25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
24.09.2021 04:30

Stagflasyon rüzgarına nasıl karşı koyabiliriz?

Son küresel veriler “düşük büyüme+yüksek enflasyon” anlamına gelen stagflasyon emarelerini barındırıyor. Bir cephe bunu geçici diye nitelerken, diğeri yakın tehlike olarak görüyor. Benim farklı bir uyarım var: 2008’deki gibi düşük büyüme ve düşük enflasyon tehlikesi

Küresel ekonomiye dair son verilerde stagflasyon emareleri görülüyor; 1970’leri andıran, enflasyon artışı ve büyüme düşüşünün bir arada bulunduğu tuhaf bir döneme girebiliriz. Durumun farkında olan az sayıda kişi, iki cepheye ayrılıyor. Bir taraf stagflasyonu geçici ve hızla tersine çevrilebilir bir olay olarak görüyor. Diğerleriyse bu kez sarsıcı bir yüksek enflasyonu da içinde barındıran, yeni bir yetersiz büyüme dönemine yol açmasından korkuyor.  Ama üçüncü bir senaryo daha var ve bana en muhtemel yol buymuş gibi geliyor. Stagflasyon genellikle global ekonominin nihai varış noktası değil, çıkılan yolculuğun bir parçasıdır. Ama karar alıcıların bu gemiyi nasıl götürecekleri, uzun vadedeki ekonomik refah, sosyal uyum ve mali istikrar için belirleyici olacak.  Küresel ekonominin toparlanmaya çok ihtiyacı var; gelgelelim iki büyük lokomotif olan Çin ve ABD’nin genel beklentinin altında kalmasıyla birlikte, söz konusu toparlanma son dönemde hız kesti. Koronavirüsün daha bulaşıcı olan Delta varyantı eğlence ve ulaşım gibi bazı sektörlerdeki harcamalara sekte vurdu; üretim başta olmak üzere diğer sektörlerde de imalatı ve sevkiyatı olumsuz etkiliyor. İşgücü eksikliğinin hem yaygınlığı hem de görüldüğü gelişmiş ülkelerin sayısı giderek artıyor. Buna yük konteynırı kıtlığı ve tedarik zincirlerindeki süregelen yeniden sipariş süreçleri de eklenince, güçlü ve sürdürülebilir küresel toparlanmanın karşısında esen sert rüzgara, yüksek ve kalıcı enflasyonun eşlik etmesi şaşırtıcı değil.  Enflasyonun artması, bugünün alışılmadık gevşeklikteki para politikasını sürdürmek isteyen merkez bankalarının üzerinde baskı yaratıyor. Dahası, ekonomik büyümenin yavaşlaması, teşvikleri azaltma eğilimindeki merkez bankaları için sorun oluşturuyor. Üstelik tüm bunlar, verimliliği ve uzun vadeli büyüme potansiyelini artırmak adına çok ihtiyaç duyulan mali ve yapısal politikalar için olmazsa olmaz konumdaki siyasi desteği aşındırma riski taşıyor. 

İyimserler cephesi

Bazı ekonomistler ve karar alıcıların büyük bölümü mevcut stagflasyon trendlerinin çok geçmeden dineceğine, bunun da piyasa güçleri ve insanların davranışındaki değişim sayesinde olacağına inanıyor. Bir zamanlar tavan yapan kereste fiyatlarının son dönemdeki düşüşünü, rekabetin ve arz artışının enflasyonu nasıl düşürdüğüne örnek olarak gösteriyorlar. Bu kesime göre, İngiltere’de Delta varyantı vakalarında görülen keskin düşüş, aslında ABD’de ve son Covid-19 dalgasının etkisinden henüz kurtulamamış diğer ülkelerde yaşanacakların bir habercisi. İçleri rahat; çünkü şirket yatırımlarında büyük artış belirtileri var ve bu artışın arz kesintilerine yanıt olabileceğini düşünüyorlar.  Ama herkes bu kadar iyimser değil. Kötümser cepheye göre, hane gelirlerine destek sağlayan mali planların azalmasıyla, talepteki kötüye gidiş daha da vahim bir hal alacak; çünkü ek işsizlik yardımları ve doğrudan nakit transferleri sona eriyor. Pandemi sırasında birçok hane, hükümetlerin cömert destekleriyle nakit biriktirme imkanı bulmuştu; şimdi bu nakit tamponu da giderek tükeniyor. Dolayısıyla durum kaygı verici.  İşin arz tarafına gelince, kötümser cephe her ne kadar yatırımların artmasını sevinçle karşılasa da, tedarik zincirlerinin yeniden düzenlendiği bir ortamda ilgili faydaların vaktinde yerine ulaşmamasından korkuyor. Çünkü bu durumda arz kesintileri çok daha uzun süre devam edecek ve merkez bankaları para politikalarına zamanında müdahale edemeyecek.  Ben önümüzdeki döneme bu iki senaryonun da damga vuracağını düşünmüyorum. Ama hangi alternatifin gerçeğe dönüşeceği üzerinde etkili olacaklar.  İdeal bir dünyada, karar alıcılar artan stagflasyon emarelerine vaktinde ve kendilerini güçlendirecek şekilde müdahale eder. FED bazı aşırı gevşek para politikalarını şimdiden geri sarmaya başlar; Kongre de gerek fiziksel gerek insani altyapıyı güçlendirmek suretiyle Joe Biden yönetiminin ülkedeki verimliliği ve uzun vadeli büyümeyi artırma planlarına devam etmesini sağlar. Neticede, ABD para politikalarını hızla değiştirip dünyanın geri kalanına öncülük eder. Bu sırada, konu özellikle banka harici piyasa bileşenlerinin aşırı risk almasıyla ilgili olduğu için, ulusal ve uluslararası finans yetkilileri öngörülü düzenlemeleri güçlendirmek adına daha iyi koordine olur.  Bu tedbirler enflasyon baskısını düşürür; üstelik hem kapsayıcı büyümeyi hem de esaslı bir mali istikrarı hızlandırıp artırır. Gereken politika desteğinin vaktinde ve kapsamlı bir şekilde sağlanması durumunda, böyle olumlu bir sonuca ulaşmak mümkün olur. Ama böyle bir müdahale gelmezse, arz sorunları doğası itibarıyla daha yapısal hale gelecek ve durumu geçici gören cephenin düşündüğünden daha uzun sürecek. Birçok firmanın şu anda eksikliğini çektikleri çalışanları kendilerine çekmek ve eldekileri kaçırmamak adına ücretleri artırmasıyla, enflasyon baskısı daha da ağırlaşacak. Merkez bankalarının para politikalarına müdahale etmekte geç kalmasıyla, enflasyon beklentilerinin istikrarsız hale gelme riski ortaya çıkacak; sonuçta, mali varlık fiyatlarının daha da artmasına sebep olan düşük volatilite paradigması zayıflayacak. 

ABD’nin tavrı belirleyici olur

Öyle bir ihtimalde FED para politikasında frene basmak zorunda kalacağından, yüksek enflasyonun kalıcılık ihtimali azalacak. Maalesef enflasyonu düşürmenin bedeli, hele ki Biden yönetiminin planları Kongre’ye bağlı kalmayı sürdürürse -ki yüksek enflasyon senaryosunda bu daha olası- büyümenin hem düşük hem de daha az kapsayıcı hale gelmesine yol açacak. Neticede, küresel ekonomi uzun bir stagflasyon yerine, 2008 küresel mali krizinden sonrakine benzer bir düşük büyüme ve düşük enflasyon dönemine girecek.  Son dönemde ortaya çıkan stagflasyon belirtileri, ekonomi politikasında kapsamlı tedbirlere duyulan acil ihtiyacı hatırlatmak için vaktinde gelen bir uyarı. Gerekli müdahale ne kadar çabuk yapılırsa ekonomik toparlanmanın, sosyal refahın ve mali istikrarın sağlanma ihtimali o kadar artar. Ama karar alıcılar geç kalırsa, küresel ekonomiyi ne kendi kendini düzelten piyasa güçleri kurtarabilir, ne de uzun süreli stagflasyon tuzağına düşülür. Bunların yerine ekonomide düşük performans, stresli bir sosyal uyum dönemi ve istikrarı bozucu mali dalgalanmalar gelir. Başka bir deyişle, dünya geçmişteki “yeni normale” geri döner. © Project Syndicate