Türkiye’nin ekonomik sorunları sadece kötü ekonomi yönetiminin bir sonucu değil; kötü yönetimin sistematik hale getirdiği bir güven krizinin yansımasıdır. Biz bu güven krizinin en somut halini hukuksuzlukta görüyoruz bugün. Ekonomi, hukuk varsa çalışır. O yüzden döviz kuru, faiz oranı, enflasyon gibi göstergeler sadece semptom aslında. Asıl hastalık, bir epidemiye dönüşmüş vaziyetteki hukuksuzluk. Hukuk olmadan ekonomi inşa edemezsiniz ez cümle
Sağlıklı bir iktisadi ekosistemde yaşamın devamı için güven ve iyimserlik iki temel unsurdur. Hani gezegenlerde su var mı diye bakmaya gidiyorlar ya, iktisatta da karşılığı işte budur. Topluma dair geriye kalan bütün refah hayalleriniz ancak ve ancak güven duygunuzdan güç alacak iyimserliğiniz nispetinde mümkün olacaktır. Bunun dışında krizi fırsata çevirmeler, türlü kurnazlıklarla imtiyazlı egemenlerden kurulu bir azınlığa kapağı atarak zenginleşmeler, hormonlu endüstriler gibi, salt bir kesime ‘’İşler iyi gidiyor’’ hissi veren şeyler; bir memlekete kuş bakışı baktığınızda iktisadi açıdan tamamen birer anomaliden ibarettirler.
Ezcümle güvenmiyor ve umutlanmıyorsanız hayatınız kimsenin geçmediği köprüler gibi manasız olur.
Borcunu siz ödersiniz sefasını başkaları sürer.
Hadi bu lafızları somuta indirelim. Nobel ödüllü iktisatçı Kenneth Arrow ne diyordu, “Her ticari işlem içinde bir güven unsuru taşır”. Güven dediğimiz şey piyasaların görünmez elidir aslında; işlem maliyetlerini düşürür, yatırım kararlarını teşvik eder ve ekonomik dinamizmi besler. Güven olmadan sermaye hareket etmez, girişimcilik filizlenmez, inovasyon kök salmaz. Hep hayretle izlemişimdir. Hırpani bir adam bir dükkâna girer, cebinden arkasında bir sürü tanımadığınız insana ait olduğu varsayılan eğri büğrü imzalarla dolu, üzerinde çay ve yağ lekeleri içinde bir buruşuk kağıt çıkarır. Onun üzerinde yine alakasız bir tarih yazılıdır. Dükkan sahibi adamı tanımamasına ya da kendi hakkını garanti altına alan, riskini paylaşacağı bir üçüncü taraf bulunmamasına rağmen o adama güvenir ve o ticareti kabul eder. Bu sayede çarşılar çalışır, iktisat devam eder. Canım Türkiye’nin sırlarından biridir bu.
O yüzden bizim ve bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için güven, kırılgan bir hazine gibidir. Bu ekonomilerde, zayıf hukuk sistemleri, keyfi düzenleme alışkanlıklarının yarattığı kestirilemezlik, ha keza yetersiz kurumsal yapı ve siyasi istikrarsızlıklar yatırımcılar için büyük belirsizlik yaratır. Güven, bu belirsizlik ortamında ekonomik aktörlerin risk almasını, sermaye yatırmasını ve uzun vadeli planlar yapmasını mümkün kılar. Güvenin olmadığı bir ekonomide girişimci cesaretini kaybeder, yabancı yatırımcılar uzaklaşır ve yerel sermaye kendini korumak için üretimden spekülatif alanlara kayar. Gelişmekte olan ülkeler için güven, sadece bir sosyo-politik kavram değil, büyüme ve kalkınmanın en hayati ekonomik girdisidir.
Hukukun üstünlüğü sıralamaları: As bayrakları!
Toplumsal güven için elzem olan hukukun üstünlüğü Türkiye’de artık bir anayasa maddesinden ibaret bir temenniden öteye geçemiyor. Son birkaç haftadır artarak devam eden tutuklama krizlerini kimsenin vicdanına sindiremediği beraatler ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya yangın faciasından sonra bir türlü gelmeyen istifalar takip etti. Bu yazıyı 6 Şubat depreminin arifesinde yazarken, vaziyetimizin yerden bir türlü kalkmayan bir enkaza benzediğini görmek canımı yakıyor.
Neden birçok iktisatçı işi gücü bırakıp hukukun üstünlüğü ilkesi üzerine konuşuyor? Çünkü medeni bir hayat için ekonomik refah nasıl gerek koşulsa, ekonomik refah için de düzgün işleyen bir adalet sistemi gerek koşul.
World Justice Project’in 142 ülke için yaptığı endekse bakalım. Ama önce bu endeksin nasıl oluşturulduğunu anlatayım. Hukukun Üstünlüğü Endeksi (WJP), dünya genelindeki akademisyenler, uzmanlar ve sivil toplum liderlerinin katkılarıyla oluşturulan dokuz temel faktör ve 47 alt faktörden oluşan kapsamlı bir çerçeveye dayanıyor. Bu endeks, uzman görüşleri ve genel halk anketleriyle şekilleniyor.
Elde edilen sonuçlar, 70’ten fazla bağımsız kaynakla karşılaştırılarak doğrulanıyor. Avrupa Komisyonu’nun Ekonometrik ve Uygulamalı İstatistikler Birimi ile yapılan hassasiyet analizleriyle istatistiksel güvenilirliği test edilip, yıllık değişimleri takip edebilmek için faktör puanlarındaki farklılıklar ve hata payları analiz ediliyor. Gelir grubu bazındaki sıralamalarda Dünya Bankası sınıflandırmaları esas alınıyor.
2015 yılında Türkiye endekste 102 ülke arasında 80’inci sırada yer alıyordu. Bu dönem, hukukun üstünlüğü açısından zaten kaygı verici işaretler taşıyordu ancak 2024 yılı itibarıyla canım ülkem 142 ülke arasında 117’nci sıraya geriledi.
Türkiye’nin karşılaştırılabilir ülkeler arasındaki vaziyeti ise içler acısı.
Doğu Avrupa ve Orta Asya bölgesel benzeri toplam 15 ülke ile karşılaştırıldığında sonda Türkiye.
Ha keza üst-orta gelir grubu benzerleri toplam 41 ülke içinde 38’inci sırada.
Endeksin alt kırılımlarına bakınca durumun vahameti daha iyi anlaşılıyor.
Hukukun üstünlüğü endeksi, sekiz ana kategoriye dayanıyor: Hükümet yetkileri üzerindeki kısıtlamalar, yolsuzluk, şeffaf yönetim, temel haklar, düzen ve güvenlik, düzenleyici yaptırım, medeni adalet ve ceza adaleti. Türkiye’nin en sert düşüşü yaşadığı alanlar arasında hükümet yetkileri üzerindeki kısıtlamalar ve temel haklar ön plana çıkıyor.
Faktör 1:
Hükümet Yetkileri Üzerindeki Kısıtlamalar
Hukukun Üstünlüğü Endeksi, hükümetin ve yetkililerinin yetkilerinin anayasal ve kurumsal yollarla sınırlandırılması ve hukuka uygun hesap verebilirlik mekanizmalarını üzerinden yönetenlerin hukuka bağlılık derecesini ölçüyor. Bunu yaparken hükümetin gücünü denetleyen bağımsız medya gibi sivil denetim unsurların ahvaline de bakıyor.
Küresel Sıralama: 135/142
Bölgesel Sıralama: 14/15
Gelir Grubu Sıralaması: 39/41
Faktör 2:
Yolsuzluk
Endeks, hükümette yolsuzluğun raddesini ölçmeye gayret ediyor. Bunu üç tür yolsuzluğu değerlendirerek yapıyor; rüşvet, kamu veya özel çıkarlar tarafından uygunsuz etki ve kamu fonları veya diğer kaynakların kötüye kullanımı. Bu yolsuzluk türleri, yürütme organı, yargı, ordu, polis ve yasama organındaki kamu görevlileri açısından inceleniyor.
Küresel Sıralama: 78/142
Bölgesel Sıralama: 8/15
Gelir Grubu Sıralaması: 24/41
Faktör 3:
Şeffaf Yönetim
Hükümetin şeffaflığını, bilgilendirme düzeyini, vatandaşları hesap verebilirlik araçlarıyla güçlendirme kapasitesini ve kamu politikası tartışmalarına katılımı teşvik etme derecesini ölçen endeks, temel yasaların ve yasal haklarla ilgili bilgilerin kamuyla paylaşımını ve yayımlanan bilgilerin kalitesini değerlendiriyor.
Küresel Sıralama: 108/142
Bölgesel Sıralama: 13/15
Gelir Grubu Sıralaması: 37/41
Faktör 4:
Temel Haklar
Hukukun Üstünlüğü Endeksi uluslararası hukukta tanımlanmış temel insan haklarına saygı gösterilmemesinin “hukukun üstünlüğü” değil, en iyi ihtimalle “hukuk yoluyla yönetim” anlamına gelişi üzerinden, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nde tanımlanan ve hukukun üstünlüğüyle yakından ilişkili olan temel haklara odaklanıyor.
Küresel Sıralama: 133/142
Bölgesel Sıralama: 15/15
Gelir Grubu Sıralaması: 39/41
Faktör 5:
Düzen ve Güvenlik
Endeks aynı zamanda bir toplumun bireylerin ve mülkiyetin güvenliğini ne kadar iyi sağladığını ölçüyor. Güvenlik şüphesiz ki hukukun üstünlüğüne dayalı bir toplumun temel özelliklerinden biri ve hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesinin ön koşulu. Şaşırmayacağınız üzere asayişte(!) görece iyiyiz.
Küresel Sıralama: 70/142
Bölgesel Sıralama: 13/15
Gelir Grubu Sıralaması: 20/41
Faktör 6:
Düzenleyici Yaptırım
Bu endeks kırılımı, düzenlemelerin adil ve etkili bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını ölçüyor. Yasal ve idari düzenlemeler hem hükümet içinde hem de dışında davranışları şekillendirildiğinden bu faktör bir hükümetin hangi faaliyetleri düzenlemeyi seçtiğini ya da belirli bir faaliyet için ne kadar düzenlemenin uygun olduğunu değerlendirmek yerine, düzenlemelerin nasıl uygulandığını ve denetlendiğini inceliyor.
Küresel Sıralama: 117/142
Bölgesel Sıralama: 14/15
Gelir Grubu Sıralaması: 40/41
Faktör 7:
Medeni Adalet
Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nin 7’nci faktörü, bireylerin medeni adalet sistemi aracılığıyla sorunlarını barışçıl ve etkili bir şekilde çözebilme kapasitesini ölçüyor. Medeni adalet sistemlerinin erişilebilirliği, uygun maliyetli olması ve ayrımcılık, yolsuzluk veya kamu görevlilerinin uygunsuz etkilerinden arınmış olup olmadığını değerlendirirken, ayrıca mahkeme süreçlerinin gecikmeden yürütülüp yürütülmediğini ve kararların etkin şekilde uygulanıp uygulanmadığını inceliyor.
Küresel Sıralama: 122/142
Bölgesel Sıralama: 15/15
Gelir Grubu Sıralaması: 36/41
Faktör 8:
Ceza Adaleti
Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nin son faktörü de ülkelerin ceza adalet sistemlerini değerlendiriyor. Şüphesiz etkili bir ceza adalet sistemi, hukukun üstünlüğünün temel unsurlarından biri, zira topluma karşı işlenen suçlar için hesap verebilirlik için gerek koşul. Endekste bu minvalde polis, avukatlar, savcılar, yargıçlar ve cezaevi görevlileri gibi sistemin tüm bileşenlerine bakılıyor.
Küresel Sıralama: 107/142
Bölgesel Sıralama: 13/15
Gelir Grubu Sıralaması: 30/41
2015 sonrası dönemde, özellikle 2016’daki darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal rejimi ve sonrasında gelen sistem değişikliği, hukukun üstünlüğü üzerindeki baskıyı artırdı. Güçler ayrılığı ilkesinin zayıflaması, yargı bağımsızlığının sorgulanır hale gelmesi ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, Türkiye’nin hukukun üstünlüğü esas alınarak yapılan sıralamalardaki konumunu hızla aşağı çekti.
Bu sadece bir istatistik değil; bu, hukuksuzluğun ekonomiyi ve gerçek insanların gerçek hayatlarını nasıl boğduğunun da resmi.
Türkiye’nin ekonomik bunalımı da bu yüzden sadece rakamlarla değil, aynı zamanda köklü bir güven ve hukuk krizinin göstergesiyle okunmaya muhtaç.

Hatırlayın, 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesi Merkez Bankası’nda yapılan ani başkan değişiklikleri piyasalarda deprem etkisi yaratmıştı. Faiz oranları siyasi iradeye göre belirlenirken, ekonomi biliminin temel kuralları hiçe sayılmıştı. Mehmet Bey’in davul zurna ile muştuladığı kredi risk primimiz (CDS) 2025 Şubat itibariyle ancak 2015’teki seviyelerine dönebildi.
2023’te Mehmet Şimşek ile rotanın rasyonel ekonomi politikalarına dümen kırılmasına oh çekmekte aceleci davranıldığı aşikâr. Zira 2024 yılı ekonomik yönetim açısından tam bir laboratuvar kazası gibi geçti. Yüksek faiz sabit kur ile eşlenerek iş dünyasına adeta bir ekonomik intihar notu olarak sunulurken enflasyonla mücadele için ‘inanç temelli ekonomi’ anlayışıyla hareket edilmesi, uluslararası yatırımcılar arasında gülünç ama bizim için trajik bir hikâyeye dönüştü. Ücretlilerin sırtına faiz yükü bindi, enflasyon temenni edildiği gibi iyileşmedi. Henüz Şubat ayındayız ancak Ocak ayı enflasyon rakamları bize 2025’te de alım gücünde elle tutulur bir iyileşme olmayacağını gösteriyor.
Buna da şükür, rezervlerimiz var…
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin verilerine göre 2024’ün ilk 11 ayında, 2023’ün ilk 11 ayına göre kurulan şirket sayısı %11.4 azaldı, kapanan şirket sayısı ise %19.7 arttı. Bilhassa küçük ve orta ölçekli işletmeler nefessiz kaldı. Vaziyeti biliyorsunuz.
2015 yılında 19.26 milyar dolar olan yabancı doğrudan yatırımlar (FDI) ki GSYH’nin yüzde 2.23’üne denk düşüyordu, 2022’de 13.67, 2023’te ise 10.64 milyar dolara geriledi.
2024’te OECD ülkelerinde doğrudan yabancı yatırım girişleri yılın ilk yarısında yüzde 80 artış gösterirken, Türkiye’ye aynı altı ayda sadece 5 milyar dolara yakın yabancı yatırım girişi gerçekleşti. Gelgelelim aynı dönemde faiz giderleri bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 77.8 artışla 75 milyar 253 milyon liraya ulaştı.
Yani vur kaç paranın depar atarak geldiği canim ülkemde, uzun atımlı yatırımcılar öngörülemez bir hukuk sistemine para yatırmak, bir çürük sandalyeye oturmak istemedi.
Bu tablo, “ekonomik reform” naralarının arkasında saklanan çöküşün sessiz ama oldukça net bir çığlığıdır.
Ekonomi yönetimindeki keyfiyet ve hukukun üstünlüğüne olan mesafeli duruş, yatırımcının gözünde Türkiye’yi bir ‘yüksek riskli deney’ laboratuvarına çevirdi. Kötü haber şu ki, bu deneyde kobay olan biziz.
Ekonomik çöküşten çıkış: Retorikten fazlasına ihtiyaç var
Ekonomik çöküşten çıkış için politikacıların ezberlediği ‘reform’ kelimesi artık kimseye umut vermiyor. Hukukun üstünlüğü yerle yeksan olmuş, Merkez Bankası cephede savaşan son asker gibi cephanesini tüketmekte ve olası bir erken seçime odaklı ekonomi politikaları siyasi saiklerle işletilegelirken reformun lafını etmeyi zul addediyorum.
Türkiye’nin ekonomik sorunları sadece kötü ekonomi yönetiminin bir sonucu değil; kötü yönetimin sistematik hale getirdiği bir güven krizinin yansımasıdır. Biz bu güven krizinin en somut halini hukuksuzlukta görüyoruz bugün. Türkiye’nin yaşadığı kriz salt bir ekonomik kriz değil; hukukun çöküşünün yarattığı güven krizi. Ekonomi, hukuk varsa çalışır. O yüzden döviz kuru, faiz oranı, enflasyon gibi göstergeler sadece semptom aslında.
Asıl hastalık, bir epidemiye dönüşmüş vaziyetteki hukuksuzluk.
Bir taraftan para politikasının ince ayarlarıyla varılacak nihai noktaya bu raddede yaklaşmışken, diğer taraftan bu iktidarda asla gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz üretim ve verimlilik artışının ne denli elzem olduğundan bahsediyoruz.
Gelgelelim yatırımcı hukuk riskini almaz. Çünkü para piyasadaki volatiliteden beslenir ama sistemik belirsizliği sevmez.
Hukuk olmadan ekonomi inşa edemezsiniz ez cümle.
Çözüm ise hem basit hem zor: Hukuku yeniden inşa etmek. Hemen şimdi.