Her sene sonu geride kalan yılın muhasebesini yapmak ve bizi nelerin beklediğine kafa yormak adettendir. Kişisel hayatımızda, mesela ailemizle sofrada bunları konuşuruz. Ama aynısı başka alanlar için de geçerli. Yıl sonları ekonomi, ulusal politika ve küresel jeopolitiğin kesişim noktalarını incelemek için çok uygundur.
İlk bakışta bu üç alanın birbiriyle uyum içinde olmasını bekliyorsanız sizi mazur görebilirim. Ne de olsa birbirlerine derinden bağlılar ve birbirlerini besleyen dinamikleri var. Ama 2024 yılında bu ilişkide olağandışı dağılımlar görüldü. Neticede yıl geneline bakınca ekonomi, ulusal politika ve küresel jeopolitik arasındaki farklar kapanmak yerine açıldı.
Jeopolitikten başlayalım. Rusya 2024 yılında Ukrayna’da bir yıl önce öngörülenden daha büyük avantaj elde etti. Gazze’deki İsrail-Hamas savaşından kaynaklanan insani acılar ve fiziksel yıkım da çoğu gözlemcinin halihazırda karamsar olan beklentilerinin ötesine geçmekle kalmayıp Lübnan gibi ülkelere de sıçradı. Güçlülerin cezasızlığı ve vahim insani krizleri önlemek için etkili araçların yokluğu sonucunda global düzenin temelden dengesiz olduğu ve uygulanabilir koruma önlemleri bulundurmadığı kanaati pekişti.
İç siyasette ise birçok ülke büyük çalkantılardan geçiyor. Avrupa’nın en büyük ekonomileri olan Fransa ve Almanya’da hükümetlerin düşmesi sonucu Avrupa Birliği siyasi liderlikten yoksun kaldı. Geçen ayki başkanlık seçimlerinde gelen Donald Trump zaferi sonrası ABD de yeni “karşı elitin” siyasi nüfuzunun ciddi şekilde artması muhtemel bir geçiş dönemine hazırlanıyor.
Bu arada Çin, İran, Kuzey Kore ve Rusya’dan oluşan “uyum ekseni” Batı hakimiyetindeki uluslararası düzene karşı koyma niyetinde. Güney Kore Devlet Başkanı’nın sıkıyönetim ilan ediverip ardından görevden alınması ve Suriye’de Beşar Esad rejiminin çöküşü gibi diğer yeni gelişmeler de olağanüstü bir jeopolitik ve siyasi değişkenlik çağında yaşadığımız izlenimini güçlendiriyor.
Geride bıraktığımız yılda bazı kaygı verici makroekonomik gelişmeler de yaşandı. Avrupa ülkeleri düşük büyüme ve büyük bütçe açıklarıyla boğuşmaya devam ettikçe kıtanın keyifsizliği artıyor. Çin de bariz ve acil “Japonyalaşma” tehlikesine makul bir tepki verebilmiş değil. Olumsuz demografik şartlar, borç yükü ve gayrimenkul piyasasındaki süregelen kötüye gidiş ülkedeki büyümeyi, ekonomik verimliliği ve tüketici güvenini baltalıyor.
Öte yandan borsalar görece stabil kaldı ve yüksek getiri sağlamayı sürdürdü. S&P endeksi de yaklaşık 60 kez günü rekor seviyede kapattı. Bunun ana sebeplerinden biri ABD ekonomisinin olağanüstü performansıydı. Çoğu iktisatçının zayıflama beklentisinin aksine ABD daha da ilerledi. Amerika’nın çektiği yabancı sermaye miktarına ve gelecekteki verimlilik, rekabet ve büyüme tetikleyicilerine yaptığı yatırımın büyüklüğüne bakınca 2025’te diğer büyük ekonomilerden daha iyi performans göstermeyi sürdürmesi muhtemel.
Bu başarının bir sonucu da Fed’in piyasalar tarafından bir yıl önce öngörülen yüzde 1.75 ila 2 puan seviyesindeki yatıştırıcı faiz indirimlerini yapmaması oldu. Bu trend de devam edecek gibi görünüyor. Fed aralık ayındaki politika toplantısında 2025’te daha az faiz indirimi ve daha yüksek terminal (uzun vadeli) oran sinyali verdi.
Ama gerek siyasi ve jeopolitik kargaşalar gerekse bu konularda kayda değer ilerleme beklentisinin düşük olması, ABD’nin ekonomik istisna olarak kalamayabileceğine işaret ediyor. Amerika beklendiği gibi benzerlerinden daha iyi performans göstermeyi sürdürse bile gerek büyüme gerekse enflasyon alanındaki olası senaryoların aralığı genişlemiş durumda. Aslına bakılırsa küresel ekonomik ve politik sonuçlar bir bütün halinde daha büyük bir olasılık kümesine tabi duruma geldi. Çünkü hem aşağı yönlü riskler büyüdü hem de yapay zeka, yaşam bilimleri, gıda güvencesi, sağlık hizmetleri ve savunma gibi alanlardaki olumlu inovasyonlar sektörlerde dönüşüm yaratıp verimlilik kazançlarını hızlandırabilir.
Politikalarda büyük çaplı yenilenme olmaması halinde ABD için öngördüğüm temel senaryoda ekonomi performansı başka ülkelerden iyi olsa bile kısa vadeli büyüme oranı düşecek ve enflasyon ortadan kalkıvermeyecek. Bunun üzerine Fed bir tercih yapmak zorunda kalacak. Ya hedefinin üzerinde kalan enflasyonu kabullenecek ya da onu aşağı çekip ekonomiyi resesyona sokma riskini alacak.
Dünya genelinde ekonomik parçalanma sürerek bazı ülkelerin rezervlerini Amerikan dolarından daha da kaçırıp çeşitlendirmesine ve Batılı ödeme sistemlerinin alternatiflerini aramasına yol açacak. Global bir kriter olarak görülen, ABD’nin on yıllık devlet tahvili getirileri daha da yükselerek yüzde 4.75 ila 5 aralığında işlem görecek. Finans piyasaları ise bu zorlu jeoekonomik ortamda “güvenli liman” statüsünü sürdürmekte daha fazla güçlük yaşayabilir.
Durum şimdilik böyle görünüyor. Ama 2025’te olası ekonomik sonuçların daha geniş bir alana yayılacağını kabul etmenin ötesinde, fiili gelişmeler karşısında benimsenen genel tavırları düzenli olarak teste tabi tutmak hayati önem taşıyacak.
© Project Syndicate