02 Nisan 2025, Çarşamba Gazete Oksijen
07.02.2025 04:30

Trump’ın şok doktrini

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Trump, ardı ardına “müesses nizamı” sarsacak adımlar atıyor, ABD içinde ve dışarıda alkış tutanlar olup bitenlere şaşırıyor! Özellikle ABD'de Trump için oy isteyen Müslümanlar, Araplar, Latin kökenli seçmenler şokta. Oysa o çok bilindik bir formülü uyguluyor. Naomi Klein bu formülü, 2007 yılında yayımlanan "Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi" adlı kitabında detaylı bir şekilde anlatır


Trump’ın ikinci başkanlık dönemi çok hızlı başladı. Bizdeki o meşhur deyimle “müesses nizamı” sarsacak adımlar ardı ardına atılıyor. Trump’ın neyi niçin ve nasıl yaptığını anlamak için Kanadalı gazeteci ve yazar Naomi Klein’in 2007’de yazdığı Şok Doktrini’ni hatırlamamız gerekiyor.

Önce hızlıca Trump’ın ilk 10 gününe bakalım. Trump koltuğa oturduğu ilk gün yüzlerce kararnameye imza attı. ABD’yi başta Dünya Sağlık Örgütü ve BM İnsan Hakları Komitesi olmak üzere pek çok uluslararası kurumdan çıkarttı. ABD’nin daha önce imzaladığı Paris Sözleşmesi dâhil pek çok uluslararası sözleşmelerden imzasını geri çekti. Trump ayrıca Danimarka’dan Grönland’ı, Panama’dan kanalı, Filistin’den Gazze’yi istedi. Meksika Körfezi’nin adını da kaşla göz arasında Amerikan Körfezi yaptı. Buna ek olarak pek çok devlet kurumunun kapısına kilit vurmak için Elon Musk’ı görevlendirdi. Musk, ilk etapta ABD’nin dünyaya yaptığı yardımları koordine eden USAID’in kapısına kilit vurmak için adım attı. Sırada ABD Eğitim Bakanlığı var. Ticari tarafta da Trump, 1 Şubat itibarıyla Kanada, Meksika ve Çin’e ek gümrük vergisi koydu. Kanada ve Meksika’nın karşı hamlesi sonrası şimdilik bir ay ertelenen gümrük vergileri, muhtemelen Trump’ın elinde, istediği anda istediği ülkeye karşı hızlıca kullanacağı bir silah olarak kalmaya devam edecek.

Şok doktrinine girmeden evvel bir noktanın da altını çizmek boynumun borcu. Trump’ın bu adımları atmış olması seçim sürecini rasyonel bir şekilde takip edenler için hiç sürpriz değil. Adam “yapacağım” dediklerini yapıyor. Denge ve denetleme fonksiyonu devreye girinceye kadar da istediğini yapmak için elinden geleni ardına koymayacak. Trump’ı herhangi bir kural, müeyyide, gelenek ya da kural durduramayacak. Trump bunun böyle olacağını ilan ederek seçime girdi. Yani ortada benim için bir sürpriz yok. Ancak görüyorum ki Trump’a ABD içinde ve dışarıda alkış tutanlar olup bitenlere şaşırıyor! Amerika’da Trump için oy isteyen Müslümanlar, Araplar, Latin kökenli seçmenler özellikle şokta. Aynı şekilde Türkiye’de de pek çok gözlemci ve gazeteci de şokta. Seçim öncesi canhıraş Trump’ı destekleyenler bakıyorum şimdi Trump’ın Gazze’yi boşaltmak istemesine şaşırıyor. Bütün bu naif tutumların bir sebebi, Trump’ın ilk döneminde söylediklerinin neredeyse hiçbirini gerçekleştirememiş olması. Oysa bu köşede seçimden daha evvel de yazdığım gibi, Trump bu sefer çok hazırlıklı geldi. Adına Proje 2025 denilen yol haritası şu yukarıda yazdığım politikaların hepsini ve daha fazlasını içeriyor.

Şok doktrini nedir?

Kaotik gibi görünse de aslında Trump, çok bilindik bir formülü uyguluyor. Naomi Klein bu formülü, 2007 yılında yayımlanan “The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism” (Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi) adlı kitabında detaylı bir şekilde anlatır. Demokrasilerde halk radikal adımlara ya da kendi çıkarına olmayan politikalara itiraz eder. Bu itirazı kimi zaman sandıkta kimi zaman da sokakta ortaya koyar. Egemen güçlerin bu engeli aşmak için bulduğu dahiyane çözümlerden biri felaket tellalığı yaparak halkı kriz ortamında normalde kabul etmeyeceği politikalara mecbur bırakmak. Çünkü toplumlar bir doğal felaket ya da kriz anında yorgun, bezgin, savunmasız düşer. Tıpkı savunma sistemi zayıflamış insan bedeninin her türlü dış etkiye açık olması gibi, normal zamanlarda kendi çıkarlarını savunabilecek toplumsal kesimler de felaket zamanlarında her türlü dış etkiye karşı savunmasız kalır. Klein’a göre, seçmenlerin eleştirel süzgeci bu dönemlerde rafa kaldırılır. Kriz anlarında halk, hızlı bir çözüm arar. Kendisine sunulan ilk çözümü kabul eder. Tıpkı fırtınalı havada yolunu bulmaya çalışan tekne gibi, halk güvenli bir liman, kendisini fırtınadan koruyacak otoriter bir baba figürü arar. O baba bulunduktan sonra da babanın vereceği kararlar sorgusuz sualsiz kabul edilir. Görünen o ki, ABD Trump ve onun yanında Elon Musk’ta aradığı kurtarıcıyı bulmuş görünüyor.

Trump’ın yarattığı felaket algısı!

Trump’ın dehası, sadece var olan bir felaketi fırsata çevirmek değil. Onun asıl dehası ortada bir doğal felaket yokken seçmen tabanında bir felaket algısı yaratmış olmasında yatıyor. Seçime giderken Amerikan ekonomisi tüm rasyonel göstergelere göre gayet pozitif bir ivmeye sahipti. İşsizlik, tarihsel olarak düşük seviyelerinden birini yaşıyor, enflasyon düşüş ivmesinde seyrediyordu. Göçmen girişlerinde de Biden son yıla girerken ciddi adımlar atarak milyonlarca göçmeni sınırdışı etmeye başlamıştı. Ancak tüm bu pozitif gidişata rağmen özellikle sosyal medyanın gücüyle Trump ve Musk seçmenlerin dünyasına ciddi bir felaket algısı yaratmayı başardı.

Trump seçim döneminde felaket algısını artırmak için Evanjelik ve Protestan Hristiyan mezheplerinde sıkça kullanılan bir terim olan Rapture yani kıyamet günü veya Mesih’in ikinci gelişi sırasında imanlıların bir anda göğe alınacağına inanılan olayı metafor olarak kullandı. Seçim propagandalarında Amerika’nın bittiğini, bir çöplüğe döndüğünü, göçmenlerin sınırları kevgire çevrilmiş ülkeyi her taraftan istila ettiğini, devletin aşırı radikal solcular tarafından içeriden fethedildiğini, Birleşmiş Milletler’den aklınıza gelecek her türlü uluslararası örgütün Amerikan parasıyla ayakta durduğunu iddia ediyordu. Trump’ı başkan yapan seçmenler, Trump’ın bu felaket anlatısına inandı ve tam da Klein’in dediği gibi bir kurtarıcı olarak Trump’a destek verdi.

Gazze: Netanyahu’nun şok doktrini kullanımı

Şok doktrininin son örneklerinden birini İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da uyguladı. Hamas’ın İsrail’e yapmış olduğu saldırı, Netanyahu’ya yıllardır aradığı ‘felaketi’ sundu. İç siyasete sıkışmış olan, mahkeme sonucuna göre belki de hapse girmesi beklenen Netanyahu, bu krizi fırsata çevirerek milliyetçi sağ tabanı tamamen kendi etrafında konsolide etti. Gazze’yi yerle bir ederek yolsuzluk davaları ve siyasi baskılardan kurtulmakla kalmadı, kendisini halkını kurtaran “güçlü lider” olarak konumladı. Netanyahu, tıpkı geçmişte Bush’un 11 Eylül sonrası yaptığı gibi, Klein’ın teorisine uygun olarak, güvenlik krizini bir yönetim aracı haline getirip toplumun dikkatini iç politikadan dışarıya yönlendirmeyi başardı.

Dünya genelinde otoriterleşme eğilimleri arttıkça korkarım şok doktrini daha sık bir şekilde kullanılmaya devam edecek. Normal demokratik yollardan üretilemeyen rıza, krizler bahane edilerek halka dayatılacak.

Doğal ya da yapay krizler yaratılarak, halkın rasyonel karar verme yetisi ortadan kaldırılacak. Korku önümüzdeki dönemde politikanın temel belirleyenlerinden biri olacak. Türkiye de bu gidişattan nasibini maalesef fazlasıyla alacak. Dünya aklını başına alıncaya kadar durum maalesef bu. 

Selçuk Şirin
Selçuk Şirin