27 Nisan 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
03.09.2021 04:30

“Resimlerim bir çeşit günlük kabul edilebilir”

Neş’e Erdok, pandemi dönemi eserlerinde iç dünyasını yansıtan otoportrelerin yanı sıra son günlerde yaşanan önemli toplumsal meselelere yer veriyor. Büyük ustanın 35’inci kişisel sergisi 6 Eylül’den itibaren Yapı Kredi bomontiada’da

Bazı sanatçılar vardır, onların eserlerini nerede görürseniz görün, ister konuk olduğunuz bir evin duvarında ister bir koleksiyonerin sergileme alanında ya da isterseniz sadece bir gazete sayfasında, mıhlanır kalırsınız. Türk resminin önde gelen temsilcilerinden, büyük usta ve hoca Neş’e Erdok, benim ve benim gibi pek çokları için işte böyle sanatçılardan… Erdok’un son iki yıl içerisinde ürettiği yapıtlardan oluşan 35. kişisel sergisi, 6 – 19 Eylül günleri arasında Yapı Kredi bomontiada’da izleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Sanatçının çoğunluğunu içinde bulunduğumuz pandemi süresince ürettiği eserlerden oluşan sergi, onun tanıklığını merkeze alan bir günlük olarak karşımıza çıkıyor. Katıksız bir gözlemle yorumladığı gündelik hayattan portreler ile iç dünyasını yansıtan otoportrelerin yanı sıra son dönemde yaşanan Filistin, Moria Kampı yangını, sınırların açılması, koronavirüs, İzmir depremi gibi önemli toplumsal meseleler de Erdok’un konuları arasında yerini alıyor. Neş’e Erdok ile sergide yer alan eserlerini, içinde bulunduğumuz zamanları ve tabii ki ‘kedileri’ konuştuk.

Yaşantı özetleri

Siz hep hikayeler anlatan bir sanatçı oldunuz. Ancak bu son serginize baktığımızda bu hikayelerin her zamankinden de daha yoğun olduğunu görüyoruz. Yakın dönemin tüm iz bırakan olaylarını eserlerinizden okuyoruz. Bu sürecin nasıl geliştiğini, neler yaşadığınızı ve eserlerinize nasıl aktardığınızı sizden dinleyebilir miyiz? 
© Oksijen
© Oksijen
Bu çok kapsamlı bir soru. Ben hikâye anlatmam aslında, resimlerimde gördükleriniz yaşantı özetleridir. Bu bazen sokakta gördüğüm ayakkabı boyacısı, kağıt mendil satan bir çocuk olabilir, diğer taraftan yaşadığım sırada olan savaşlar olabilir. Mesela Vietnam savaşı, Irak savaşı gibi savaşların etkisiyle yaptığım resimler var. Suriye savaşında yaptığım göç konulu resimler var. Bu arada kendi hayatımda yaşadığım bir takım olumsuzluklar, hastalıklar, kimi zaman mutluluklar da resmime yansımıştır. Günlük tutan bir yazar gibi günlük tutmasam da, resmime konu ettiklerim resim sanatı için bir çeşit günlük gibi kabul edilebilir. İşte tatile gidiyorsam diyelim Bodrum’a, yanımda kalemim, kağıtlarım, sulu boyam ile gidiyorum. Sadece denize girmek için değil desen çizmek resim yapmak için gidiyorum. Yaşantı özeti bu anlama geliyor. 2019 Mart ayında rahatsızlanıp hastaneye yatırıldığımda yarım kalmış bir göç resmim vardı. Hastanede kaldığım 3 ay boyunca resme devam edemedim eve çıkarıldığımda evde fizik tedavim sürdü. Yürüyebilip elimi kolumu kullanabildiğim zaman o resmi bitirip resim yapmaya başladım. Bu bugüne kadar sürdü. Ortaya çıkan bu panorama bana biraz da Xavier de Maistre’in’in Odamda Yolculuk eserini anımsattı. Önce kendi kişisel hastalık süreciniz sonrasında da küresel eve kapanma süreci olmasa sizce bu denli üretken bir süreçten geçer miydiniz? Bu kapanma üreticiliğinizi ve sanatınızı hangi anlamlarda etkiledi? Ben her zaman resim yapmış biriyim. Resim yapmadığım zaman bana yokmuşum gibi gelir. Başından itibaren sürekli resim yapmışımdır. Bu hastalandığım zamanlar dışında hiçbir zaman değişmedi. Başka bir nedenle hiçbir zaman resim yapmayı bırakmadım. Bu 35. kişisel serginiz ve üstelik hem kişisel hem de küresel anlamda çok yoğun, acılı ve derin hikayelerin, sorunların temsilinden oluşuyor. Daha önceki eserleriniz ve sergilerinizle karşılaştırdığınızda bu serginiz ve eserlerinize dair neler söylemek istersiniz? Sanatçıların, ressamların yaşadıkları zamanın tanıkları olduklarına inanırım. Az önce belirttiğim yaşantı özeti diğer taraftan tanıklıktır aslında. Örneğin bir savaş olduysa onun neticeleri ile ilgili tanıklığımı resmime yansıtıyorum. Bu tanıklık bir belgesel fotoğrafçısının tanıklığından farklıdır. Yani içine benim duygu ve düşüncelerim de girer o olay ile ilgili. Duyduğu, düşündüğü, gördüğü birçok şeyi eliyle yapmaz fotoğrafçılar, bir anı durdururlar makine aracılığıyla. Öyle bir fark var.

Hakim renk gri

Biraz da renklerden bahsedebilir miyiz… İlk bakışta yoğun bir sarı renk kullanımı görüyoruz. Genel olarak renkler, tekniğiniz ve eserlerinizin boyutlarına dair neler söylemek istersiniz? Söylediğiniz yoğun bir sarı renk kullanımı aslında doğru değil. Resimde hakim renk diye bir şey vardır. Resimlerimde hakim renk sarı değildir, arada bazı sarılar olmasına rağmen. Hakim rengin daha renkli griler ve gri olduğunu söylemek daha doğru olur bence. Desen dışında çok küçük resimler yapmadım. Ufak resim yapmayı sevmiyorum. Bir kuyumcu gibi çalışıp boyamak hoşuma gitmiyor. Büyük resimde çalışırken daha rahat ediyorum. Her bir eser kendi başına bir hikaye anlattığı gibi birlikte güçlü bir koro da oluşturuyorlar. Kediler, minik toplar gibi ortak detaylarla birinin bıraktığı hikayeyi diğeri el ele verip anlatmayı sürdürüyor gibi… Bu aralarındaki diyaloğa dair neler söylemek istersiniz? Benim yeğlediğim temalar var. Ondan bu ilişki kuruluyor sanırım. Aynı temayı birkaç yıl sonra tekrar ele alabiliyorum. Aralarında bir diyalog oluşturmaya çalışmıyorum.

Acıların temsili olmaz

Sanat size göre acıların temsili midir? Hem toplum nezdinde hem de gelecek nesiller üstünde bir bilinç ve farkındalık yaratma gibi bir misyona sahip midir yoksa sanatçının kendi kişisel dünyasına dair bir ifade aracı mıdır?  Hayata dair sadece acıların temsili olmaz. Güzel Sanatlar’daki hocalığım sırasında da öğrencilere söylemişimdir hep. Resim bakılabilir olmalıdır. Büyük acılar insanın canını yakacak şekilde resme girmez. İçinde vardır ama dolaylı olarak anlatılır. Bu en iyi Hristiyanların şehadet ile ilgili eski resimlerinde görülür. İlk baktığınızda hemen etkilenmezsiniz iyice baktığınızda orada bir şehadet olayının olduğunu ancak fark edersiniz. Ama hiçbir zaman sadece acıları resmetmek diye bir şey yok. Çünkü her zaman acılarla birlikte başka şeyler de var. Hayatın biraz da olsa normale döndüğü şu günlerde Neş’e Erdok neler yapıyor? Günleri nasıl geçiyor? Başka yeni projeleri var mı?  Aslında hayat henüz gerçekten normale dönmüş değil, evde kapalı kalma durumum devam ediyor. Kapalı olduğum için resim yapmıyorum, zaten sürekli resim yapan biri olduğum için aynı tempoda resim yapmaya devam ediyorum. Sergileri hiçbir zaman önceden düşünmem. Şurada şöyle bir sergi yapayım diye düşünerek resim yapmaya başlamam. Resimler kendiliğinden birikir ondan sonra sergi açma fikri ortaya çıkar bende. Dünya ve ülkemiz şimdi de Afganistan trajedisiyle sarsılıyor. Bu dram da yeni eserlerinize yansımaya başladı mı acaba? Başlayabilir ama daha başlamadı.

Bir kedim yok, mesele bu

Kediler sizin eserlerinizde hep var. Ressam Neş’e Erdok’un Kedi Olarak Otoportresi adında bir eseriniz de var aralarında örneğin… Kedilerin rolü ve sizin için temsil ettiği anlamlar nedir acaba? Kedimin olmaması kediye olan sevgimi artırıyor sanırım. Resimlerimde hep kedi oldu, olmayan resim az zaten. Bundan geçenlerde sanat eleştirmeni Mehmet Ergüven’e de bahsetmiştim. Bu benim imzam gibi sayılabilir. İçinde ben yoksam eğer, kendimi kedi olarak koyuyorum her resme. Kedileri severim ama kedim yok bütün mesele burada. Kedi tüyüne karşı alerjim olduğundan maalesef sahiplenemiyorum. *Sergi, 6 Eylül’den itibaren Yapı Kredi bomontiada Galeri’de her gün 11.00 – 19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.