumla alakaları yokmuş! Yüksek fiyatları görünce şaşırdım, sordum, yeni öğrendim” diye başladı dertli dertli anlatmaya, 66 yaşındaki emekli İrfan Bey. 

İrfan Bey ve eşi Şükran Hanım, “Bir aydır boğazımıza et girmedi. Nasıl alacağız emekli maaşıyla?” diye soruyor...

“Bir aydır et yemedik”

Tam bu sırada, biraz önce mağazanın kasasında konuştuğum kadın, bir hışımla dışarı çıkıp, fotoğrafçı arkadaşıma, “Ne çekiyorsun kardeşim, çekmesene!” diye bağırıp çağırmaya başladı. Öyle saygısız ki! “Bu nasıl bir tavır? Ben size et almaya gelenlerle konuşacağımı söylemedim mi?” diyorum... Bu kez, “Fotoğraf çekemezsiniz, gizli gizli çekiyorsunuz!” diye saçmalıyor. Ben kendimi tutmaya çalışırken, İrfan Bey, “Casusluk yapıyorsunuz ya, Türkiye Cumhuriyeti’nde neler olup bittiğini millete duyuracaksınız ya, işlerine gelmiyor, onun için kızıyor!” diye yarı şaka yarı ciddi araya giriyor ama canı iyiden iyiye sıkılıyor.  

30 sene devlete çalışmış İrfan Bey, Haydarpaşa’da tamir etmediği lokomotif kalmamış. “2000 senesinde emekli oldum. O zaman aldığım maaşı bugün alamıyorum. Elime geçen 4.400 lira. 3.000 lira kira veriyorum, aidat 210 lira, elektrik, su ve doğalgaz 1.000 lira. Gerisini siz hesaplayın. Bir aydır boğazımıza et girmedi. Evde hanımla iki kişiyiz, yenebilecek etin kilosu 140 lira. Nasıl alacağız bu emekli maaşıyla? Neyse ki iki iyi çocuk yetiştirmişiz, Allah onlardan razı olsun, onlar destek olmasa yaşayamazdık” diyor. 

İyice dertleniyor, yüzü kararıyor İrfan Bey’in, “Çocuklardan para almaya çok utanıyorum, ama işte hayat bizim için artık böyle utanç içinde geçiyor” oluyor son sözleri. 59 yaşındaki eşi Şükran Hanım’la bizi kırmayıp fotoğraf çekimine izin veriyorlar, ama soyadlarını sorduğumda “Vermeyelim, bir sıkıntı olur. Bir de bu kadar dert arasında onunla uğraşmayalım” diyorlar. Vedalaşıyoruz. 

“Yağ bitti, şimdi eti çıkartıyorlar!”

Bu arada mağazanın sahibi geliyor yanımıza, meğer az önce bağırıp çağıran kadının eşiymiş... Olsun, yine de ilk ağızdan bilgi alabileceğim diyorum. Ama ağzını açar açmaz anlıyorum ki, derdi bilgi vermek falan değil, başlıyor siyasetçi ağzıyla konuşmaya: “Bunların hepsi spekülasyon. Yağ bitti, şimdi eti atıyorlar ortaya...” Soruyorum, “Gelmedi mi yüzde 48 zam?” Bozuluyor, “O zammı yapan kurumla bizim alakamız yok. O kurumun mağazasından bir tane var İstanbul’da, o da Beylikdüzü’nde. Bunu bilmeyen aptaldır” diyor. Saygısızlıkta tam karısının kocası!..

“O zaman buraya gelip eli boş dönen insanlar da, ben de aptalım demek ki?” diyorum. Baktı ki ben de sinirleniyorum, toparlamaya çalışıyor. En azından karısından biraz daha seviyeli... Devam ediyor açıklamalarına ama dakikada bir ‘Teybi kapatın, niye kaydediyorsunuz?” deyip duruyor. İyi de ne diyor bir anlasam... “Tüketiciyle değil, üreticiyle konuşmanız lazım. Erzincan’a, Kars’a telefon açın, konuşun. Bunların hepsi spekülasyon...” diyor. Bu spekülasyon lafını ikinci kez duydum ya, hiç dinlemeye niyetim yok artık. Kesiyorum sohbeti... 

Bir çift daha çıkıyor kapıdan, onların da elleri boş... “Alamadınız mı bir şeyler?” diye soruyorum. “Et ve Süt Kurumu diye geldik, meğer alakası yokmuş. Fiyatlara baktık, çok yüksek. Kıymanın kilosu 123 liraydı, bizim kasapta da 139 lira” diyor 64 yaşındaki Hüseyin Savaşçı. Bir denizcilik firmasından emekliymiş, maaşı 3.890 lira... Neyse ki evleri kira değil, ama ısınma dahil aidat 1.000 lira... “Ne yapalım, idare etmeye çalışıyoruz. Geçen ay 110 liraydı kıymanın kilosu, bu ay tam 30 lira zamlandı, oldu 140 lira” diyor Hüseyin Bey. Daha fazla konuşmak istemiyor ve eşi 55 yaşındaki Güler Hanım’la  bildikleri, güvendikleri mahalle kasabının yolunu tutuyorlar. 

“Ete küstüm ben kızım!”

O sırada, elinde poşeti, o ‘üç harfli’ marketlerden birinden çıkmış yaşlı bir hanım dikkatimi çekiyor, “Et de aldınız mı?” diye soruyorum. “Ben ete küstüm kızım. Fiyatlar el yakıyor” diyor 79 yaşındaki Yadigar Cenik... “Eşim emekli, onun maaşıyla geçiniyoruz. Bırak eti, her şeyden kısmak zorundayız. ‘Ramazan geliyor, gidip erzak alalım’ dedim beye, 5 kiloluk şeker kaç para biliyor musun? 59.90 lira! Etin yanına bile sokulamadım!” diyor.

Yadigar Cenik

 

Beş çocuğu varmış Yadigar Teyze’nin... Hepsini okutmuş, kimi eczacı, kimi kimyager olmuş. Kendi derdini unutmuş, yine çocuklarını düşünüyor, “Biz artık gidiyoruz. Ama torunlarımız ne yapacak? Nedir bu hayat pahalılığı, kimse dur demiyor. Zam üstüne zam, akşamları haberleri seyretmeye korkuyorum” diyor ve ekliyor: “Bir torunum var, 35 yaşına geldi, o da evlenmeye korkuyor. Nasıl geçineceğini bilemediğinden...” Vedalaşıyoruz Yadigar Teyze’yle... 

Pirzolanın ucuzu 260 lira olmuş!

Biraz da mahalle kasaplarını ziyaret edelim diyoruz. Maltepe’de Yüzevler Kasabı’nın vitrinindeki fiyatları okuyorum, kıyma 130, kuşbaşı 140, biftek 170, antrikot 190, bonfile 200, pirzola 260 lira... İçeri giriyoruz, iki müşteri var. “Satışlar nasıl?” diye soruyorum. Müşterilerin siparişlerini hazırlarken cevaplıyor 40 yaşındaki Ramazan Ayan, “20 senedir buradayız. Bizim belli bir müşteri kitlemiz var. Satışlarımız biraz düştü, o kadar. Bizim etlerimiz kaliteli, fiyatlarımız da 15-20 lira daha ucuzdur civardaki kasaplardan” diyor. 

Müşterilerden birine dönüyorum. “Eskisi kadar et alabiliyor musunuz” diye soruyorum 62 yaşındaki emekli Mahizar Soysal’a... “Her şeyden kesiyorum ama boğazımdan kesmiyorum. Sigara içmiyorum, saçımı evde kendim boyuyorum artık” diyor. 

Mahizar Soysal, “Böyle giderse daha ne kadar kasaba girebiliriz bilmiyorum” diyor

Oğluyla birlikte şimdilik et yiyebiliyorlar ama nereye kadar, işte bu soru onun da kafasında... “Pazara gidiyorum, bir marul 20 lira. Her şey çok pahalı. Eğer kalabalıksanız, bırakın eti, kıyma bile alamazsınız bu fiyatlarla. Böyle daha ne kadar idare edebiliriz bilmiyorum” diyor. 

Bir kasap dükkanı daha var az ileride. Ona da uğruyoruz. İsmini vermiyor, fotoğraf da çektirmiyor, ama zamlara laf söyletmiyor! Müşteri sayısında azalma yokmuş, ama aldıkları et miktarı azalmış. “Artık 100 gram kıyma bile alan var” diyor. “Hiç bu kadar zor bir zaman geçirdiniz mi?” diye soruyorum, sinirleniyor. Ters ters konuşmaya başlıyor: “Siz 12 Eylül’ü yaşamadınız mı? Sabahtan tüpgaz kuyruğuna girerdik, Sana yağı için bile kuyrukta beklerdik... Şimdi kapımızda savaş yok mu? Dünyada kriz yok mu? Bizim mazotumuz mu var, benzinimiz mi var? Her şeyi dışarıdan alıyoruz. 5 milyon Suriyeli’ye bakıyoruz. Hangisine yetişsin bu hükümet?” diyor. 

Yaşlı kadınları da stokçu ilan etti!

“Şimdi de ekmek için, sıvı yağ için kuyruğa giriyor millet, görmüyor musunuz?” diye soruyorum. Sinirli sinirli devam ediyor, “Hep zeytinyağı alıyorduk, sıvı yağın yüzüne bakmıyorduk. Şimdi yaşlı kadınlar bile gidip 18 litrelik sıvı yağ alıyor, çünkü fiyat artacak, stok yapacaklar” diyor. 

İyice coşuyor, birazdan “Telefonun ne marka?” diye soracak, işte o zaman kavga patlayacak. Bir kez daha ismini soruyorum, “Ahmet deyin işte” diyor. Çekip çıkıyorum...    

Tokat'tan, Rize'den kargoyla et

Maltepe’den bir taksiye atlayıp daha yoksul bir semte gitmeye karar veriyoruz. İstikamet Başıbüyük... Şoförle muhabbet etmeden olmaz. 60 yaşındaki Rizeli Dursun Öztürk ile başlıyoruz konuşmaya... “Ben memleketten kargoyla getirtiyorum eti. İstanbul’dan 140 liraya et alamam. Bir arkadaşım var. Simitçilik yapardı, şimdi et işine girdi. Tokat’tan dana kestirip getiriyor. Ondan alıyorum, çok daha hesaplı oluyor. Üç gün önce 10 kilo aldım, kilosu 90 liraya geldi” diyor ve devam ediyor: “Allah’a şükürler olsun bu ticari taksinin sahibiyim. Ama memleketimizde durumlar hiç iyi değil. Geçen yıl bu arabayı değiştirecektim, olmadı. O zaman sıfır arabanın fiyatı 187 bin liraydı, bu sene değiştirdim, 350 bin lira para verdim. Çocukların tüm altınlarını bozdurdum. Nasıl yerine koyacağım bilemiyorum... Oğlum bekar, ‘Baba ben nasıl evleneceğim?’ diye sorup duruyor. İki oda bir salon evde oturuyoruz, doğalgazı sadece bir odada yakıyoruz. Fatura geldi 530 lira... Böyle bir şey olabilir mi? Yazık oldu, iki dönem de oy vermiştim ama AK Parti hiç düşündüğümüz gibi çıkmadı” diyor.

Dursun Öztürk

 

Et fiyatları dolar kuru gibi oldu!

Bunları anlatırken Dursun Bey, Başıbüyük’e geliyoruz... Mütevazı bir mahalle kasabının önünde iniyoruz. Duvardaki fiyat listesinde alt alta kıyma, kuşbaşı, antrikot diye yazar, yanında da fiyatlar olur ya, burada fiyat tarafı bomboş. “Niye yazmıyorsunuz?” diye soruyorum, “Fiyatlar her gün değişiyor, bir gün sonra sileceğim fiyatı niye yazayım? Dolar kuru gibi oldu et fiyatları” diyor 33 yaşındaki Cumali Güler. Dükkanda genç bir çift var, kasabımız da eğlenceli bir genç. Hep birlikte gülüyoruz...

“Her gün makarnaya talim ediyoruz”

Genç çiftle sohbete başlıyorum. Doğrudan zamları soruyorum. “İki hafta önce yarım kilo kıyma almıştım, 43 lira tutmuştu. Şimdi yine yarım kilo kıyma aldım, 67 lira tuttu. Tam 24 lira zamlanmış” diyor 32 yaşındaki Gizem Boztaş. “Ne yapacaksınız kıymayla?” diye soruyorum bu kez, cevabı bile bile... Bol ekmekle köfte! 

Gizem yazılımcı, evden çalışıyor, eşi Batuhan ise barmen, günde 10-11 saat çalışıp ayda 5 bin lira kazanıyor. Kira 2.250 lira, yani Batuhan’ın maaşının yarısı... Gerisi bildiğiniz gibi faturalar ve gıda... Gizem devam ediyor, “Uzun süre işsiz kaldım. Her gün makarnaya talim ettik. Bir gün düdük, bir gün fiyonk, bir gün sade, bir gün salçalı... İşe girdim de ne oldu? Hala da çok farklı değil. Mesela eskiden bir yeme düzenimiz vardı. Haftanın bir günü balık, iki günü tavuk gibi... Unuttuk gitti. Bir de haftada bir dışarı çıkardık. Artık hayal tabii” diyor. 

Gizem ve Batuhan Boztaş çifti, “Yarım kilo kıyma aldık, 67 lira tuttu. Nur topu gibi kıymamız oldu” diyorlar gülerek...

“Nefes alıyorsan hala umut vardır”

Peki bu genç yaşta umutlarını yitirmişler mi? Gizem yanıtlıyor, “Nefes alıyorsak umut var demektir. Çabalıyoruz işte. Hayallerimiz, hedeflerimiz var ama çok engel çıkıyor” diyor buruk bir gülümsemeyle... 

Bakıyorum Batuhan soğan gibi giyinmiş, tek tek gösteriyor. Üstte bir kaban, altta bir hırka, onun altında kazak... “Evde de böyle oturuyoruz, doğalgaz yakmamak için” diyor gülerek... Sonra, “Altı yıllık evliyiz, 36 yaşıma geldim, çocuk yapmak istiyoruz. Ama bu kadar düşük bir hayat kalitesi varken nereye çocuk?” diyor. Keyfi kaçar gibi oluyor, o sırada Gizem yetişiyor, kıymayı alıp “İşte 67 liraya nur topu gibi yarım kilo kıymamız oldu” diyor. Gülerek poz veriyorlar! Her şeye rağmen bir umutları var ve yine her şeye rağmen gülebiliyorlar. İyi ki de varlar. 

Refik Demirci

 

Zamların sebebi Atatürk çıktı!

Biz gülüşüp eğlenirken, dükkana iki müşteri daha giriyor. Onlara da zamları soruyorum. 57 yaşındaki Refik Demirci, “Rize’deki köyümüzde 350 hane var, önceden hepsinin dört-beş ineği vardı. Şimdi bir tane bile yok. Tabii ki et de, süt de pahalanır. Hepimiz şehirli olduk, lükse alıştık. Olacağı budur” diyor. 

“Ama devlet destek vermezse, böyle oluyor işte... Tarım da hayvancılık da bitti, bitirildi” diyecek oluyorum, çok garip bir cevap geliyor: “Musul’u, Kerkük’ü bedava verirken düşünecektiniz. Bunun bedelini ödeyecek bu millet... Bir adam 15-20 sene seçim kaybediyor eleştirilmiyor, öbürü 20 senedir seçim kazanıyor eleştiriliyor. O Atatürk bedava verirse Musul’u, Kerkük’ü, şimdi mazotu, benzini alamayacaksın, olana bitene katlanacaksın. Olay bu kadar basit.” 

Yani öyle bir şey söyledi ki, ete zam bile Atatürk’e fatura edildi, sohbeti sonlandırıyorum. Canım sıkılıyor, zamlarla başlayıp bu noktaya nasıl geldik, anlamıyorum. Ama kutuplaşmanın nasıl gözü kara bir hal aldığını bu küçük kasap dükkanında bir kez daha anlıyorum.

Fehmi Güven

“Bir yıldır mangal yapmadık”

Yılın üç mevsimi Erzincan’da krom madeninde çalışan 48 yaşındaki Fehmi Güven kış boyunca İstanbul’da taksi şoförlüğü yapıyor. Yani sürekli çalışıyor, ekmeğini taştan çıkarıyor. İki çocuğu var, biri lisede biri üniversitede okuyor. Karısı da bir fabrikada çalışıyor... En son Erzincan’a gittiğinde kilosu 60 liradan, 10 kilo et, bir o kadar da fasulye ve bulgur alıp getirmiş. “Yine de yetiştiremiyoruz. Hanımla en büyük keyfimiz arada bir mangal yakıp, iki kadeh rakı içmekti karşılıklı. Artık o da yok! İnanın bir yıldır mangal yapmadık” diyor.