Şu aralar sanat dünyası Piyalepaşa’daki yeni hareketlenmeyi konuşuyor. Arter, Dirimart, Evliyagil Dolapdere ve Pilevneli Dolapdere ile başlayan hareketlilik Piyalepaşa’ya ulaşmış durumda. Hareketi başlatan MERKUR Gallery ve artSümer’e, 25 Aralık’ta Pi Artworks ve Zilberman Gallery’nin de eklenmesiyle birlikte, burada 4 galerilik yeni bir çekim merkezi oluşacak. Öte yandan talihi bir gecede dönen Külkedisi misali Piyalepaşa’nın tarihi de yükselişler ve düşüşlerle, gözdelikten yoksulluğa uzanan zengin bir hikâyeye sahip. Ve şimdi sanat yoluyla yeniden ‘soyluluğuna’ kavuşmaya hazırlanıyor. Bu hareketliliğin merkezinde yer alan öncü ise MERKUR Gallery. Açılış sergisi olan Bilgi İmgeleri, İstanbul’da 1980’lerden beri gelişen çağdaş görsel sanatın şehrin belleğine kattığı değere odaklanıyor. Yani hikâyeyi tam da merkezinden başlatmış oluyor. Serginin küratörü Beral Madra, çağdaş sanat tarihimizin duayen isimlerinden biri. Ve de serginin merkezinde yer alan ‘80ler, ‘90lar sanat ortamını en yakından deneyimleyenlerden… Dolayısıyla Piyalepaşa’daki yeni yerindeki MERKUR Gallery’nin ilk açılış sergisinin küratörü olmasının da ayrı bir anlamı ve önemi var.



Çağdaş sanatın ülkemizdeki gelişimi
Çağdaş sanat tarihimizde çok önemli bir isim, bir duayensiniz. İlk yıllardaki sanatçılarla bugünün gençlerini, üretim ve sergileme imkânlarını kıyaslar mısınız? 1990’lara kadar sanatçılar kişisel girişimlerle sanatın yönünü değiştirdiler; özel ve kamusal destekler bu gelişmeye katkı veremedi; altyapılar da yeterli değildi. Galeriler ve sanatçı girişimleri üretimi sürdürdü. 1990’lardan başlayarak çağdaş sanata hizmet eden kurum, kuruluş ve altyapılar gelişmeye başladı ancak bu da çok yavaş ve tereddütlü oldu. Bence üretimin karşılığı olan sistem henüz tam olarak gerçekleşmedi. Sanatçılar yapıtlarıyla sürekli güncelliği yakaladı ve bu henüz bütünüyle görülemeyen üretim, son 20 yıldır Türkiye’nin dünyaya sunduğu en ilginç yaratıcılık ürünü. Bu sergi Merkür’ün Piyalepaşa’daki yeni binasında gerçekleşiyor. Ve bir açılış sergisi olma niteliğine de sahip. Sergi içeriğiyle Piyalepaşa arasında nasıl bir bağ kurdunuz? Beyoğlu’nun Haliç’e bakan bölgesinde Osmanlı’dan 1950’lere kadar Rum, Ermeni , Yahudi ve Roman nüfusu çoğunluktaydı. Mevcut kiliseler ve diğer kamusal binalar bu nüfusun varlığının kanıtıdır. 1960’lardan 1990’lara kadar bu bölge Anadolu’dan İstanbul’a gelen göçlerin alanı oldu; terk edilmiş binaları bu nüfus doldurdu. 1980’lerin başında burada 300’ün üstünde tarihsel bina yıkılarak Tarlabaşı Caddesi açıldı. 2000’lerin başından günümüze gittikçe hızlanan biçimde soylulaştırılıyor. Önce Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü, sonra Arter Müzesi bu bölgeye kültürel bir özellik kazandırdı; bunların çevresine lüks siteler, dev iş merkezleri, oteller dikiliyor. Bu binaların sahipleri de kültür ve sanatın soylulaştırıcı özelliğini benimsemiş görünüyor. Piyalepaşa Mahallesi ise Osmanlı döneminde orta sınıfın yaşadığı önemli bir ticaret merkeziydi. Bu, İstanbul gibi tarihsel kentlerde görülmeyen bir değişim ve bellek-yıkım sürecidir. II.Dünya Savaşı’nda bombalanmış kentlerde bile bu tür değişim yaşanmadı; yıkılan aynen yapıldı! İşte bu nedenle Galeri MERKUR sergisinde sanat yoluyla belleğin değerini yansıtmaya çalıştık. Piyalepaşa’da bir mekânın galerilere düşünüldüğü bilgisini sanatçım Saliha Yılmaz iletti. Açıkçası yıllardır Nişantaşı’nda galerisi olan biri olarak çok heyecanlı yaklaşmadım. Dolapdere bölgesinin biraz daha gelişmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. Polat Piyalepaşa’yı da daha önce görmemiştim. 5 metreyi aşan yüksek tavanlarını görünce heyecanla hemen yakın dost galerici arkadaşlarımla paylaştım. ArtSümer, Pi Artworks ve Zilberman’la beraber şimdilik dört galeriyiz. Aslı (Sümer) ve ben daha erken açıldık, Yeşim (Turanlı) ve Moiz (Zilberman) yurtdışı programlarından dolayı daha geç açılacaklar. Hedefimiz açılışlarımızı ortak yapmak ve dostane bir sinerjiyle yeni projeler geliştirip kendi programlarımızı desteklemeyi düşünüyoruz. 25 Aralık’ta hep birlikte yeni bir açılışımız olacak.