12 Aralık 2024, Perşembe Gazete Oksijen
20.09.2024 04:30

Dijital çağın sessiz tehdidi: Brain Rot

Brain rot ya da beyin çürümesi aşırı ekran süresinin neden olduğu zihinsel bulanıklık, halsizlik, dikkat süresinin kısalması ve bilişsel gerileme durumları için kullanılıyor. Eğer ekranda amaçsızca dolaşmaya çıkıp saatler harcıyor ama baktığınız içeriklerin hiçbirini hatırlamıyorsanız siz de beyin çürümesi yaşamış olabilirsiniz


Sürekli ekranlara maruz kalmak beynimizin işleyişini nasıl etkiliyor?

Her sene NYU’da verdiğim istatistik dersinde öğrencilerimden dönem boyunca üzerinde araştırma yapacakları konuyu seçmelerini istiyorum. Geçen sene öğrenciler konu olarak ‘situationship’ yani ‘durumdaşlık’ kavramını seçmişti. Ben de o kavramı bir sene önce bu köşede yazdığım yazıda size anlatmıştım. Bu sene dönemin ikinci haftasında yine aynı soruyu sordum: Ne araştırmak istersiniz? Toplam 74 kişilik sınıfın ortak kararı ‘brain rot’ oldu. Türkçe’de tam karşılığı henüz yerleşmemiş olmakla birlikte ‘beyin çürümesi’ diye çevirebileceğim bu kavram, tıpkı durumdaşlık gibi zamanın ruhunu yansıtan bir kavram.

Beyin çürümesi nedir?

‘Brain rot’ kelimesi ilk defa 2007 senesinde bazı online bloglarda görülmüş. Son yıllarda TikTok’la birlikte kelimenin kullanımı yaygınlaşmış. Kavramın literatüre girmesinde Boston Children’s Hospital’daki bağımlılık uzmanlarının payı var. Kavram ekran bağımlılığı ve ruhsal sorunlar yaşayan kişilerin bir kısmında ‘‘zihinsel bulanıklık ve bilişsel gerileme durumu’ görülmesi üzerine klinik alanda kullanılmaya başlanmış. Brain rot, aşırı ekran süresinin neden olduğu zihinsel bulanıklık, halsizlik, dikkat süresinin kısalması ve bilişsel gerileme durumlarını karşılamak için kullanılıyor.

Kavram yeni ancak pek çoğumuz için kavramın ifade ettiği davranış kalıbı o kadar da yeni değil. Eğer ekranda amaçsızca dolaşmaya çıkıp da ekrandan başınızı kaldırdığınızda saatlerin siz farkında olmadan geçtiğini fark ediyorsanız ve o geçen zamanda baktığınız içeriklerin hiçbirini hatırlamıyorsanız siz de beyin çürümesi yaşamış olabilirsiniz. Ekranda geçen zamanda eğer odaklanma yoksa, dikkat kullanılmıyorsa, hafızada kalan hiçbir bilgi yoksa brain rot yani beyin çürümesi riski var demektir.

Eskiden ekran deyince en çok konuştuğumuz mesele ‘ekran zamanıydı’. Araştırmalar ekranda geçen zamanın başta ruh sağlığımıza, uyku ve beslenme düzenimize olumsuz etkiler olduğunu gösteriyordu. Ancak özellikle pandemi ile birlikte hepimiz artık ekranda zorunlu olarak daha çok zaman geçirmeye başladık. Ekran zamanı o nedenle artık tek başına anlamlı bir faktör olmaktan çıktı. Şimdi ‘ekran zamanı’ yerine ‘ekran kalitesine’ bakmak gerekiyor.

‘Ekran zamanına’ değil, ‘ekran kalitesine’ bakın

Eğer ekran başında geçen zamanda beyinsel işlevler devredeyse, yani ekranda olana odaklanıyorsanız, ekranda olanı hafızanıza işliyorsanız, ekrandaki görsel ve işitsel uyarıcıları yaratıcı bir sürecin parçası yapmak için zihinsel ya da duygusal bir çaba harcıyorsanız ekranda geçirilen zamanı kıymetli bir zaman olarak görmemiz gerekiyor. Aynı şekilde eğer çocuğunuz bir strateji oyunu oynuyorsa, ekran aracılığıyla arkadaşlarıyla anlamlı bir ilişki kuruyorsa, ekranda yeni beceriler kazanmak için vakit harcıyorsa o çocuğun ekranda geçirdiği zaman kıymetli bir zamandır. Ancak ekranda geçen zamanda zihnimizi tatile çıkartıyorsak, amaçsız ve çabasız bir şekilde oradan oraya saatlerce savruluyorsak, işte o zaman ekran zamanına değil ekran kalitesine bakmamız gerekiyor.

Kalitesi düşük içerik insanların beynini çürütüyor

Sıkıntı şu ki, ekranda bir taraftan kaliteli içerik artarken diğer yandan ‘kalitesiz içerikte’ büyük bir patlama yaşanıyor. Facebook bir dönem akrabalarla buluşup hasret giderme yeriydi. Instagram fotoğraf albümümüzü paylaştığımız platformun adıydı. Twitter habere ulaşmak, sesimizi etrafımıza duyurmak için kullandığımız bir mikroblogdu. YouTube hiçbir yerde bulamayacağımız video arşivine ulaştığımız bir hazineydi. Zamanla tüm bu platformlar giderek daha hızlı tüketilen içeriklerin hegemonyasına geçti. TikTok ve artık X olan Twitter’ın tüm insani sınırları zorlayan algoritmaları sayesinde artık beynimiz ekranda sürekli yeni uyarıcılar görmek istiyor. Her yeni gönderi, her yeni video, beynimize kısa vadeli bir dopamin patlaması yaratıyor ama ardından çok daha hızlı bir şekilde çok daha fazla sayıda yeni içerik istiyoruz. Bu döngüyü bilinçli bir şekilde odaklanarak devam ettirmek imkansız olduğundan beynimiz bir süre sonra devreden çıkıyor. Tıpkı madde bağımlılarında olduğu gibi, yeni içerik olmadan ekrandan keyif alamaz oluyoruz.

Sosyal medya platformları tıpkı uyuşturucu imalatçıları gibi talebi karşılamak için sürekli algoritmayla oynayarak piyasaya daha hızlı tüketilebilecek içerik sürüyor. İşte tam da bu nedenle, artık sosyal medyada daha çok korku salan, daha çok kaygı yayan içeriklere maruz kalıyoruz. Doğruluğunu araştırmaya kimsenin zamanı olmayan sahte haberler, komplo teorileri işte bu nedenle giderek artmaya devam edecek. Ve bütün bu sürecin kaçınılmaz bir sonucu olarak da insanların derinlemesine düşünme ve problem çözme yetilerinde azalma olacak. Henüz sürecin başındayız, o nedenle elimizde fazla veri yok ama ilk veriler maalesef bu yönde. Sürekli olarak kısa ve yüzeysel bilgilere maruz kalmak, beyni tembelliğe itiyor.

Beyin çürümesini durdurmak mümkün mü?

Beyin çürümesini durdurmak elbette mümkün ama kolay değil. Öncelikle özellikle beyin gelişimi henüz devam eden çocuklarımız için birtakım önlemleri hemen almamız gerekiyor. Gençlerin akıllı telefonla geç tanışması, okulların telefonsuz kalması artık dünyada giderek artan uygulamalar. Biz de bu adımları atmalıyız. Bunun dışında ebeveynlerin ekran zamanı kadar ekran kalitesine de odaklanması gerekiyor.

Çocuk ekranda ilgi duyduğu bir alanda video izleyip yeni bilgiler ediniyorsa, arkadaşlarıyla bir araya geliyorsa burada ekranda geçen zamanı kısmanın bir anlamı yok. Bunun dışında biz yetişkinlerin, özellikle çocuklu ortamlarda kendi ekran kullanımımız ile onlara rol model olduğumuzu asla unutmamamız gerekiyor. Evde ergenlerle yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki, en az ekranı çocuklarımla olduğum zamanlarda kullanıyorum. Başka türlü onları ekranlar konusunda ikna etmek imkansız.

Geçen haftalarda da dijital detokstan söz etmiştim. Arada bir durup ‘kalitesiz ekranlara’ mola vermek, belli saatlerde, belli günlerde ve yılın belli dönemlerinde sosyal medya orucuna girmekte fayda var. En bağımlı olduğumuz platformlara sınır koymak da bu bağlamda bir çare. Dijital detoks sadece ruh sağlığımız ve aile huzuru için değil, beyin sağlığımız için de şart.

Son olarak ve en önemlisi, tıpkı uyuşturucuyla mücadeleyi sadece kullanıcılar üzerinden yürütmenin bir etkisi olmayacağı gibi kalitesiz ekranla mücadeleyi de sadece kullanıcılardan beklemek doğru değil.

Karşımızda bizi ekranlara bağlamak ve aklımızı başımızdan almak için milyarlarca dolar harcayan devasa şirketler var. Bu şirketlerin elinde bizden topladıkları verileri bizi ekrana bağlayacak şekilde kullanan algoritmalar var. Bu algoritma tekeli şirketlerde olduğu ve şirketler de bu tekeli hiç bir denetim olmadan kullanabildikleri sürece bizim tek tek tüketici olarak yapabileceklerimiz sınırlı. O nedenle devletler ve uluslararası kuruluşlar nezdinde bu şirketlerin dizginlenmesi için adımlar atılmasını her platformda talep etmeliyiz. Bakın bu talepler sonuç veriyor. İşte bu hafta Instagram baskılar sonucu 18 yaşından küçüklerin hesaplarına sınırlamalar koymaya başlıyor. TikTok benzer bir uygulamayı bir süredir tanıtıyor. Daha fazlasını talep etmek için kolektif aklımızı fırsat varken kullanmalıyız. 

Selçuk Şirin
Selçuk Şirin